Hazırlayan: Mehmet Karasu
Haftanın Kitabı
Atatürk’ü Gördüm/Muzaffer İzgü
Geçtiğimiz hafta sonu , 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını büyük bir coşkuyla kutladık.
Yeni Türk devletinin temeli, 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı gün atılmıştır.
TBMM’nin 23 Nisan 1920 günü kurulmasının onuruna, TBMM tarafından sadece Türk çocuklarına değil, bütün dünya çocuklarına hediye edilen, her yıl 23 Nisan günü kutlanan, 23 Nisan Türkiye’nin ulusal bayramıdır. 23 Nisan, TBMM’nin açılışı ve dolayısıyla da halkın yönetime tam anlamıyla egemen olmasının ilk günü olduğu için ulusal egemenlik açısından da önemli bir anlam taşır.
Atatürk’ün ütopyasında hep çocuklar vardı. Zira toplumların mutluluğu çocukların mutluluğu ile özdeştir.
Tüm çocuklarımızın Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı yürekten kutluyorum.
Bu yolda emek sarf eden başta Mustafa Kemal Atatürk’ü ve tüm yüce Türk milletini sevgi, saygı ve minnetle selamlıyorum.
23 Nisan münasebetiyle bu hafta okurlarıma, çocuklar için yazan ve her kitabı keyifle okunan Muzaffer İzgü’nün altı farklı hikâyeden oluşan Atatürk’ü Gördüm adlı yapıtı önereceğim. Kitabın ilk hikâyesinde küçük bir çocukken Atatürk’ü görmek için duyduğu heyecanı, o günü tekrar yaşıyor gibi anlatıyor. O zamanlar beş yaşında olan İzgü’nün dünyasının samimiliği ve saflığı bugüne yansıyor. Hikâyelerindeki anlatım o kadar doğal ve içten ki, küçük okuyucularımız ister istemez hikâyelerin birer parçası haline gelebiliyor.
Konuk Yazar
Kitap armağanı…/Adnan Binyazar
Herkese Kitap Vakfı, yurttaşları kitap armağan etmeye çağırıyor. Elbette yararlı bir girişim. Oysa yapılması gereken, çocuklara, gençlere kitap armağan etmek değil, onların kitaba ulaşmasını kolaylaştıran ortam yaratmaktır. Bu da Eğitim Bakanlığı’nın okullarda bunu gerçekleştirmesine, öğretmenlerin bu alanda yetişmesine bağlıdır. Bu dayanışma kurulamazsa, okulu hiçbir kitap okumadan bitirir çocuk…
Bizde iktidarların çoğu, okumayı gereksinim olmaktan çıkarmıştır. Örneğin Demokrat Parti 1950’de iktidara gelir gelmez, birer okuma yuvası olan Köy Enstitülerini kapatmış; hemen ardından dünya klasiklerini yayımlayarak okumayı yaygınlaştırma amacı güden Tercüme Bürosu’nu kapatmış; okuyarak düşünen, sanatta yaratıcı olmaya yönelten Halkevleri’nin kapısına kilit vurmuştur.
KENT ENSTİTÜLERİ
Oysa çağlar boyunca en güçlü iktidarın bile gelişimin yolunu tıkamaya gücü yetmemiştir. Prof. Dr. İsa Eşme Yarım Kalan Aydınlanma Atılımı Köy Enstitüleri (İTÜ, 2021) kitabında, Köy Enstitülerinin, “Kent Enstitüleri” adıyla canlandırılacağını savunuyor.
Bornova Belediyesi, Köy Enstitülerinin “yaşayarak öğrenme” ilkesini uygulamaya başlamış bile:
“Bornova Belediyesi’nin çocuk aktivite merkezlerinde görev yapan 10 eğitimci, Anne Çocuk Eğitim Vakfı’nın (AÇEV), ‘Okuyan Bir Gelecek Projesi’ kapsamında düzenlenen eğitici eğitimlerine katıldı. Amaçları hem çocuklara hem ebeveynlerine okuma alışkanlığı kazandırmak…”
SÜRGÜNLÜK YILLARI
İlk öğretmen okulundan üniversiteye, 51 yıllık öğretmenlik süresince öğrencilerime okuma alışkanlığı kazandırmaya çalıştım. Bunun dört yılını, Doç Dr. Bozkurt Güvenç’in müdürlüğünü, yazar Emin Özdemir’in bölüm başkanlığını yaptığı Hacettepe Üniversitesi Türkçe Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak geçirdim.
1970 faşist darbesi olunca, üniversite senatosu, derste çağdaş yazarlara yer verildiğini öne sürerek Türkçe bölümünü kapattı. Siyasal ortam az çok şiddetini yitirince Gazi Eğitim Enstitüsü’nde öğretmenliğe başladım. Birkaç ay sonra iktidarın adamları beni Erzurum Eğitim Enstitüsü’ne sürdü. Ancak yakın arkadaşlarımın çabasıyla, Ankara’nın Yenimahalle Mahallesi’ne bağlı Şentepe Ortaokulu’na atandım.
Sürgün olanların çoğu, uzun süre bu ağır, haksız uygulamanın etkisinden kurtulamaz. Bense göreve yeni başlamış genç bir öğretmen coşkusuyla 1. sınıfı seçtim.
Evimden okuluma iki otobüs değiştirerek yağışlı, karlı havalarda, birkaç yüz metrelik yokuşu elimde ağır kitap paketleriyle yaya çıktım. Yılmadım! O sırada Cem Yayınları’nda çalışan Can Yayınları’nın kurucusu Erdal Öz’ün armağan ettiği kitaplara bende olanları da katarak okul kitaplığının boş raflarını doldurdum.
Ertesi gün, her öğrencinin elinde bir kitap görünce öğretmenliğin kıvancını yaşadım.
KÜLTÜR BAKANLIĞI YILLARI
Yaşamımın şafağı 1978 yazında söktü. Doç. Dr. Ahmet Taner Kışlalı Kültür Bakanı, müsteşarı da Prof. Dr. Şerafettin Turan olunca Yayımlar Dairesi Başkanlığı’na getirildim.
Birkaç ay içinde klasiklerin basımına geçildi, “Ulusal Kültür”le “Çeviri” dergileri yayımlandı…
Türkiye’de, Atatürk dönemi dışında, kültürel atılımların ömrü kısa olmuştur. İki yıl sonra yeni iktidarın adamları göreve geldi. İlk işleri bizim giriştiğimiz atılımların önünü kesmek oldu. Beni Ankara Devlet Konservatuvarı’na öğretmen atadılar.
EK
Yıllarca çıraklıktan sonra 14 yaşında ilkokula üçüncü sınıftan başlatılan, 16 yaşında Köy Enstitüsüne girerek kitaplarla yüzleşen öğrencinin yaşamı, okumanın erdemini yansıtır diye girdim bu ayrıntılara… (Cumhuriyet)
Haftanın Şiiri
KİTAP ULUDUR/ Ali YÜCE
Kitap
Anamca ulu
Ekmekce lokma lokma
Suca yudum yudum
Kenarında yitirdim dünyayı
Ortasında buldum
Odundum eğirdi beni
İnsana çevirdi beni
Geceyi onunla yıktım
Kara girdim koynuna
Ak çıktım
Haftanın Sanat Gündemi
M. Sunullah Arısoy 2022 Şiir Ödülü, Şaban Akbaba’nın “Ağıt, Kahır ve Sevda” kitabına verildi
Kuşadası Eğitim ve Geliştirme Vakfı tarafından düzenlenen M. Sunullah Arısoy 2022 Şiir Ödülü, Şaban Akbaba’nın “Ağıt, Kahır ve Sevda” kitabına verildi. Ödül töreni 13 Mayıs’ta yapılacak.
Kuşadası Eğitim ve Geliştirme Vakfı (KEGEV) tarafından düzenlenen M. Sunullah Arısoy 2022 Şiir Ödülü, Şaban Akbaba’nın “Ağıt, Kahır ve Sevda” kitabına verildi.
Ödülle ilgili bilgilendirme yayımlayan KEGEV Yönetim Kurulu Başkanı Şefik Sözer, ödül töreninin 13 Mayıs Cuma günü Kuşadası F. Özel Arabul Kültür Merkezinde (KUAKMER) yapılacağını duyurdu.
Törende, Hidayet Karakuş, Ayten Mutlu, Ahmet Özer, Çiğdem Sezer ve Halim Yazıcı’dan oluşan seçici kurul da yer alacak.
M. SUNULLAH ARISOY ÖDÜLLERİ
Yaşamının son yıllarını Kuşadası’nda geçiren ve ölümünden sonra kendisine ait 5 bin kitabın, eşi Ülkü Arısoy tarafından Kuşadası Eğitim ve Geliştirme Vakfına bağışlanmasıyla vakıf bünyesinde adını taşıyan bir kütüphane açılan M. Sunullah Arısoy’un anısını yaşatmak amacıyla yirmi beş yıldır verilen ödüllerin gelecek yıllarda da sürdürülmesi için çalışmalar yürütülüyor.
M. Sunullah Arısoy Ödülü daha önceki yıllarda Türk dili alanında Emine Yurtçu, Zerrin Küsmez, Selma Kavas, Prof. Dr. Ömer Demircan, Ali Dündar ve İlhan Türk’e verilmişti.
EDEBİYATIMIZIN KÖY ENSTİTÜSÜ ZENGİNLİĞİ
Bilgisizliğin yenilmesi, fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür kimlikli bir gençliğin yaratılması, çağdaş bilimsel eğitim yöntemlerinin uygulanmasıyla olabilecekti.
Tonguç, “Okuldaki eğitimin amacı çocukları sanatçı olarak yetiştirmek değil insan olarak eğitmektir. Okulun sanat adına çocuğa vereceği en önemli şey, duyu organlarını kullanmasını ve izlenimler toplamasını, olaylar ve olgular arasında bağlantı kurmasını ve bunları yaşamından, doğadan ve sanattan aldığı kodlara göre değerlendirebilmesini sağlamaktır” diyordu (Köyde Eğitim).
Çağdaşlık arayışının devrimci ve özgün kurumu Köy Enstitülerinde akıl el birlikteliği ve üretim içinde eğitim anlayışıyla hem de savaş yıllarının yoksunluğunda bilim, sanat kültürüyle donanmış, yurtsever, geleceğine sahip çıkan eğitimciler yetiştirildi.
KÖY ENSTİTÜLERİ VE EDEBİYAT
Onlarca köy çocuğu, kendi yaşamına ayna tutarak edebiyatımızı büyüttü, güzelleştirdi, zenginleştirdi.
Ana memesi gibi sarıldığı Türkçenin güzelliklerini fışkırtan bir edebiyat yarattı.
İkinci Dünya Savaşı sürecinde, ülkemizde devrimle karşıdevrimin amansız savaşımı koşullarında edebiyatımız yeni bir zenginlikle, coşkuyla, sevdayla buluştu.
Köy dünyasının yüzyıllardır uğradığı haksızlık eleştirilerek gerçekçiliğin ete kemiğe büründüğü yeni yöntemlerle kucaklaştı edebiyatımız.
Bu edebiyatla, Türkiye’nin gerçeği olan ve önderince milletin efendisi kabul edilen köylü, geleneği, kültürü, çeşitliliğiyle gözden gönülden ırak olmaktan çıktı.
Fakir Baykurt enstitüler için, “Yazın dünyasına bu derece gür ve özgün katkılar yapabilen başka eğitim kurumu yok dense yeridir” dedi. (Cumhuriyet)
27. Arkadaş Z. Özger Şiir Ödülü’nün sahibi Hakan R. Temiz oldu
Mayıs Yayınları tarafından bu yıl yirmi yedincisi düzenlenen Arkadaş Z. Özger Şiir Ödülü, “Düşme” adlı dosyasıyla Hakan R. Temiz’e verildi.
Orhan Alkaya, Gökhan Arslan, Suat Çelebi ve Mustafa Torun’dan oluşan seçici kurul, 144 dosya arasından yaptığı değerlendirme sonucunda; ödülün “Düşme” adlı dosyasıyla Hakan R. Temiz’e verilmesine oy birliğiyle karar verildi.
Sina Akyol Özel Ödülü ise, Öztekin Düzgün’ün “Çiçekler Mümkünse” isimli dosyasına verildi.
Seçici Kurul, ödül alan dosyaların yanı sıra; Vedat Barga, Ozan Behram, Onur Tuna Bozbey, Handenur Dayıca, Mert Özden ve Utku’can Yazıcı’nın adlarının anılmasını kararlaştırdı.
Ödül kazanın dosyaların, ödül yönetmeliği gereğince 2022 yılı içinde, telif ücreti de ödenerek kitap olarak basılacağı açıklandı.
Ödül töreni 7 Mayıs’ta
Ödül töreninin 7 Mayıs 2022 Cumartesi günü saat 19:00’da Buca Protestan Baptist Kilisesi’nde (Erdem Caddesi, No:86, Buca) yapılacağı belirtildi.
2022 Ruhi Türkyılmaz Sanatevi Şiir Ödülü Yarışması sonuçlandı
Yazın alanında değişik türlerde pek çok yapıtı bulunan, yarım asrın üzerinde kültür-sanat dünyasının zenginleşmesine ürünleriyle katkıda bulunan, sanat yaşamının büyük bir bölümünü geçirdiği Almanya’da oluşturduğu yazınsal birikimlerini bu alana gönül verenlerle paylaşıp yapıtlara dönüştüren şair-yazar Ruhi Türkyılmaz adına düzenlenen ve 2022’de 11’incisi verilecek olan “Ruhi Türkyılmaz Sanatevi Şiir Ödülü” yarışması sonuçlandı.
“Seçici kurulunu: Ayşe Keskin, Emel İrtem, Haşim Hüsrevşahi, Ömer Turan ve Şeref Bilsel’in oluşturduğu yarışmaya katılan 48 kitap/dosya arasında 2022 Ruhi Türkyılmaz Sanatevi Şiir Ödülü’ne değer bir yapıt bulunamamıştır. (Ruhi Türkyılmaz Sanatevi”)
Mine Söğüt: Kirlenmeden yazmanız mümkün değil
“Dünya, hayat, insanlık ne kadar kirleniyorsa, yazarlar da fark ederek ya da etmeden, o kadar kirleniyorlar”
Yazar Mine Söğüt’ün son romanı ‘Başkalarının Tanrısı’ Can Yayınları tarafından yayımlandı. Söğüt, “Üzerine en çok düşünmemiz gereken iki önemli kavram var: Mülkiyet ve mahremiyet” dedi.
Türkçe var oldukça Tanpınar yaşayacak
Ahmet Hamdi Tanpınar; romanları, şiirleri, metinleri ve düşünceleriyle “zamansız” bir yazar. Vefatının 60. yıldönümünde yad ettiğimiz Tanpınar yeni nesiller tarafından da büyük bir ilgiyle okunuyor, konuşuluyor ve tartışılıyor.
Harun Karaburç – Bugün, vefatının 60. yıl dönümünde yad ettiğimiz Ahmet Hamdi Tanpınar, edebiyatımızın en önemli, en kuvvetli kalemlerinden…. Tanpınar, Doğu ile Batı arasına sıkışmış Türk insanını en iyi anlatan yazarlardan biriydi. Kıymeti vefatından sonra daha iyi anlaşılmış olsa da kendisinden sonraki kuşaktan birçok yazarı etkiledi. Aynı zamanda akademisyen ve eleştirmendi. Vefatından bugüne kadar hakkında 50’den fazla kitap, 1500 civarında makale yazılan Tanpınar’ın eserleri yeni nesiller tarafından da büyük bir ilgiyle okunuyor, hakkında konuşulmaya, tartışılmaya devam ediyor. Türk edebiyatının mihenk taşı Ahmet Hamdi Tanpınar’ın romanları, şiirleri, metinleri ve düşünceleri bugünü nasıl yakalıyor? Tanpınar’ı böylesine zamansız kılan nedir? sorularını Prof. Dr. Abdullah Uçman, Prof. Dr. Mehmet Samsakçı ve Prof. Dr. Ali Şükrü Çoruk’a sorduk.
Öldükten sonra doğdu
Ne kadar zor olduğunu unutmaksızın iyi çeviriler sayesinde “Huzur”un dünya klasikleri arasında kendisine yer bulacak büyük bir eser olduğunun altını çizen Prof. Dr. Mehmet Samsakçı, Tanpınar’ın zamansızlığını şu sözlerle anlattı: “Büyük sanatçılar, eserlerini kendi aktüel zamanlarına sundukları kadar ebediyete emanet ederler. Yaşadığı ve yazdığı süre boyunca duyulmadığını, okunmadığını, dikkat çekmediğini, kendisi hakkında sükût birliği edildiğini düşünen Ahmet Hamdi Tanpınar da bu tip, yani Friedrich Nietzsche’nin dediği gibi ‘öldükten sonra doğan’ yazarlardandır. Türkçe var oldukça Tanpınar’ın da yaşayacağı muhakkak. Romanları, hikâyeleri, makaleleri ve elbette şiiriyle, bütün yazılarıyla Türk edebiyatının ölümsüz kalemlerinden birisidir. İzzetine, haysiyetine o kadar özendiği, önem verdiği Türkçe onu ebediyete taşıyacaktır.” (Milliyet)
‘Barış için sanat yap’
Rusya’nın Ukrayna’da devam eden işgali sonrası sanat dünyasının paydaşları barışın sesini yükseltmek için çalışmalarını sürdürüyor.
‘Barış için sanat yap’
Contemporary İstanbul Vakfı; Istanbul Artist Residency ve Ukraynalı küratör Polina Somochkina iş birliğiyle Fişekhane’de “Make Art For Peace – Barış İçin Sanat Yap” yardım sergisi düzenliyor. 28 Nisan – 1 Mayıs tarihleri arasında düzenlenecek sergide Ukraynalı ve uluslararası sanatçılar Ukrayna’daki savaştan etkilenen çocuklar için bağış toplayacak. Düzenlenecek etkinlikte, Bilkent Senfoni Orkestrası’ndan uluslararası alanda üne sahip müzisyenler Yevgeniy Kostrytskyy ve Rustam Rahmedov’un bir performansı da yer alacak. Contemporary İstanbul Vakfı Kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Ali Güreli yaptığı açıklamada “Make Art For Peace – Barış İçin Sanat Yap” sergisi ile toplanan bağışların bu acımasız savaşın en savunmasız kurbanlarına destek sağlamasını umuyoruz. Çocuklar böyle tarifi mümkün olmayan bir acı yaşamak zorunda kalmamalı. Contemporary İstanbul Vakfı olarak, bu yüce gönüllü projeyi desteklemekten onur duyuyoruz” dedi. Sergide yer alacak isimler arasında Lal Batman, Murat Germen Mr. Hure gibi sanatçılar da yer alıyor. (Milliyet)
Gülten Akın Şiir Ödülü
Balad Şiir Vakfı, 2023 yılından başlayarak her yıl “Gülten Akın Şiir Ödülü” vermeyi kararlaştırmıştır.
Amaç
Başarılı şiir dosyalarını gün yüzüne çıkarmak, okurla buluşmayı hak eden genç şairlere olanak sağlamaktır.
Ödüle Başvuracak Adaylarda Aranan Şartlar
1. Ödüle; 2023 yılı için, 1983 doğumlu veya daha küçük yaşta olan adaylar katılabilir.
2. Adayların seçici kurul üyeleri ve Gülten Akın ailesinden hiçbiriyle akrabalık bağı olmaması gerekir.
Ödüle Başvuracak Yapıtlarda Aranan Şartlar
1. Ödüle “yayımlanmaya hazır kitap dosyası” ile başvurulabilir.
2. Kitap oylumu taşımayan dosyalar değerlendirmeye alınmayacaktır.
3. Katılım dosyasının daha önce bir ödül almamış olması gerekir.
4. Adaylar yarışmaya birden fazla dosyayla katılamazlar.
5. Adaylar gönderdikleri dosyalarının özgün olduğunu ve yarışma şartlarını kabul ettiklerini beyan etmiş sayılırlar.
Dosyaların Tesliminde Aranan Şartlar
1. Yapıtlar 6 nüsha hâlinde teslim edilecektir (veya gönderilecektir).
2. Her nüshanın ilk sayfasında şair ve yapıtın adı yazılmalıdır.
3. Yapıtlar; 1,5 satır aralığında, 12 punto, Times New Roman fontuyla ve her sayfası A4 ebatlı tam fotokopi kağıdının sadece bir yüzüne yazdırılmış olacaktır.
4. Belirlenen tarihten sonra ulaşan, istenen koşulları taşımayan yapıtlar değerlendirmeye alınmayacaktır. Postada yaşanan gecikme ve/veya kayıptan, Balad Şiir Vakfı sorumlu değildir.
5. Yapıtla birlikte, ödül için başvuruyu yapan şairin adı, soyadı, yaşamöyküsü, bir fotoğrafı, açık adresi, telefonu ve diğer iletişim bilgileri bir zarf içinde gönderilecektir. Edebiyat alanında müstear ad kullanan ve bu adla tanınanlar, yapıtlarını bu müstear adla sunabilirler; ancak resmî işlemler ve ödülün kendilerine teslim edilebilmesi için gerçek adlarını mutlaka belirtmek zorundadırlar.
Bir Portre
Hilmi Yavuz
14 Nisan 1936’da İstanbul’da doğdu. Kabataş Erkek Lisesi’ni bitirdi. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki eğitimini yarıda bıraktı. İngiltere’ye gitti. BBC’nin Türkçe bölümünde çalıştı. Londra Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nü bitirdi. Türkiye’ye döndükten sonra çeşitli yayınevleri ve ansiklopedilerde görev aldı.
Cumhuriyet, Milliyet, Yeni Ortam gazeteleri ve çeşitli dergilerde “Ali Hikmet” imzasıyla inceleme, eleştiri ve denemeler yazdı. Mimar Sinan Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi ve Boğaziçi Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı.
İlk şiirleri Kabataş Erkek Lisesi’nde edebiyat öğretmeni Behçet Necatigil yönetiminde çıkan “Dönüm” dergisinde yayınlandı. Bu dönemde daha çok İkinci Yeni akımının etkisinde imgeci şiirler yazdı. Sonraki yıllarda gelenekçilikle çağdaş bir bakışı kaynaştıran, biçim ve özün dengelendiği bir düzey sergiledi. İslam mistisizmi, özellikle de tasavvuftan yararlanarak kendine özgü bir sözcük dağarcığı geliştirdi.
Hilmi Yavuz 86 Yaşında
(d. 14 Nisan 1936, İstanbul)
Doğunun Sevdaları -1-
sevda derinlerdedir, oysa Ferhat
üstünü kazmada dağın
kalbimin, yani o yağmur
ve acıdan ocağın
madenini, laciverdi ve mahmur
bir ağrıyla delmede
şirin
ve en asılmaz, en derin
bir şiirin yurt edindiği
billur bir köşke girmede
Leyla
ve mecnuncun, yani o çölden
ve ağıttan otağın
önünde, bir adak gibi
ölüme diz çöktürmede
Leyla
ve yakut, şafak ve irin
ile emzirdiği bir gözün
boynunu vurmada
şirin
sevda derinlerdedir, oysa Ferhat
üstünü kazmada dağın
Okuma Önerileri
- Söylev 1-Iı/ Gazi Mustafa Kemal/Cumhuriyet Kitap
- Atatürk’ün İzinde/ Zülfü Livaneli/Doğan Egmont
- Atatürk Ve Milliyetçilik/Dr. Ali Güler/Halk Kitabevi
- Atatürk/Eren Erdem/Halk Kitabevi
- Atatürk’ten Hatıralar/Hasan Rıza Soyak/Yapı Kredi