Hazırlayan: Mehmet Karasu
Haftanın Kitabı
Yaralısın/Erdal Öz/Can Yayınları
“İyi romanın yaşamdan daha gerçek olabileceğini, Erdal Öz’ün romanını okuduktan sonra bir daha anladım. Roman, sanat, yaşamdan daha güçlüdür. Son günlerde işkenceye uğramışlar, inanılmayacak işkenceleri bir bir anlattılar. Bu işkenceler, çağımızda, yurdumuzda yapılıyordu. Hepimiz, bütün ulus, bütün insanlık suçluydu. Hepimiz bu aşağılanmaların batağındaydık. İşkence görenlerin anlattıkları şiddetti. Bir küçülmenin, aşağılanmanın, alçaklığın şiddetiydi. İnsan, o işkencecilerle birlikte, işkence görmediğinden utanıyordu. Erdal Öz’ün romanındaki işkenceler yaşamdan, yaşamın bize anlattıklarından da şiddetli, etkili.”YAŞAR KEMAL “Kendi kendinle yüz yüze gelebilmelisin, bakabilmelisin kendi yüzüne. Başkalarının yüzüne de. Ama kendi yüzüne bakamayan biri, ne yüzle çıkar başkalarının karşısına? En korkuncu bu işte; kendi yüzüne bile bakamaz olmak. Bu yıldırıyor seni. İçinde aşağılanmış, ezilmiş, pörtlemiş, vıcık vıcık iğrenç bir böcek yaşatarak insanların arasında dolaşmaktan, dolaşır olmaktan korkuyorsun. Daha hiçbir şey yapmadılar, hiçbir şey sormadılar. Oturttular bir iskemleye, dönüp dolaşıyorlar odada. Yine de su gibisin. İçinden boyuna geçiriyorsun: ‘Bilmiyorum bilmiyorum bilmiyorum bilmiyorum bilmiyorum bilmiyorum…’ Bütün gece buna hazırladın kendini. Bilmiyorsun. Senin üzerinde işleyip senden bir suçlu mu yaratacaklar? İşleri bu mu? Bildiğin ne varsa silmeye çalışıyorsun kafandan. Siliyorsun. Bomboş kafan. Yeni yağmış kar gibi.”
(Kitap Açıklaması)
Emekli Eğitimci Nebihe Karasu’nun İKBAL’E TUTUNMAK” adlı öykü kitabıyla ilgili olarak, Manisa’da yaşamını sürdüren Ressam, Şair, Yazar Seval Arslan’ın değerlendirme yazısı
“Bugün, Emekli Eğitimci Nebihe Karasu’nun İKBAL’E TUTUNMAK adlı kitabını okudum. Gündelik yaşamın içerisindeki öyküleri okur ile sohbet edercesine, süslemeye gerek duymadan, olanı, hayatın tam ortasında duranı, içimize sızı gibi oturan sorunları usulca sezdirmesi oldukça etkileyici.
Erkek egemen bir ülkede ve dünyada hatta erkek egemen sanat dünyasında bu çabanın anlamı daha da değerli ve büyük bence.
Dünyaya ah’ını bırakarak giden tüm kadınların anısına, okuduğum öykülerden siyah-beyaz yarım tebessümlü bir fotoğraf kaldı geriye. Bu dünyanın toprağından kimler geldi geçti, kimileri geçmekte hâlâ…
Sınıfsal eşitsizliğin en derin hissedildiği coğrafyamızda kadınların ismi değişiyor ne yazık ki yaşadıkları acıları, sıkıntıları, varoluş çabaları değişmiyor. Her gün kırılgan karakterler olarak karşımıza çıkıyor. Eğitimi, sosyal konumu, yaşı ayırt edilmeksizin bazı kadınların şiddet gördüğü gibi öldürüldüğüne tanık oluyoruz. Dili, dini, ırkı, milleti ne olursa olsun savaş tüm insanlık için bir yıkım… Binlerce yıldır yaşanan savaşlar en çok kadını yaralıyor. Onu kimliksiz, evsiz, yurtsuz bırakıp toplumun dışına itiyor. Gelenek ve göreneklerin, törelerin kırılgan ama dirençli kadınlarını her şeye rağmen direngenliklerini de yansıtmanız öykülerin sahiciliğinin göstergesi.
Sesimizi bastıran zorbaca ve yobazca bir ses gürlemesini ancak gür bir sesle, böylesi anlamlı, değerli üretimlerle bastırabiliriz. Bu kadının ve çocuğun, hatta doğanın bütün canlılarını kapsayan yaşam savunmasının ilk basamağıdır. Ezenlere, susturanlara, hakları gasp edenlere, ötekileştirenlere, yok sayanlara ve köleleştirenlere meydan okuma ve başkaldırıdır.
Yüreğinizi, kaleminizi kutluyor, nice kitaplara imza atmanızı diliyorum. Saygı, sevgiyle…”
Konuk Yazar
Mayıs güneşi/Adnan Özyalçıner
GEÇİP GİDERKEN
İnsan gördükleri kadar yaşar, yaşadıkları kadar görür. Geçip giderken bir yolcu gibi. Geriye görülecek çok şey bırakarak.
FIŞKIRMA
Bahar geldi mi kara hindiba sapsarı çiçek açar. Güneşin rengiyle yayılır çayırlara, yol kenarlarına. Kara topraktan fışkırarak. Aydınlıkla.
YENİDEN DOĞUŞ
Güneşin batışı, yeniden doğuşun habercisidir. Karanlığın aydınlığa gebe oluşundan.
BAYRAMSIZ
Güneş çıkmamış. Herkes suskun. Aç mı, tok mu, uykulu mu, uykusuz mu? Belirsiz. Bir karanlıktan ötekine yürürken. Bayramsız.
SIKIŞIKLIK
Sıkıştıkça sıkışıyoruz beton duvarların ortasında. Yol yok ne denize, ne kıra. Gittikçe çoğalan kalabalık arasında.
YANGINDA
Ateş yağıyor, kan fışkırıyor açan bahar çiçekleri üstüne. Meyveleri kanayacak olan çiçeklerin. Yangında.
RESİMLEME
Alanlar, geçmişten günümüze kentin tarihini yansıtır. Kentin toplumsal yaşamının harmanlandığı yerdir. Her gün, her saat, çevresinde uçuşan güvercinlerin kanadını çırpışıyla resimlenir.
ŞİİR AYDINLIĞI
Bir yapının tuğlaları gibi seçerek sözcüklerinizi örersiniz şiirinizi. Şiir, o anda aydınlığa açar kapısıyla pencerelerini.
MAYIS GÜNEŞİ
Açılınca kapılar, pencereler dolacaktır alanlar. Açlığa, yoksulluğa, ölüme direnerek Mayıs güneşi altında.
MAVİSİZ
Dereleri geçtik, ırmakları aştık. Denizi geçiyoruz şimdi. Yüzen ölülerle batıkların arasından. Mavi olmayan. (Evrensel)
Haftanın Şiiri
Mare Nostrum/Can Yücel
En uzun koşuysa elbet Türkiye’de de Devrim,
O, onun en güzel yüz metresini koştu
En sekmez lüverin namlusundan fırlayarak…
En hızlısıydı hepimizin,
En önce göğüsledi ipi…
Acıyorsam sana anam avradım olsun,
Ama aşk olsun sana çocuk, aşk olsun!
Üç Fidan / Onat Kutlar
I.
Ateş sardı kör yılanın gözünü
İspinoz kuşu da ötmez oldu
Kurudu evinizin önündeki asma
Ananızın kurduğu salçalar
Soğuyor kızgın güneşte ve örtüyor
Gözyaşlarının dinmeyen buzları
Sayısız köylerini yoksul doğunun
Yüzünüzün denizinde yapraklanan kan
Şimdi ölü suların dibine çöküyor
Kinin külrengi örümcekleri
Seriyor suların ve şehirlerin
Üstüne unutuşun kefenini
Artık cellatlar sizi hatırlamıyor
Yalnız sessizliğin çınladığı
Avlunuzun taşlarından bir ses
Soruyor belirsiz zamanlarda
“Öldün mü oğul?”
Kim biliyor bu sorunun karşılığını
Ananız kapıları kapatıyor
Kapatıyor yollarını doğunun kan
Kanın kepengini beş bezirgân kapatıyor
Mermer sokaklarda tabutlar gibi
Abanoz renginde bir arabanın
Sıcak koltuğunda yüz ölü vizon
Kayıtsız bir kahkahayı sarıyor
Berber koltuklarında taş orkideler
Bana ne alıyor pazaryerinden
Soyulmuş kabuklarıyla çürürmüş muzlar
Kocaman hesap makinelerinden geçiyor
Rotatifin el değmemiş topları
Matbaa ananın yüksek kapıya
Besleme girdiğinde peydahladığı
Sürüyle pezevenk bağrışarak
Kirli kâğıtlarla kapatıyor
Daracık bir avlunun gerçeğini
Kanlı ve unutulmaz gerçeğini
Sizin için değil artık gölgeli serin
Bir ikindi masası konuşmaları
Oralarda demirden çeneleriyle
Zamanın kahvesini öğütüp içen
Bir yudum kahveye bir yudum acı
Bir yudum kahveye koca bir deniz
II.
Ölüleri öylesine gömdüler
İyi ki mayıs ve sabah erken
Keten çiçekleri getirmiş rüzgâr
Başka da kimseler yoktu
Şimdi bazen mayıs mı unutuyorum
İlmeği arkadan vuran
Kolu bir tane değil ki
Hepsini gördüm hepsini
Ah daracık avludan geçen ses
Oğlumun boynuna dokunamıyorum
Geri gelmeyecek olan
Nasıl bilir ve oradan vururlar
Denizin yüzü ürperiyor
Kanlı bıçağını su temizlemez
Nereye gidersen git seni tanıyorum
III.
Üzülme baba, nerdeyse çıkar
Şimdi dağlardan
Gelir serin bir esinti terini siler
Okşar derisini kanı temizler
Biz o rüzgârı biliriz
Rüzgâra parmaklık konur mu?
Kahırlanma baba demir kapılar
Ardından iki türkü şimdi erişir
Biri köpekler üstüne bir aslanlar
Yüzünden sular gibi geçer ölü oğlunun
Biz o türküleri tanırız
Doldurur gökyüzünü, toprağa yeter
Türküye kurşun sıkılır mı?
Unutma baba onun arkadaşları var
Çatlamış nar gibi mayıs ayında
Yazları ürperen zeytin dalları
Altın eylül ağaçları gibi genç kızlar
Alnını çiçeklerle donatırlar
Çiçeksiz düğüne gidilir mi?
Unutma baba onun arkadaşları var
Seyrek ağaçlı korularından yoksulluğun
Ve uçsuz bozkırlardan koşarak
Ölüme açılan yiğit çocuklar
Yaşamanın savaşçısı çocuklar
Tez ulaştırırlar onu güneşe
Kentlerin kanalına dolar balçığı
Güneş balçıkla sıvanır mı?
Hatırlar mısın baba, ninem anlatırdı
Serin yaz sabahlarında Sivas’ın
Söğüt dallarında bir ak güvercin
Açarmış eski kitabın sayfalarını
Okuu okuuu… dermiş ağzında can dili
Denizi geçen Yusuf’un sayfalarını
Hüseyin’in Battal Gazi’nin sayfalarını
Her birine Simav’dan bir zeytin dalı
Koysak bir gün okuyan olur mu?
IV.
Baba Hıdır İlyas kıssadan hisse söylerdi
Darağacına tahta veren çınar bir gün anlar
Bayrağı taşıyan düşerse onu taşırlar
Son yoksul çocuğun yüzü gülünceye kadar.
Haftanın Sanat Gündemi
Nazım Hikmet; doğumunun 120., ölümsüzlüğünün 59. yılında şiirlerle anılacak
Nazım Hikmet; doğumunun 120., ölümsüzlüğünün 59. yılında şiirlerle anılacak
Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı, bu yıl etkinliklerini sosyal medyaya da taşıyor. Rutkay Aziz’in söyleyeceği Nâzım Hikmet şiiriyle ilk halkası kurulacak zincir, 3 Haziran’a kadar büyüyecek.
1902 yılında doğan Nâzım Hikmet, 3 Haziran 1963 günü dünyaya veda etmişti. Türk edebiyatının en çok okunan, en çok paylaşılan, en ileri ismi Nâzım Hikmet; her yıl 3 Haziran’da anılıyor.
Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı, bu yıl etkinlikleri sosyal medyaya da taşıyor.
Herkesin katkı sunabileceği etkinlik, 9 Mayıs’ta, Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’nın sosyal medya hesaplarından paylaşılacak videoyla başlayacak.
Rutkay Aziz’in söyleyeceği Nâzım Hikmet şiiriyle ilk halkası kurulacak zincir, 3 Haziran’a kadar büyüyecek. Nâzım Hikmet seven yurttaşlar da etkinliğe kendi davetleriyle, kendi söyleyeceği şiirlerle katılacak.
Böylece 3 Haziran’a kadar sosyal medyada Nâzım Hikmet’in şiirleri ses olup yayılacak.
“2022 NDS Edebiyat Ödülü” açıklandı
Notre Dame de Sion Fransız Lisesi ile Notre Dame de Sionlular Derneği tarafından düzenlenen NDS Edebiyat Ödülü’nün bu yılki sahibi, İletişim Yayınları’ndan çıkan “Ceza Kanunu, 353. Madde” adlı romanıyla Fransız yazar Tanguy Viel oldu.
Notre Dame de Sion Fransız Lisesi’nden yapılan açıklamaya göre, bu yıl 14.sü düzenlenen yarışmanın ödül töreni 2 Haziran’da jüri ve yazarların katılımıyla Fransız Sarayı’nda gerçekleştirilecek.
Başkanlığını Tomris Alpay’ın yaptığı yarışma jürisinde, Yazgülü Aldoğan, Liz Behmoaras, Emel Kefeli, Arzu Öztürkmen, Mayda Saris, Zeynep Sabuncu, Özlem Yüzak, Mine Haksal ve Ebru Erbaş yer aldı.
Pandemi nedeniyle yapılmayan 2020 ve 2021 törenlerinin ödülleri de törende sahiplerine takdim edilecek. (Cumhuriyet)
Hikâyelerin değil, dilin peşinde bir ‘Yazar’ın ölümü
Oya Baydar’la Can Yayınları tarafından yayımlanan ‘Yazarlarevi Cinayeti’ romanını konuştuk. Baydar, “Edebiyatın metalaşmaya başlamasından beri edebî metin ikinci planda kaldı” dedi.
DUVAR – “Yeni bir edebiyat dili kurmalıyım, vasatı aşmalıyım…” diyor Yazar. Çoksatan vasat yazar olmak mı yoksa saf edebiyatın peşinde yeni bir dilin, yeni bir sesin izlerini sürmek, o yeni dil ve sesle edebiyatta yeni bir şey yapmak mı? “Yazarcılık oynamak, yazarlık sıfatına bürünüp, medyada yazar diye meşhur olmak isteyenlerle ‘yazar kumaşına sahip olanlar, yaşamak için yazanlar'” arasına ayrım koyan biri Yazar. Yazar, bu romanın kahramanı, adalılar onu “Yazar” olarak anıyor hep.
Oya Baydar’ın yeni romanı ‘Yazarlarevi Cinayeti’, Can Yayınları tarafından okurla buluştu. Roman, biraz polisiye tadında babasının ölümünün ardındaki perdeyi önceleri gönülsüz de olsa aralamaya çalışan Ceren üzerinden şekilleniyor. Ceren’in babası Yazar’ın yazma uğruna ailesinden uzaklaşıp kendini adadaki “yazarlarevi” adını verdiği evi ve mekân olarak ada romanın kurgusunda önemli iki mekân. Ada, anakaradan uzaktır. Yazar da aslında adına anakara ya da ana akım diyelim uzaktır, adayı seçmesi boşa değildir. Oya Baydar da bir ayağı yıllardır Marmara Adası’nda olan gerçek bir adalı. Adanın ruhu romana sinmiş, yıllardır gelip geçen gerçek yazarları, kurulan sofraları, ateşli edebiyat tartışmalarıyla birlikte hem de. Adanın yıllar içindeki değişim ve dönüşümünü Ceren’in hatıralarından ve romanın anlatıcılarının hikâyelerinden ve aktardıklarından izleriz.
Köln’de ‘Uluslararası Yaşar Kemal Sempozyumu’ yapılacak
Köln’de gerçekleştirilecek olan “Uluslararası Yaşar Kemal Sempozyumu” 6 Mayıs’ta başlayacak. Sempozyumun son günü Zülfü Livaneli müziğiyle tamamlanacak.
DUVAR – Uluslararası Yaşar Kemal Sempozyumu, 6-7 Mayıs tarihlerinde Köln’de WDR Funkhaus Wallrafplatz Salonu’nda gerçekleştirilecek. Sekiz kurumun desteği ile düzenlenen sempozyumda, Türkiye ve Batı Avrupa’dan toplam 31 uzman konuşmacı 7 oturumda Yaşar Kemal’in edebi ve ebedi mirası üzerine sunumlar yapacak.
Kültür ve Medya’dan sorumlu Federal Devlet Bakanı Claudia Roth’un himayesinde düzenlenen etkinlikte açılış konuşmasını Federal Gıda ve Tarım Bakanı Cem Özdemir yapacak. Aralarında Fransa eski Kültür Bakanı Jack Lang, Zülfü Livaneli, Zehra İpşiroğlu, Zeynep Oral, Buket Uzuner, Levent Yılmaz, Aslı Erdoğan’ın yanı sıra Marc Semo, Lucien Leitess, Norbert Mecklenburg, Max Lucks, Helga Bohne gibi isimlerin bulunduğu konuşmacılar, Yaşar Kemal’in eserlerini ve edebiyatını, ‘’Toplumsal Vicdan’’, ’’Gazetecilik’’, ‘’Doğa vizyonu’’, ‘’Çukurova ve İstanbul sahilleri’’, ’’İlhamlar, izler ve yeni vizyonlar’’ başlıkları altında değerlendirecek.
Yedi yıl önce vefat eden yazar Yaşar Kemal belgeseli ‘’Ülkesinin Ozanı ve Tarihçisi’’nin gösterimi yapılacak. Belgesel gösteriminin yanı sıra sempozyumun son günü Zülfü Livaneli müziğiyle tamamlanacak.
Mimar ve yazar mimar İhsan Bilgin vefat etti
Bilgi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi kurucularından, mimarlık ve kentleşme konularında çalışan akademisyen-yazar, Prof. Dr. İhsan Bilgin 69 yaşında vefat etti. Bilgin’in cenaze töreniyle ilgili bilgiler henüz netleşmedi.
İhsan Bilgin kimdir?
1953 yılında doğan İhsan Bilgin, 1980 yılında yüksek mimar (İTÜ), 1990’da doktor (İTÜ), 1994’te doçent (YTÜ), 2000’de profesör (YTÜ) oldu. 1982’de Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde başladığı öğretim üyeliği görevini 2004 yılına kadar sürdürdü. 1985’ten bu yana kendi atölyesinde ve YTÜ bünyesinde yapmış olduğu çok sayıda mimari projesi ve uygulanmış işleri bulunmaktadır.
Modern dönem konut, yerleşme ve imar tarihleri ile 20. yy mimarlığı üzerine çalışmanın ve dersler vermenin yanı sıra 6. Proje Atölyesini yönetti. İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde Gündelik Hayat ve Şehir Kültürü üzerine dersler verdi. Eylül 2004’te İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Mimari Tasarım Yüksek Lisans Programını kurdu ve koordinatörlüğünü üstlendi.
Bir Portre
Erdal Öz (d. 26 Mart 1935 – ö. 6 Mayıs 2006) Yazar ve Yayıncı.
26 Mart 1935’te Sivas’ın Yıldızeli ilçesinde doğdu. 6 Mayıs 2006’da İstanbul’da yaşamını yitirdi.1953’te Tokat Lisesi’ni bitirdi. 1969’da Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Türk Dil Kurumu Yayın Kolu’nda görev aldı. Türk Sinematek Derneği Ankara Şubesi’nde çalıştı. 12 Mart 1971 sonrasında 3 kez tutuklandı. Yargılama sonucu aklandı. Cem Yayınevi’nin çocuk kitapları dizisini yönetti. 1980 yılında Can Yayınları’nı kurdu.
Edebiyat yaşamına şiirle girdi. Rasgele isimli ilk şiiri İstanbul’daki Kaynak dergisinde 1952’de yayınlandı. Seçilmiş Hikayeler Dergisi, Varlık, Yenilik, Yeditepe, Pazar Postası, a, Değişim, Emek, Cumhuriyet gibi dergi ve gazetelerde şiirlerinin yanısıra öykü ve eleştirileri de yayınlandı. “a” dergisinin kurucuları arasında yer aldı.
Eserlerinde toplum yaşamının bireylerin iç dünyasına etkilerini duygusal bir üslupla yansıttı.
1970 sonrasında toplumsal gerçekçi çizgiye yöneldi. 12 Mart döneminde hukuk dışı uygulamalarla karşılaşan tutukluların yaşamlarından yalın kesitler verdi. Baskı karşısında bireylerin yalnızlığını, direncini, umudunu etkin bir duyarlılıkla işledi.
Erdal Öz’ün Eserleri:
Roman
Odalarda (1960)/Yaralısın (1974)/Deniz Gezmiş Anlatıyor (1976)
Gülünün Solduğu Akşam (1986)/ Odalarda (Elden geçirilmiş – 1995)
Defterimde Kuş Sesleri (2003)
Öykü
Yorgunlar (1960)/Kanayan (1973)/Havada Kar Sesi Var (1987)
Sular Ne Güzelse (1997)/Cam Kırıkları (2001)
Gezi Yazısı
Allı Turnam (1976)/Bir Gün Yine Allı Turnam (1998)
Çocuk Kitapları
Dedem Korkut Öyküleri (1979)/Alçacıktan Kar Yağar (1981)
Kırmızı Balon (1990)/Babam Resim Yaptı
Ödülleri
Yaralısın ile 1975 Orhan Kemal Roman Armağanı
Sular Ne Güzelse ile 1998 Sait Faik Öykü Armağanı
Cam Kırıkları ile 2001 Sedat Simavi Öykü Armağanı (www.turkedebiyati.org)
Okuma Önerileri
- Geliştiren Anne Baba /Doğan Cüceloğlu/Kronik
- Kırlangıç Çığlığı/ Ahmet Ümit/YKY
- Gülünün Soluduğu Akşam/ Erdal Öz/ Can Yayınları
- İdam Gecesi Anıları/ Halit Çelenk/ İmge Yayınları
- Mutluluk/ Zülfü Livaneli/Doğan Kitap