2 Temmuz 1993, Sivas
“Hiçbir şey birdenbire olmadı” başlığı altında şunlar yazılıydı: “Önce ezanı Arapçaya çevirdiler. Dinlediniz. Sonra, siz isterseniz hilafeti bile getirirsiniz’ dendi. Demokrasi sandınız. Sonra, bir çığ gibi
Kuran kursları, İmam-Hatip Okulları açıldı. Din dersleri anayasal zorunluluk oldu. Kabullendiniz. Tesettür arttı, cami sayısı okulları geçti, inanç özgürlüğü sandınız. Giyim kuşama müdahale ettiler,
oruç tutmayanı öldürdüler. Şaşırdınız. Daha sonra bilim adamı ve yazarlar vurdular. Milletvekili ve gazetecileri parçaladılar. Şairleri ve dansçıları yaktılar. Kimin yaptığını düşünüp durdunuz. En sonunda kapınızı çalacaklar, size kendinizden başka yardım edecek kimse kalmayacak!”
Bu paragraf, Edebiyatçılar Derneği’nin “Bir Toplu Öldürümün Öyküsü alt başlığıyla yayınladığı Sivas Kitabı’nın arka kapağında yazılıydı. Hüzünle sıralanan adlar vardı Sivas Kitabı’nın girişinde; Sivas katliamında can verenlerin listesi vardı. Bunlar kurbanlarıydı Sivas kıyımının. Ya cellatları? Ya cellatları kimlerdi 2 Temmuz’un? 2 Temmuz ve Sivas sözcüklerinin sözcük anlamı dışında özel bir anlamı var artık. Kurbanları ve cellatları var. Kurbanlı ve cellatlı günlerimizin arasına 2 Temmuz ve Sivas da katıldı yani. Bazı günleri var toplumumuzun belleğinin. Ya da olmalı diye düşünüyorum iyi niyetle. Belleksiz bir topluma dönüşmemeliyiz. Unutmamalıyız, unutmaya hakkımızın olmadığını bilmeliyiz. Yalnız biz değil, dünya da bilmeli, Guernica’yı unutmaya hakkı var mı? (Öner Yağcı/ Sivas’ı Unutmak)
Her toplumun geçmişinde yaşanan acı olaylar vardır. 2 Temmuz 1993, ülkemizin yaşadığı acılı günlerinin başında geliyor
2 Temmuz 1993, kuşaktan kuşağa anlatılacak bir acının, bilincimize kazıdığı kara günlerden biri.
Bundan 29 yıl önce, 2 Temmuz 1993 günü, Cumhuriyetimizin temellerinin atıldığı Sivas’ta ozanlar, sanatçılar yakıldı. Aralarında on yaşında, 12 yaşında çocuklar vardı
Bu insanlar Cumhuriyetimizin temellerinin atıldığı Sıvas’a kavgaya değil, bize dayatılan yoz kültüre karşı Anadolu kültürünü yaşamaya ve yaşatmaya gelmişlerdi. Türkülerini söylemeye, semaha durmaya; birikimlerini paylaşmaya gelmişlerdi.
Halep çarşısında Nesimi’nin derisini yüzen, Hallac-ı Mansur’u darağacına gönderen zihniyet 35 güzel insanı, 35 güzel canı, diri diri yaktı. Yaşananlar Ortaçağ’da değildi. Yüzyıllar önce değildi… 29 yıl önce, 1993’teydi.
O kırımda yakılan ozanlardan Muhlis Akarsu bakın ne diyor bir deyişinde:
“Akarsuyum yansam da
Kül olup savrulsam da
Bazı bazı gülsem de
Yine gönlüm hoş değil”
Gönlü nasıl hoş olsun ki?
***
29 Haziran 2022 Antakya
29 Haziran Çarşamba günü Ortodoks Kilisesinde farklı dilden barış duaları dillendirildi.
Hep birlikte, iç içe, kardeşçe…
“St. Pierre, Aziz Petrus ve Pavlus Bayramı” kutlaması gerçekleşti Anadolu’muzun başka bir kentinde, Antakya’da.
Ortodoks Kilisesi’nde düzenlenen ayine Vatikan’ın Türkiye nezdindeki Büyükelçisi Marek Solczynski de katıldı.
Antakya Ortodoks Kilisesi’nde, Beyrut Aziz İlyas Manastırı Baş Rahibi Episkopos Konstantin Kayyel’in yönettiği ayinde, Ortodoks Kilisesi ruhani liderlerinden Jan Dellüler ve Dimitri Doğum ile dini liderler, ilahi ve İncil’den bölümler okudu. Hıristiyan vatandaşlarımız dualar etti, mum yakarak dileklerde bulundu.
Hatay Valimiz Sayın Rahmi Doğan, St. Pierre Aziz Petrus ve Pavlus Bayramı’nı kutlayarak, kentin, farklı coğrafyalarda yaşanan olumsuzluklara rağmen birlikteliğin ve hoşgörünün sembolü olduğunu belirtti.
Hatay’ın asırlardır farklı inanç ve kültürden insanların kardeşlik ve hoşgörü duyguları içinde yaşadığı bir iklime ev sahipliği yaptığını dile getiren Valimiz Sayın Rahmi Doğan mesajında şunlara yer verdi:
“Hatay’ımız, farklı coğrafyalarda yaşanan olumsuzluklara rağmen birlikteliğin ve hoşgörünün sembolü olmuştur. Karşılıksız sevginin en nadide şekliyle kim olduğuna bakmaksızın her zaman bu hoşgörüyü yaşatan ilimiz halkı, birlikte yaşama kültürü içerisinde din, dil, ırk ve mezhep ayrımı yapmaksızın yüzyıllardır hüzünlerimizi ve sevinçlerimizi paylaştığımız her inanç ve kültürden insanımızla daha mutlu bir geleceği el birliğiyle inşa ediyoruz. Bu vesile ile Hristiyan vatandaşlarımızın St. Pierre Aziz Petrus ve Pavlus Bayramı’nı en içten dileklerimle kutlar, huzurun, barışın, hoşgörünün egemen olduğu nice bayramlar temenni ederim.”
Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir kültür ve tarih birikimi yok.
Antakya insanı anlayışlı, hoşgörülü, barışçıl, sevecen, duygulu..
Anadolu, çağlar geçmiş, bugüne gelinmiş ama uygarlıkları potasında yoğurmuş. Sevgi mayasını katmış, insanın özünü yüceltmiş. İnsanıyla iç içe uygarlık kervanıyla bugünlere gelmiş. Batı’da cadı kazanlarının kaynatıldığı çağlarda, bir Yunus çıkmış, sevgi, barış yaymış. Mevlana, Nasrettin Hoca çıkmış, Dünya ozanı Nazım çıkmış.
“Birtakım ticari kaygılar gözetilerek, beylik açıklamalarla bir yerleşim biriminde barış inşa edilemez. Barış halklara karşılıklı saygıyla başlar, hoşgörüyle çoğalır.
2 Temmuz şehitlerini anmaya hazırlandığımız bu günlerde, sanırım, 29 Haziran Çarşamba günü ”Dünya sevgi ve barış kenti Antakya’dan”verilen mesajı herkes alır.
YORUMLAR