Bölge de Ankara da derin bir nefes aldı!
Suriye’nin kuzeyinde biriken, milyonlarca yerinden edilmiş sivili hayatta ve ayakta tutan yardımların anahtarı konumundaki Cilvegözü Sınır Kapısı’nın 10 Temmuz itibariyle kapatılması ardından gelen sürpriz haber, Ankara’yı da bölgeyi de rahatlattı.
Cilvegözü sınır kapısından Suriye’deki yaklaşık 4 milyon kişiye ulaştırılan yardımlara yönelik Rusya vetosu, bölgede göçe hazır milyonları yakından izleyen ve bu yönde politikalar geliştiren Ankara’yı da harekete geçirdi. Bilindiği gibi, bölgeye Reyhanlı-Cilvegözü üzerinden yapılan yardımlarla ilgili Birleşmiş Milletler (BM) elindeki yetki, 10 Temmuz Pazar gecesi son buldu. Ardından bu yönde yapılan ilk oylamada ise “süre uzatılma talebine” Rusya vetosu geldi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile konuya ilişkin yaptığı görüşmede, Suriye’nin kuzeyindeki İdlib’e insani yardımların ulaştırılmasına imkan sağlayan mekanizmanın uzatılması gerektiğini söyledi. İletişim Başkanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre, Erdoğan, Putin’e, “Suriye’deki sınır ötesi mekanizmanın uzatılmasına önem atfettiğini” vurguladı.
-TEK NOKTA!-
Hatay’daki Cilvegözü sınır kapısı, İdlib’de yaşayanların, BM yardımlarına Suriye güçlerine takılmadan erişebildikleri tek nokta. İdlib, aynı zamanda Suriye’de isyancıların elinde kalan son bölge konumunda. El Kaide bağlantılı radikal İslamcı Hayat Tahrir el-Şam ise İdlib’deki hala en güçlü grubu oluşturuyor. Güvenlik Konseyi’ndeki ilk oylamada, daimi üyelerden Çin çekimser kalırken, ABD, İngiltere ve Fransa ise karar tasarısına destek vermişti.
-SÜPRİZ GELİŞME!-
Veto kararı ardından devam eden görüşmeler sonrası, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin 12 Temmuz tarihinde aldığı bir kararla, kuzey batı Suriye’ye yönelik Birleşmiş Milletler sınır ötesi yardım mekanizmasını sadece 6 ay süreyle de olsa uzatmış olması, hem Ankara’yı hem de bölgeyi rahatlattı.
Bölgeyi ve gelişmeleri yakından izleyen Dışişleri Bakanlığı, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) kuzey batı Suriye’ye yönelik Birleşmiş Milletler sınır ötesi yardım mekanizmasının 6 ay süreyle uzatılması kararını memnuniyetle karşıladı. Bakanlık’tan yapılan yazılı açıklamada, söz konusu BM mekanizmasının, kuzey batı Suriye’deki yaklaşık 4,1 milyon ihtiyaç sahibine acil insani yardım ulaştırılmasında hayati rol oynadığı vurgulandı.
Açıklamada, şunlar kaydedildi:
“Suriye’deki insani krize etkin uluslararası mukabele ve bölgesel istikrar açısından, BM mekanizmasının işlevlerini sürdürülebilir bir çerçevede kesintisiz devam ettirmesi, elzemdir. Türkiye, bu yöndeki gayretlerini uluslararası toplum ile işbirliği halinde sürdürecektir.”
-HEDEF KİM?-
BM nezdinde Suriye başlığında yaşananları değerlendiren Gazeteci Yazar Kersten Knipp’e göre, Suriye’ye insani yardımları engelleyen Rusya Devlet Başkanı Putin, Türkiye ve Avrupa Birliği’ne yönelik yeni bir sığınmacı göçünü kışkırtma hedefinde.
Bu konuda dikkati çeken tespitlerini DW Türkçe için paylaşan Knipp, ‘ilk veto’ kararı noktasındaki değerlendirmelerini ara başlıklar halinde şunları dile getirdi:
-PUTİN’İN PLANI!-
Sonunda kesinlik kazandı ve Rusya, Suriye’ye yardım gönderilmesine engel oldu. Eğer kulislerden bir uzlaşma çıkmazsa, İskenderun yakınlarındaki açık tek geçiş olan Bab el Hava’dan, savaşın hırpaladığı ülkeye uluslararası yardımlar bundan böyle gönderilemeyecek. Şimdiye kadar, en gerekli ihtiyaç malzemelerinin gönderilmesiyle yaşamını sürdüren yaklaşık 4 milyon kişiye, başka bir yoldan yardım edilmesi gerekecek. Bunun nasıl olacağı ise belirsiz. Bu, Putin’in umurunda mı? Ukrayna’ya saldırısına bakılacak olursa, bu sorunun yanıtının “hayır” olduğu varsayılabilir.
-ALAYCI GEREKÇE!-
Böylelikle 4 milyon Suriyeli de Putin’in planlarında bir oyun topuna dönüşüyor. Rusya’nın ileri sürdüğü, yardımların Esad hükümetince kontrol edilmesi gerektiği şeklindeki gerekçe, rejimin, geçen 11 yılda yüz binlerce ölü, milyonlarca insanın yerinden olup sığınmacı haline gelmesi, işkence yapılan hapishaneler ve buralarda cinayete kurban gidenler gibi hanesine yazılan bir dizi suça bakıldığında, bir hayli alaycı kalıyor. Tüm bunlar, Putin’i pek de ilgilendirmiyor.
Suriye Devlet Başkanı gibi o da kendi otokrasi modelinin alternatifi olan demokrasi ve özgürlükten endişeli. Bir savaş suçlusu, bir başka savaş suçlusuna işte böyle destek oluyor. Esad, şimdiye kadar kendisine verilen desteğe müteşekkir olduğunu gösterdi. Suriye, Mart başında, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda, Rusya’ya Ukrayna’ya yönelik saldırısını durdurma çağrısı yapan tasarıya “hayır” oyu verdi. Haziran sonunda da Rusya yanlısı ayrılıkçıların Ukrayna’nın Luhansk ve Donetsk bölgelerinde kurdukları halk cumhuriyetlerini bağımsız devlet olarak tanıdı.
-BASKI ARACI!-
Her ne kadar Kremlin’de hiç kimse bunu ifade etmiş olmasa da bu tahminde bulunmak zor değil. Putin, yardımların durdurulmasını, Avrupa Birliği ülkelerini ve Türkiye’yi baskı altında tutmak için bir araç olarak görüyor olabilir. Zira insanlar açlıktan ölme tehlikesiyle karşı karşıya kaldıklarında, ne yapacaklar? Yardım alabileceklerini umdukları yerlere doğru kaçacaklar. Bu yardımı da şu anki durumda, belki Türkiye, ama öncelikle de Avrupa Birliği ülkeleri yapacaktır. Milyonlarca ek sığınmacı…
Yüksek enflasyon altındaki Türkiye ve Ukrayna savaşı nedeniyle birçok açıdan sıkışık durumdaki, sığınmacı sorununda güçlükle işbirliği yapan Avrupa Birliği ülkeleri açısından bu, bir kabus senaryosu olur. 2015 yılında sığınmacıların kabul edilmesi bu şekilde yürümüş olabilir. Yeni bir alımın, şimdiye kadar bir biçimde gücü sınırlı kalan sağ popülist partilerin yeniden güçlenmesi gibi, siyasi açıdan korkunç sonuçları olacaktır. Bunların serpilip gelişmesi, Putin açısından Avrupa’da olabilecek en iyi durum olacaktır. Zira bunların yönetici kadroları, soğuk güç politikalarına kendilerine özgü bir hayranlık duyuyor, Moskova’ya, dolaylı ve karışık ifadelerle anlayış gösterdiklerini belirtmelerinden de bunu kısmen okumak mümkün.
-TEHDİT JESTİ!-
Bab el Hava’dan yardımların gönderilmesine engel olma, en azından bir tehdit jesti. Rusya, bunu başka eylemleriyle sürdürebilir. Örneğin, istemesi halinde, huzursuzluğa ve güvenlik boşluğuna neden olabileceği Libya’da bunu yapabilir, hatta bu ülkenin sınırlarının da ötesine geçebilir. Avrupa Birliği, Kuzey Afrika’da da göç siyaseti bakımından daha fazla baskı altına alınabilir.
Putin’in şiddet politikasının vahim sonuçları var. Bu sonuçların diplomasi alanında da olduğunu, halihazırda bir kez daha BM Güvenlik Konseyi’nde görmek mümkün. Hukuk devletleri açısından, buradan zorunlu olarak, Güvenlik Konseyi’nin reforme edilmesi gerektiği sonucunu çıkarmak gerekiyor. Bir diktatör, dünyayı kendi keyfine, kendi siyasetine, kendi sinik dünya görüşüne zorlayamaz.
-BEKLENEN!-
Yaşananları Reyhanlı üzerinden izleyen batılı bir yardım çalışanının Antakya Gazetesi’ne verdiği kısa açıklama ise herkesin derin bir nefes aldığı yönünde…
“Sanırım herkes, ama istisnasız herkes derin bir nefes aldı, arkasına yaslandı ve yaşanan her şeyin sadece bir kabus olduğunu düşünmek istiyor. Çünkü durum, ilk veto üzerinden aynen devam etseydi, o kabus gerçeğe dönüşebilirdi. Milyonlarca insanı açlığa ve çaresizliğe terk etmek, onları bile bile ölüme itmek olurdu. Bunun adı da uluslararası toplum eliyle ‘katliam’ sayılabilirdi! Neyse ki herkes doğru olanı yaptı ama… 6 aylık uzatma, tehlikeli bir süre! Zira süre Ocak ayında, kışın en sert geçtiği ayda bitiyor ve bizler, yine aynı kavgaları o ay içinde de yaşayacağız muhtemelen. Açıkçası bunu düşünmek bile istemiyorum. 6 ay daha rahatız ve Tanrı’ya bunun için şükrediyorum.” -Haber/Tamer Yazar-