Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Av. Bekir ATAHAN

Bu Ne Yaman Çelişki?

Okuduğunu anlama yetisi olan ve ekonomi eğitimi almamış bir yurttaş olarak, basit bir sorgulama yapmak farz oldu. Geçtiğimiz günlerde ajanslara, “Merkez Bankası politika faizini 1 baz puan indirerek %13’e çekmiştir” şeklinde bir son dakika haberi düştü.

Politika faizi %13’se, nasıl oluyor da bankalar %30’ları aşan oranlarda kredi faizini tüketicinin omzuna yüklüyor?

Bu haber üzerine, arama motorunda “ihtiyaç kredisi hesaplama” diye bir arama yaptım. 100.000 TL’lik bir kredinin 12 ayda geri ödemesi 117.000 TL’yi buluyor. Tabii bu rakam bankalara göre değişkenlik gösteriyor, ama ortalama bu şekilde. Bu, yıllık %33 civarı faiz hesabı yapmakta. 100.000 TL’lik kredinin 24 ayda geri ödenmesi halinde ise aynı bankada faiz oranı yıllık %38 civarı gözükmekte. Bu kredinin geri ödemesi ise 137.000 TL!

Peki bu durumda, Merkez Bankası’nın faizi %13’e indirmesinin yatırımcıya ne gibi bir olumlu etkisi oluyor? Üstelik faiz düştüğünde döviz de yükselmekte. Dolar, faiz indirim haberi ile 18 TL’nin de üzerine çıktı. Döviz arttığında da günlük hayatta kullandığımız pek çok ürünün fiyatı artıyor, yani enflasyon artıyor.

Bir kesim, bunun, “büyüme” amaçlı atılan adımlar olduğunu ifade etmekte. Fakat dövizin ve banka faizlerinin arttığı, hatta bankaların kredi dahi kullandırmak istemediği bir ortamda “büyümenin” ne demek olduğunu da sormak isterim.

Benim kıstasıma göre; vatandaşın alım gücünün artması, para birimimizin değer kazanması, dış borçlanmamızın azalması ve ihracat fazlası vermemiz senaryosu “büyümedir”. Hane halkının ve dış borçlanmanın arttığı, kredi kartı kullanımının ve asgari ödeme rakamlarının ödenmesi şeklindeki kart kullanımının arttığı, şirketlerin kapandığı bir fotoğraf “büyüme” olarak nitelenmemelidir.

Mesela haberlere bakıldığında;

“Temmuz ayında dış ticaret açığı, son 10 yılın en yüksek 2. seviyesini görerek 10.58 milyar dolar oldu. Rekor, Mayıs ayında 10.6 milyar dolarla kırılmıştı. Böylece yılın ilk 6 ayında dış ticaret açığı 62 milyar dolara ulaştı. İhracattaki artış %13.4 olurken (18.6 milyar dolar), ithalattaki artış %40.8 olarak (29.1 milyar dolar) hesaplandı.”

“İŞKUR’a kayıtlı işsiz sayısı, Temmuz’da, geçen yılın aynı ayına göre %18.1 artarak 3.538.276 kişi oldu. Kayıtlı işsizlerin %36.1’i 15-24 yaş grubunda yer aldı. 2022’nin Ocak-Temmuz döneminde açık iş sayısı ise %41.3 artışla 1.329.398 olarak belirlendi.”

“Tüketici Birliği Federasyonu’nun ‘Cüzdanımızda Ne Var?’ başlıklı Temmuz ayı raporuna göre, 36 milyon kredi kartının limiti dönem bitmeden doluyor. Tüketicilerin %33’ü, kredi kartı hesap özetinin tamamını ödeyemezken, borcunu öteleyen tüketicilerin sayısı 20 milyonu buluyor.”

“Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın verilerine göre, KKM (Kur Korumalı Mevduat) için Temmuz’da 23 milyar 361 milyon 576 bin TL ödendi. Son 5 ayda bütçeden ödenen para ise 60 milyar 596 milyon 811 bin TL’ye ulaştı.”

“Hazine ve Maliye Bakanlığı, Temmuz ayında bütçenin 64 milyar 19 milyon lira açık verdiğini duyurdu”

…gibi açıklamalar bültenlerde yer almaktadır.

Bu haberleri, “ekonomi eğitimi almamış bir vatandaş” okuduğunda ve her kalemde artan maliyetlere baktığında, fotoğrafı “büyüme” olarak değerlendiremeyeceği görüşündeyim.

Bir dönem, bazı kesimlerce bu durumun “Çin Modeli” ile kıyaslandığı görülüyordu. Fakat Çin’in ekonomi ve demografik yapısı ile bizim durumumuz bambaşka. Bundan ötürü Çin Modeli’nin ülkemize uyarlanmasını beklemek doğru olmayacaktır.

Ülkemiz ekonomisi üzerindeki önemli bir diğer sorun da yurttaşın çok yoğun şekilde dövize yönelmesidir. Döviz mevduatlarının toplam mevduatlar içindeki payı, geçen sene yıl sonunda yüzde 62,2 ile rekor seviyeye yükselmiş. Son olarak bu durum, 2001 yılı Ekim ayında döviz mevduatlarının payı yüzde 61,5 seviyesini görmüş.

Yani yurttaş, “TL’de kalmayayım döviz alayım” noktasında. Geçen sene 3.000 TL civarında olan tam altın bu yıl 6.000 TL civarında. Yurttaş, TL dışındaki enstrümanlara yönelmekte.

Peki Ne Yapmalı?

Aslında buna verilen cevaplar, biraz kalıplaşmış gibi olacak…

Fakat evvela;

  • Üretimde ve ihracatta katma değeri yüksek teknolojik ürünlerin artması,
  • Buna bağlı olarak, eğitim sisteminin revize edilmesi ve kalitenin artması (yani 150 üniversitemiz var diye övünmek yerine, ‘dünya sıralamasına giren üniversitelerimiz var’ diyebilmemiz gerekliliği),
  • İfade özgürlüğünün oluşması ve hukuk sisteminin sağlıklı, hızlı ve adil karar verebilecek yapıya evirilmesi,
  • Vergi sisteminde köklü bir reform hareketi,
  • Kuvvetler ayrılığının sağlanması,
  • Enerjide güneş, rüzgar gibi kaynaklardan daha çok faydalanması ve dışa bağımlılığın hem tasarruf hem de yenilenebilir enerjinin kullanılması ile azaltılması,
  • İsraf ve yolsuzlukla mücadele edilmeli, tasarruf tedbirleri artmalı,
  • Kanunlarımızda ve tüm dünyada “bağımsız” olması gerektiği belirtilen “Merkez Bankası, Rekabet Kurulu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, RTÜK, Hakimler ve Savcılar Kurulu” gibi kurulların bağımsızlığının sağlanması ve bu kurumlara yurttaşların güveninin artırılması gerekmektedir.

Dilerim ki bu yapısal reformlar kararlılıkla hızla atılır ve ekonomimizde, gelir sisteminde adalet sağlanır, hane halkının geliri ve refahı yükselir. Aksi bir senaryo, ekonomimizde çok daha hasarlı bir fotoğraf yaratacaktır.

[email protected]

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SON HABERLER