Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Antakya’da Kültür Sanat

Hazırlayan:Mehmet Karasu Haftanın Kitabı

Hazırlayan:Mehmet Karasu

Haftanın Kitabı

Vuslat Denizi/ Mevlana Celaleddin Rumi Kitabı

      Çeviren Hüsrev HATEMİ/TİMAŞ Yayınları

      Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin Vuslatı’nın 749. yıl dönümü 17 Aralıkta Şeb-i Arus töreniyle anıldı.

      Türkçe kelime anlamı Düğün Gecesi olan Şebi Arus, Mevlevilikte Mevlânâ Celaleddin-i Rumi’nin öldüğü gecedir. Mevlana Celaleddin Rumi, bu geceyi Rabb’ine, sevgiliye kavuşma gecesi olarak düşündüğü için Düğün Gecesi olarak adlandırır. Rumi’nin ölüm yıl dönümlerinde yapılan ve Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma Törenleri olarak isimlendirilmeye başlanılan törenler, halk arasında “Şeb-i Arus” olarak da anılmaktadır.

      “UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesinde (2008) yer alan Mevlevî Sema Törenleri, Hazreti Mevlânâ’nın daha doğru anlaşılması ve anlatılması maksadıyla her yıl 7-17 Aralık tarihleri arasında “Hazreti Mevlânâ’nın Uluslararası Vuslat Yıldönümü Anma Törenleri” (Şeb-i Arûs) kapsamında düzenlenmektedir.

      Sadece Türk şiirinin, Fars edebiyatının, Tasavvuf ve İslam geleneğinin değil dünya sanat tarihinin de önemli köşe taşlarındandır. Fars diliyle hitap etmiş, bununla beraber hiçbir şairin erişemeyeceği denli ince görüşü, içli duyuşu ve samimi söyleyişi yansıtmıştır.”

Konuk Yazar

Mevlâna’da  Sevgi  ve  Hoşgörü/Melahat Ürkmez

      Mevlâna, çağları aşan bir mutasavvıf ve düşünür olarak sevgi ve hoşgörüyü ilk ilke edinmiştir. İlkesi sadece düşüncesinde kalmamış, hayatının her safhasında pratiğe geçmiştir. Mevlâna’nın şahsiyetinde yer edinmiş olan sevgi, hoşgörü, olgunluk, tevazu, iyilik, cömertlik gibi vasıflar onu evrenselleştirmiştir.

      Mevlana, insanın kendisini tanıması üzerinde önemle dururken, toplumsal ilişkilerde insan sevgisine büyük önem vermiştir. Mevlâna’ya göre sevgi ve hoşgörü sadece insana has olan vasıflardandır. Eşrefi mahlukat emri onda hayat bulurken, insana, Allah’ın yarattığı en yüce varlık olarak bakmış, insanı sevmeyi dünyanın yaratılış sebebi saymış, ona insanca muamele etmeyi bir ibadet olarak görmüştür. Yunus Emre’nin, “Yaratılanı severiz/ Yaratandan ötürü” düşüncesinde olduğu gibi her insanı yaratandan ötürü sevmiştir. Allah, insanı yaratırken ona ruhundan üfürdüğü için Allah’tan bir eser taşımaktadır. Bu sebeple Mevlâna, “Yaratıktan şikâyet, Yaratan’dan şikâyettir” der.

      Sufizmin hareket tarzını oluşturan sınırsız sevgi Mevlâna’da zirveye ulaşırken, “Sevgi sözünü işittiğim zamandan beri canımı, gönlümü ve gözlerimi bu yolda yıprattım” sözleri sevgiye ne denli önem verdiğini gösterir.

      Âlemin yaratılmasındaki maksadın, “Levlâke levlak, lemmâ halaktü’l-eflâk(sen olmasaydın, sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım)” kutlu sözüne istinaden, dolayısıyla âlemin yaratılış sebebinin insan olduğu düşüncesiyle, yine âlemin yaratılış sebebinin sevgi ve aşk olduğu düşüncesiyle insanı ve sevgiyi dünyanın aslı olarak bilmiştir. Mevlâna’da hoşgörü ve sevgi, Kur’an’a ve Hz. Peygamber’e dayanmaktadır. Onun sevgi ve hoşgörü prensibindeki temel gerçek budur.

      “Mevlâna Celâleddin Rûmi, aşkın gücünü en yüksek güç olarak kabul eder. İnsanın, bu gücün yolunu kavramasını, o yolla sürekli daha iyiye, daha güzele doğru adım atmasını ve hakikate ulaşmasını ister. Neticede mesut olma, varoluş biçiminin verdiği sevinci keşfetmesini ister”

      “İnsan da sûreti, dış yüzü ve yaratılışı ile dünyanın fer’idir, yâni parça buçuğu. Eti ile kemiği ile diğer varlıklar gibidir. Fakat sıfat, meziyet bakımından onu dünyanın aslı olarak bil” der. 

      Allah’ın yeryüzünde kendisine halife tayin ettiği insanı sevgi perspektifinden görmesi sebebiyle din, dil, ırk, renk, zengin, fakir, güzel, çirkin… ayrımı gözetmeden, her insana aynı gözle bakmıştır. Çoğu zaman sultanlar, vezirler kapısında kendisiyle görüşmek için beklerken onları kabul etmediği olmuş, diğer yandan zayıf, güçsüz, zavallılarla daha çok sohbet etmiştir. Bu davranışını tenkit ederek, müritlerini kınayanlara,

“Benim müritlerim iyi insan olsalardı, ben onların müridi olurdum. Ahlaklarını değiştirip, iyi insan olmaları, iyi amel eden insanların aralarına girmeleri için müritliğe kabul ettim. Allah’ın rahmetine mazhar olanlar kurtulmuşlardır. Fakat lanetine uğramışlar, tedaviye muhtaç hastalardır. İşte biz bu lanetlikleri rahmetlik yapmak için dünyaya geldik” demiştir.

      Kendisi, insanlar arasında ayrım yapmadığı gibi yapanlara da tepki göstermiştir. Ahmet Eflaki, Muineddin Pervâne’nin Şeyh Sadreddin’in zâviyesinde tertiplediği büyük bir toplantıda gelişen bir olayı şöyle anlatır,

“Mevlâna istiğrak âlemine daldığı sırada Mahfil Emiri Kemaleddin Pervane’nin yanına oturmuştu ve şu sözleri işitti, ‘Mevlâna’nın müritleri acayip insanlardır. Çoğu aşağı tabakadan ve zanaat sahibi kimselerdir. Onun etrafında şehrin ileri gelenleri hemen hemen yok gibidir. Her nerede bir terzi, bir bakkal varsa onu müritliğe kabul ediyor’ diyerek kötülemekle meşgul oluyordu. Mevlâna, ‘Bizim Mansur, hallaç değil miydi? Şeyh Ebubekr-i Buhârî, dokumacı değil miydi? Şu öteki insan, camcı değil miydi? Onların sanatları kendi marifetlerine ne ziyan getirdi ki?’ buyurdu.”

      Mevlâna’nın nazarında kim olursa olsun, her şeyden evvel insan vardır. Halk tabakasından olsun, yüksek tabakadan olsun, onun için hepsi eşittir. Bilakis halktan kişilere pek merhametli, gariplere karşı daima alçakgönüllüdür. Mevlâna psikolojisindeki gerçek, tamamiyle hasbi bir hakikat araştırması değil, inşirah ve huzuru kaybetmiş ruhlara huzur ve akabinde aşk vermektir.

      “Bir gün ılıcaya gider. Oğlu Emir Âlim Çelebi, daha önce davranarak hamama varır. Mevlâna’nın ve dostlarının daha rahat kalabilmeleri için havuzdaki bütün insanları çıkarır. Sonra havuza kırmızı ve beyaz elmalar doldurtur. Mevlâna içeriye girdiği vakit soyunma yerinde insanların acele ile elbiselerini giydiklerini, havuzun da elmalarla dolu olduğunu görür. Emir Âlim Çelebi’ye dönerek, “Ey Emir Âlim! Bu insanların canları elmadan daha mı az kıymetli ki, onları dışarı edip havuzu elmalarla doldurdun? Onlardan biri elmaların otuz mislidir. Yalnız elmalar değil, bütün dünya ve içindeki şeyler insanlar için değil midir? Eğer beni seviyorsan, söyle hepsi havuza girsinler. Fukarası, zengini, kuvvetlisi ve zayıfı dışarıda kalmasın ki, ben de onların davetsiz misafiri olarak havuza girebileyim, onların sayesinde biraz dinlenebileyim” der.

      Mevlâna sadece Müslümanlara değil, gayrimüslimlere de sevgi, merhamet, hoşgörü ve tevazu göstermiştir. Müritlerine de aynı tevazuyu tavsiye etmiştir.

      “Hz.Mevlâna’yı görmek için Konya’ya gelen büyük bir papaz maiyeti ile yolda giderken ona rast geliyor. Hürmet ederek huzurunda eğiliyor. Mevlâna’da aynı hürmetle mukabele ediyor. Papaz her başını kaldırdığı zaman, Mevlâna’yı aynı ihtiram vaziyetinde görüyor. Nihayet bu tevazu karşısında papaz hayran kalıp Müslüman oluyor. Mevlâna eve döndüğü vakit oğlu Sultan Veled’e şöyle diyor: ‘Bir papaz, tevazu faziletini elimizden almak, o yolda bize galip gelmek istedi. Allah’a şükür biz onu mağlûp ettik. Çünkü tevazu ve hılim, Müslümanların şiarıdır’ der.” 

      Bir gün, bir sema meclisinde semâ ederken birdenbire semâ meclisine bir sarhoş girer. Sarhoş yalpalamakta etrafındakilere ve Mevlâna’ya çarpmaktadır. Orada bulunan dostlar bu durumdan rahatsız olarak sarhoşu incitirler ve semâ meclisinin dışına çıkarmaya çalışırlar. Bunu gören Mevlâna, etrafında bulunanları uyarır.

      “Şarâbı o içmiştir, sarhoşluğu siz ediyorsunuz” buyurur. Dostlar o sarhoşu tanıtmak için cevaben:

      “Tersâdır(Hıristiyandır).” Dediklerinde Mevlâna, tersânın diğer korkak ve korkan, mânâsını îmâ ederek;

      “O tersâ(korkak ve korkan) ise siz niçin değilsiniz?” der ve dostlar yaptıkları hatadan dolayı üzülürler.” 

      Mevlâna, herkesi kendi haliyle olduğu gibi kabul edip, hoş görmeyi, kınamamayı, mevcut durumun Allah’ın bir takdiri olarak görülmesini tavsiye eder. Hayatında hiçbir zaman kin, nefret, kibir ve ötekileştirme olmamıştır.

      “Bu kulun ayrılığı, ayrılığa düşmesi, onun günahından, onun kötü kul oluşundan ise, kötüye karşı kötülük edersen, aranızda ne fark kalır” der.

      Fürûzanfer’in, Câmi’nin Nefahatü’l-Üns tercemesinden naklettiği bir olay, adeta Mevlâna’daki erişilmez olgunluk ve hoşgörünün varabileceği son nokta gibidir,

      “Konyalı Siraceddin, yanındaki birine, ‘Mevlâna, 73 mezheple beraberim demiş’ der. Siraceddin gâraz sahibidir. Mevlâna’yı incitmek, onu kıymetten düşürmek için yakınlarından ulu bir danişmendi, Mevlâna’ya –kalabalığın önünde- sen böyle mi söyledin, diye sormak için gönderir ve ona tembih eder, ‘Eğer ikrar ederse kendisine küfürler savur, onu incit’ der. O adam gider. Mevlâna’ya, ‘Acaba siz, ben 73 milletle beraberim diye söylediniz mi?’ diye sorar. Cevaben Mevlâna, ‘Evet demiştim’ der. O adam ağzını açar, küfretmeye, terbiyeye yakışmaz sözlere başlar. Mevlâna gülerek, ‘Senin söylediklerine rağmen seninle de beraberim’ der.” 

      Mevlâna’nın yaşadığı devirdeki sosyal konuma bakacak olursak, bir toplum mühendisi gibi çalışarak Anadolu’nun manevi mimarlığını üstlendiğini görürüz. Şöyle ki, daha önce Haçlı savaşlarıyla yakılıp yıkılmış, halkı kılıçtan geçirilmiş İslâm ülkeleri, Mevlâna zamanında da Doğu’dan gelen Moğol akınları ile yakılıp yıkılıyordu. Selçuklu hükümdarları iç çekişmeler, isyanlar ve prens kavgaları ile yıpranıyordu. Selçukluların en karışık ve en huzursuz dönemini yaşadığı, insanların hayattan bıktığı bu yıllarda Mevlâna engin hoşgörüsü, barış insanı oluşu sebebiyle, teselli kaynağı oluyor, halkı korku ve endişeden kurtarıyordu. Söylediklerini ve inandığını yaşayarak, etrafına aksettirerek ruhlara ilâhi bir neş’e, gönüllere tatlı bir huzur veren beyitler söylüyordu. Dikkat çekicidir ki, o yıllarda yaşanan bütün siyasi karışıklıklara, sosyal huzursuzluklara rağmen eserlerinde bunlardan hiç bahsetmez. Bahsetmemesi, memleketin durumundan etkilenmemesi anlamına gelmez. Son Mesnevihan Şefik Can, bu konuda şöyle der,

      “Hz.Mevlâna bir velî idi. Velîler memleketin işgalinden, felaketlere doğru gitmesinden üzülürler ama onlar İlâhi aşkla meşguldürler” der.

      “Görmüyor musun ki, Ka’be’ye giden ne çok yol vardır. Bazısının yolu Rum’dan, bazısının Şam’dan, bazısının Acem’den, bazısının Çin’den, bazısının da deniz yoluyla Hint ve Yemen’dendir. Bunun için yollara bakarsın, ayrılık büyük ve sınırsızdır. Fakat gaye, maksada bakacak olursan hepsi birleşmiş, hepsinin kalbi Ka’be hakkında anlaşmış ve orada bir olmuştur” der.

      Mevlâna’da, farklı mezhep ve dinden olanların birbirlerini anlama ve birbirlerine saygı duymaları konusunda yoğun bir düşünce atmosferi görülmektedir. Bununla birlikte insanların aklını kullanıp hak olanı bulmalarını tavsiye ederken, her şeye rağmen herkesi olduğu gibi kabul edip hoş görmeyi tavsiye eder.

      İnsanların birbirlerini ölesiye örselediği yaşadığımız çağda, yaşanan acı olaylar gösteriyor ki, dünya barış ve huzuru için, farklılıklar içinde birbirimizi olduğumuz gibi kabul ederek yaşayabilmemiz için, Mevlâna’nın sevgi ve hoşgörü eksenli düşüncelerine her zamankinden daha fazla ihtiyacımız olunduğu aşikârdır. Bütün anlaşmazlıklar sevgi ve hoşgörü ile sonlandırılabilir. Mevlâna’nın yaşadığı çağda insanlar onun felsefesiyle nasıl kimlik bulmuşsa, günümüzde de dalga dalga yayılan Mevlâna sevgisi ile bu kimlik yeniden kazanılacaktır ümidindeyiz. Zira, “Dört ana varlıktan biri olan ateşin içinde nasıl mikrop yaşamazsa, insanların gönlündeki aşk ateşi içinde de kötü huylar yaşamaz. Nasıl ki ateş mikropları yakıp temizlerse, aşk ateşi de kötü huyları yakıp temizler. Yanana mâsiva, yakana aşk denir.” 

Haftanın Şiiri

İmru’l Kays/Hüseyin Ferhad

(Necid, 520 – Ankara, 565)

Atların lisanını bilirim

kadınların gizli tarifesini

itin hergelenin biriyim

muhabbet tellâllarına göre

Kalmadı yatmadığım hane

üryan girmediğim bahçe

İmru’l Kays’ı öldüren zehir

bana da sunuldu kaç kere

Doludizgin geçtim Yesrib’i

Mekke’yi kona göçe

görmek için şairin ülkesini

indim kadim Yemen’e

Yemen : Mısır ketenine

nakşedilmiş bir kaligrafi :

yüz bin sağmal deve

bir o kadar soru işareti

Yemen : çölün eteğine

serilmiş bir pösteki :

yüz bini çini kâse

bir o kadar cırcırböceği

Kahvenin yeşilini severim

sütün çivit mavisini

halden anlamazın biriyim

hayal tacirlerine göre

Necid bir kök hatmi

Aden bir dal defne

gözlerim şakaklarıma çekilir

güneş batarken Kızıldeniz’e

Nicedir dudaklarımda gezinir

Cemal Süreya’nın iki dizesi :

“İki şey : aşk ve şiir

bunlar kuşkuyla çiftleşir”

Boynundan sarkan gümüş zincir

sol kulağındaki pagan küpe

yine Kays’ı ele verir

dünyaya tekrar geri gelse

Her aşk bir şehir

gibi şiirin gri tipisine gizlenir

bir gün benim de kalbim

Ankara’da idam edilir

Haftanın Sanat Gündemi

Arkadaş Z. Özger Şiir Ödülü 2023 başvuruları açıldı

Bu yıl 28. kez düzenlenecek Arkadaş Z. Özger Şiir Ödülü başvuruları açıldı. Yarışmanın jürisi Orhan Alkaya, Gökhan Arslan, Suat Çelebi, Öztekin Düzgün, Zeynep Köylü ve Hakan R. Temiz’den oluşuyor. Bugüne kadar şiir kitabı yayımlanmamış şairlerin aday olabilecekleri Ödül için son başvuru tarihi 15 Mart 2023. Ödül Özger’in ölümünün 50. yıldönümünde, 06 Mayıs 2023 tarihinde verilecek

Başvuru koşulları:

Ödüle, bugüne kadar şiir kitabı yayımlanmamış kişiler aday olabilecektir. Adayların; kitap bütünlüğü taşıyan, basıma hazır şiirlerinden oluşturacakları, adres, telefon, email ve özgeçmişlerini de içeren dosyayı; Pdf formatında olmak kaydıyla [email protected] adresine maille, ya da altı adet çoğaltılmış olarak Mayıs Yayınları’nın  Sakarya Cad. Özkanlar 35 Apt. A Blok, No: 36 / 20, Manavkuyu, Bayraklı – İzmir adresindeki Ödül sekreterliğine, kargo ya da taahhütlü posta ile göndermeleri veya elden teslim etmeleri gerekiyor.

Mayıs Yayınları yetkilileri, Ödül alacak dosyayı 2023 yılı içinde, telif karşılığını ödeyerek kitap halinde yayımlayacaklarını açıklayacaklar.

Dosyaların kitap bütünlüğü taşıyan, basıma hazır nitelikteki şiirlerden oluşması gerekir. Seçici kurul; birincilik, ikincilik, üçüncülük gibi değerlendirmeler yapmayacak; tek bir Ödül verecektir. (Ödül birden fazla dosya arasında paylaştırılabilir. Jüri Özel Ödülü verilebilir.)

Seçici kurulca Ödüle değer görülen yapıtın yazarı, Arkadaş Z. Özger Şiir Ödülü 2023 Diploması ve Plaketi ile onurlandırılacak; ayrıca dosya kapsamındaki şiirler, Mayıs Yayınları Şiir Dizisi’nden, yıl içinde ve telif karşılığı ödenerek kitap halinde yayımlanacaktır. (edebiyathaber.net)

2023 Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü koşulları açıklandı

Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü’ne katılım koşulları açıklandı Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü’ne 2023 yılı için katılım koşulları açıklandı….

1986’dan bu yana düzenlenen ödüle katılım koşulları şöyle:

– Ödüle aday olan yapıtlarda Ceyhun Atuf Kansu’nun şiir anlayışı göz önüne alınarak, çağdaş bir dünya görüşü ve dil bilinci temel ölçüt olacaktır.

– 1 Ocak 2022 – 1 Ocak 2023 tarihleri arasında yayımlanan bütün şiir kitapları ödüle katılabilir. Ayrıca, ödül yazmanlığı, bu kitaplar arasından, çeşitli nedenlerle katılamayan kimi yapıtları da ödüle aday olarak gösterebilir.

– Çeşitli nedenlerle kitap halinde basılmamış, ancak kitap bütünlüğü taşıyan şiirlerle de ödüle aday olunabilir.

– Seçici kurul; Ali Cengizkan, Bahar Gökler (ailesi adına), Ahmet Özer, Ferruh Tunç ve İlyas Tunç’tan oluşmaktadır.

– Ödül kazanan yapıt, Ceyhun Atuf Kansu’nun ölüm yıldönümü olan 17 Mart 2023 tarihinde açıklanacaktır.

– Ödüle son katılma ve aday gösterilme tarihi 1 Ocak 2023’tür.

– Ödül, tek bir şiir yapıtına (kitap ya da kitap bütünlüğü taşıyan şiirlere) verilecektir.

– 2023 yılı için ödülün parasal tutarı 1500 Türk Lirası’dır.

– Ödüle aday olacak yapıtlar, şairin adı, açık adresi, telefon numarası ve kısa yaşamöyküsüyle birlikte 5 adet kitap ya da 5 kopya dosyayla (Işık Kansu, Abidin Daver Sok. No:14 Çankaya / ANKARA ) adresine gönderilecektir.

– Ödüle katılan yapıtlar, sahiplerine geri gönderilmeyecektir.

Sedat Simavi Edebiyat Ödülü Selçuk Altun’un Oldu

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) 2022 Sedat Simavi Ödülleri’ne değer görülen gazeteci, sanatçı, karikatür, edebiyat, spor ve bilim insanları 12 Aralık 2022 Pazartesi günü Burhan Felek Konferans Salonu’nda ‪saat 14.00’de düzenlenen törende ödüllerini aldı.

“Kitap İçin 5” adlı eseriyle edebiyat dalında ödüle değer görülen Selçuk Altun’a ödülünü Edebiyat Seçici Kurulu Başkanı Doğan Hızlan sundu. Selçuk Altun ödülü aldıktan sonra bir konuşma yaptı:

SELÇUK ALTUN: SEDAT SİMAVİ ÖDÜLLLERİ ÜLKENİN EN PRESTİJLİ ÖDÜLLERİ

Selçuk Altun: “20 yılı aşkın zamandır yazıyorum ama bir edebiyat ödülüne başvurmak hiç aklıma gelmedi. Son romanım yayınlandığında bir ödüle başvurmam önerildiğinde aklıma Sedat Simavi Ödülleri geldi. Ben bu ülkede ödül alacaksam o da Sedat Simavi Ödülü olmalıdır. Yarım yüzyıla yaklaşan köklü bir geçmişi ve saygın bir kimliği olması nedeniyle ve geçmişteki kazananlar listesinin etkisiyle bu ödüle başvurdum. Beni bu ödüle değer gören Seçici Kurula ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’ne teşekkürlerimi sunuyorum” dedi.

Zeynep Oral yeniden PEN Başkanı seçildi

PEN Dünya Yazarlar Derneği’nin Türkiye merkezinde Olağan Genel Kurul toplandı, başkanlığa yeniden Zeynep Oral seçildi.

1921’de Londra’dan yola çıkan ve 102 ülkede varlık gösteren PEN Dünya Yazarlar Derneği’nin Türkiye merkezinde Olağan Genel Kurul toplandı, başkanlığa yeniden Zeynep Oral seçildi.

Düşünce ve ifade özgürlüğü açısından, baskının arttığı, acımasız bir dönemden geçen Türkiye’de mücadeleye devam mesajı veren Zeynep Oral, 2022 yılında hak ihlalleri konusunda PEN Türkiye’nin nasıl tavır aldığı konusunda da üyeleri bilgilendirdi, “Umarım edebiyatın daha çok konuşulduğu, daha çok yüceltildiği bir yıl olur” dedi.

Zeynep Oral başkanlığındaki yönetimde, Halil İbrahim Özcan ikinci başkan, İpek Özbey genel sekreter, Hakan Yaman uluslararası ilişkiler sekreteri, Şenel Gökçe sayman, Haydar Ergülen ve Tülin Dursun üye olarak görev alacak.

Yeni yönetim önümüzdeki günlerde Duygu Asena PEN Ödülü için ilk toplantısını yapacak. (Evrensel)

Okuma Önerileri

1.Önce Ekmekler Bozuldu/Oktay Akbal/Doğan Kitap

2.Zine Yaşar Seyman/ Bilgi Yaayınevi

3.Durmayalım Düşeriz/Olcay Neyzi/ İş Bankası

4.Özlenen Şehirler/Prof.Dr. Mustafa İsen/ Muhit Kitap

5.Akdeniz Dillerimizin Denizi/Louis-Jean Calvet/Monografi