Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Emekli Tuğgeneral Dr. Naim BABÜROĞLU

“Bir millet var, koyun sürüsü. Buna bir çoban lazım. O da benim.”

Osmanlı Devleti’nin idam fermanı Mondros Ateşkes Antlaşması, Türk kamuoyuna bir başarı olarak tanıtılır. Osmanlı Meclisi, Antlaşma’yı oybirliğiyle onaylar. Osmanlı PTT’si, mutlu bir olayı kutlarcasına Antlaşma için anma pulları çıkarır.

MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASI

Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı sonunda Mondros Ateşkes Antlaşması’yla tarih sahnesinden siliniyordu. Ateşkes Antlaşması için Osmanlı Bahriye Nazırı Rauf Orbay ile İngiltere’nin Akdeniz Donanması Komutanı Amiral Sir Somsert Calthorpe başkanlığındaki heyet, resmi görüşmelere 27 Ekim 1918 günü saat 9.00’da başlar.

Antlaşma’yı inceleyen Osmanlı Heyeti, 27 Ekim 1918 günü İstanbul’a şu telgrafı çeker:

“Bu metni bizim kabul etme imkânımız yok. Bu metin üzerinde tek tek değişiklik yapma şansımız da yok. Bu aşamada yapılacak bir şey yok. İzin verin İstanbul’a dönelim.” (1)

29 Ekim 1918’de İstanbul’dan cevap gelir:

Sultan 6’ncı Mehmet Vahdettin’in talimatı: Koşullar ne kadar ağır olursa olsun, bir an önce ateşkes anlaşmasını imzalayın. Zaman içinde İngiliz dostluğunu elde ederiz. Bu sayede bu maddeleri yumuşatabiliriz.(2)

Ve heyet Antlaşma’yı, Limni Adası’nın Mondros Limanı’nda Agamemnon adlı İngiliz savaş gemisinde imzalar. Agamemnon, 3 bin yıl önce aynı coğrafyada Truvayı istila eden Aka’ların Komutanı’nın adıydı. Osmanlı Devleti’nin ölüm fermanı, 3 bin yıl sonra Agamemnon adlı savaş gemisinde imzalanıyordu. Osmanlı Devleti, bu geminin değiştirilmesini bile düşünemedi…

MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASI BİR BAŞARI OLARAK TANITILIR

Ateşkes Heyeti başkanı Rauf Orbay, Mondros’tan İstanbul’a döndüğünde bir basın toplantısı yapar. Rauf Bey, sonuçtan çok hoşnut ve gururlu olduğunu, ülkenin ve saltanatın geleceğinin imzalanan ateşkes ile bütünüyle güvenceye alındığını şu sözlerle belirtir:

“Mütarekeyi imzalamak göreviyle İstanbul’dan yola çıkarken bugünkü gibi övünç ve sevinçle döneceğimi hiç aklımdan geçirmiyordum. İmzaladığımız mütarekeyle devletimizin bağımsızlığı, saltanatımızın hukuku tümüyle kurtarılmıştır. Sizi temin ederim ki, İstanbul’umuza bir tek düşman askeri çıkmayacaktır… Size tekrar ediyorum ki, İngilizler bize olağanüstü bir iyi niyet gösterdiler. Devletin bağımsızlığı, saltanatın hukuku, milletin onuru tümüyle kurtartılmıştır.”(3)

Bu ve benzeri açıklamalarla, Osmanlı Devleti’nin idam fermanı Mondros Ateşkes Antlaşması, Türk kamuoyuna bir başarı olarak tanıtılır. Osmanlı Mebusan Meclisi, Antlaşma’yı oybirliğiyle onaylar. Osmanlı PTT’si, mutlu bir olayı kutlarcasına Antlaşma için anma pulları çıkarır.(4)

Mondros ateşkesi, 31 Ekim 1918 günü yürürlüktedir. Antlaşma’dan hemen sonra, müttefik donanması Boğazlar bölgesine doğru hareket eder.(5) İstanbul işgal edilmeyecek söylemine karşılık, 13 Kasım 1918 sabahı saat 8.00’de işgalcilerin savaş germileri Boğaz’da gövde gösterisi yaparlar ve İstanbul fiilen işgal edilir.

İşgal donanması İstanbul Limanı’nda yerini aldıktan sonra, Donanma Bakanlığı adına Deniz Kurmay Albay Ali Rıza Bet’le Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Reşat Hikmet Bey, işgalcilerin amiral gemisine giderler. Osmanlı Devleti adına, işgal donanmasına “hoş geldiniz” derler.(6)

Osmanlı Devleti, Başkenti işgal eden işgal komutanına, “Hoş Geldiniz” diyordu.

İŞGALCİLERİN HEDEFİ SUBAYLARDI

İşgalcilerin en hoşlanmadıkları kişiler subaylardı. En eğitimli sınıf subaylardı. Çünkü, Osmanlı subayları, işgalcilerin hedeflerine karşı çıkar ve hesap sorarlardı. İşgal güçleri, ilk önce meydanı subaylardan temizlemeye başladı.

İşgal güçlerinin bu amacına, padişah ve onun hükümeti destek verdi. 7 Ocak 1919 günü, İngiltere Yüksek Komiseri, Osmanlı Dışişleri Bakanı Mustafa Reşit Paşa’yla görüştü. Bu görüşme sırasında, yakalanması gerekli suçlu tipinin çerçevesi çizildi:

Bu dönemde, İstanbul’a gelmiş olan Mareşal Allenby, Mustafa Kemal Paşa’nın 6’ncı Ordu Komutanlığı’na atanmasını tavsiye eder. Mustafa Kemal Paşa, bunun bir tuzak olduğunu anlar ve bu teklifi kabul etmez. Bunun üzerine Savunma Bakanlığı, Paşa’nın yaverini ve otomobilini geri alır. Üstelik maaşı da kesilir. Osmanlı Bakanlığı’nın, işgal döneminde cephelerde ölüme meydan okuyan ordu komutanına gösterdiği bu vefasızlık ibret vericidir. Mustafa Kemal, bu davranışı savaş hizmetlerine ve şerefine bir tecavüz sayar ve bakanlığa ağır bir yazı yazar.(7)

O dönemde bazı gazeteler ve yazarlar, işgalcilere yaranmak için milli komutanlara saldırmayı marifet sayarlardı. Bu saldırılar, o dönemin modasıydı. Bu saldırıdan, Mustafa kemal Paşa da payını alır.

İŞGAL VE PADİŞAH VAHDETTİN

16 Mart 1920 sabahı, Fransız Yüksek Komiserliği’nin Baş Tercümanı M. Ledoux, Padişah Vahdettin’i ziyaret eder ve şunları söyler:

“Bugün itibariyle Müttefikler İstanbul’u resmen işgal etmişlerdir. Durumu size tebliğ ediyorum.”

Padişah Vahdettin, notayı üzüntüyle aldığını belirtir.(8) Üzüntü duyan Padişah, Hilafet ve Saltanatın korunması uğruna, Osmanlı Devleti’ne son veren Antlaşma’yı imzalama emrini de vermişti.

***

İstanbul’un işgal edildiği 16 Mart 1918 günü Rauf Orbay, Meclis Başkan Vekili Abdülaziz Mecdi Tolun ve Konya Milletvekili Vehbi Efendi saraya, Padişah’a giderler. Meclis heyeti, padişahtan işgale karşı çıkmasını ister. Sultan Vahdettin, bu isteği kabul etmez.

Vahdettin, heyete:

İşittiniz mi beyefendi? Bu adamlar her şeyi yaparlar. Yaptıkları bu kadarla da kalmaz… Daha fazlasını yapmaya cüret edebilirler. Onun için meclisteki konuşmalarınıza dikkat edin.”

Heyet cevap verir:

“Efendim, ne yapsalar milleti yıldıramazlar millet, hilafet ve saltanata sadıktır, memleketin kurtarılması için uğraşıyoruz müsterih olunuz padişahım!”

Rauf Orbay:

“Müsaade buyurun Milli Misak ile tespit edildiği şekilde, hilafet ve saltanat makamı ile memleketin kurtarılması söz konusudur… Milletin sizden istediği, Meclis kararı olmadan herhangi bir milletler arası belgeyi imzalamamaktır. Aksi takdirde, istikbali çok karanlık görüyoruz. O kadar ki, akıbetin ne olacağı şimdiden kestirilemez.”

Vahdettin, şöyle cevap verir:

“Rauf Bey! Bir millet var, koyun sürüsü. Buna bir çoban lazım. O da benim.” (9)

***

Vahdettin, 17 Kasım 1922 günü, Dolmabahçe açıklarında kendisini bekleyen İngiliz Ordusu’nun Malaya zırhlısına bindi. Filo Komutanı Amiral Sir de Brock tarafından asker selamıyla karşılandı.(10)

Osmanlı devletinin 36’ncı Padişahı, Sultan 6’ncı Mehmet Vahdettin halkını hürriyet, adalet, güvenlik ve medeniyet dünyasına taşımak yerine kolay yolu seçerek, bir düşman gemisiyle ülkeden kaçıyordu.

KAYNAKÇA:

(1) (2) İhsan Şerif Kaymaz, (2008): “Mondros: Bir Ateşkesin Tahlili”, Gazi Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültesi, 21. Yüzyıl Dergisi, Ankara, s. 256, 259.

(3) Bilal N. Şimşir, (2017): Malta Sürgünleri, Bilgi Yayınevi, Ankara, s. 36.

(4) Hürriyet, 14 Mart 2007.

(5) Abdurrahman Bozkurt, (2009): İtilaf Devletlerinin İstanbul’da İşgal Yönetimi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana Bilim Dalı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, s.5.

(6) Tarık Mümtaz Göztepe, (2017): Mütareke Günleri, Haz: H. Afşin Günaydın, Cümle Yay., Ankara, s. 80

(7) Tarih Vesikaları Dergisi, Millî Eğitim Bakanlığı Basımevi, Ankara.

(8) Bilal N. Şimşir, (2012): Malta Sürgnleri, Bilgi Yayınevi, Ankara, s. 182-208.

(9) Rauf Orbay, Siyasi Hatıralar, (2019): Örgün Yay., İstanbul, s.244.

(10) Sir Osmand de Beauvoir Brock (1869-1947): Birleşik Krallık Akdeniz Filosu Komutanı.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SON HABERLER