Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Antakya’da Kültür Sanat

Hazırlayan: Mehmet Karasu Haftanın

Hazırlayan: Mehmet Karasu

Haftanın Kitabı

İmparatorluklar ve Mutfaklar Dünya Tarihinde Pişirme

Rachel Laudan/  MONOGRAFİ YAYINLARI

İmparatorluklar ve Mutfaklar’da, ilkel atalarımızın tahıl aşçılığında ustalaşmalarıyla ortaya çıkan; İslam, Hıristiyanlık, Budizm ve diğer dinlerle şekillenen; imparatorluklarla birlikte alt ve üst sınıflara ayrışan; özellikle son iki yüzyıldır, ulus devletlerle orta sınıflaşan mutfakların tarihi anlatılıyor. Rachel Laudan ulusların bugün kendilerine has olduğunu düşündükleri, gurur ve hatta kıskançlıkla sahiplendikleri mutfakların artık büyük oranda yiten izlerini sürüp ortak kökenlerinin peşine düşüyor.

 İmparatorluklar ve Mutfaklar’da, aynı zamanda buğdayın ve diğer tahılların dünyanın farklı yerlerinde benzer ve birbirleriyle alakalı süreçler sonunda beslenmemizin temeline yerleşmesinin; tuz, şeker ve baharatın lüks ürünler olmaktan çıkıp herkesin ulaşabileceği gıdalara dönüşümünün; kahve ve çay gibi dinle ilişkilendirilen içeceklerin sosyal içecekler haline gelişinin, hazır gıda ve konserve endüstrisinin gelişimiyle orta sınıf mutfakların dünyanın dört bir yanına dağılımının; mantının, dondurmanın, mangoların, patatesin ve mısırın kıtadan kıtaya yolculuğunun hikâyesi de anlatılıyor. (Arka Kapak yazısı)

 Konuk Yazar

 İşgal Edilmez, Ele Geçirilmez Ruhlar Kenti: Sanat/Selamet Bağcı

      Ortak notalı ,ince ezgili ,derinden akan bir türküdür yaşam. Biz soluksuz çalan bu türkünün notalarıyız. Bazen hüzünlü , bazen taşkın en çok da nerde olursak olalım bütüne ulaşma sevdalısıyız.

      Bir türkü tutturdu insan yüzleşince güneşle , güneşe döndü. Sonra yağmurlarla eş bir büyüye kapıldı. Baktı her şey bir akış ,akmak istedi. Her şey bir bütünken baharlanmak istedi. Bir el yetmezdi eklemlenmeye bahara , uzağa ne de yakına .Elleri bulaştı ilk başka ellere .Dokununca sıcaklığı ellerin yanmayı bildi. Her şey aşkla birbirine akmak içindi.

      Tabiat karşısında yenildikçe yüreğini kesti ,biçti yeniden dizdi. Bu akışta eller yarınlarındı. Yarınların  türküsü herkesindi.

      Önceleri tabiat karşısında sonrada karşılıklı birbiriyle girdiği her mücadelede yenildi insan. Yenildikçe yarattı, yarattı. Tabiata giderken kendini buldu , başkalarındaysa tabiata rastladı.

      Ortak kavganın adıdır sanat. Ortak yaşamın. Tüm izler bunu işaret eder ,buradan yayılır coğrafyalara .Tohumun büyüsü insan eline bulaşalı beri sanatsız hayat düşünülemedi. Öyleyse sanat doğa ile aramızdaki renklerin ,seslerin ,sözlerin bitimsiz notalarıdır. Çaldığımızda yayıldı, susturduğumuzda nefesi tıkandı notaların.

      İlk insanın şarkısı yaşamın rüzgarıyla devam ediyor. Yerelden ulusala, ulusaldan evrene devam ediyor. O gün bu gündür aşkı çoğaltmak, kavgayı, savaşı sonlandırmak için ortak duygulara kılıf aradı insan, mesken aradı. Kendindeki yaratı gücünü fark ettikçe görünmek istedi. Yüzleşmek için yaşamla ölümüm yüzünü çizdi, ölüme şarkılar hediye etti.

      Sanat, bireysel yaşamların birbirine eklemlenme kavşağı. Renklerin, düzlemlerin, seslerin ve nesnelerin ruhuna okunan, düğümlenen kavşaklar. Bedenleri temiz ruhlara bağlayan kavşaklar. Çünkü bir beden  bir yaşamı kaldırmaya gerçekten yetmezdi. Düğümleyerek başkalarına ulaşan kısa yollar keşfetti insan. Ruh ikizine ulaştı bu yollarda.

      Bir yenilmez onurdur sanat. Emeğe hayat veren, işleyen, dokunduran. Barışın bolluğu bereketi. Dostluğun yaşama tutunma kavgası.

      Sanat , mutluluğu bir resimde toplamaya çalışmaktır , fotoğraflamak ve geleceğe miras bırakmak. Tarihe kayıt düşmek ”Yaşama Sanatı” yla olur mesela. Yaşamını  sanata çevirmiş toplumlar var. Yemeğini , suyunu , çayını , kahvesini sanata çeviren…

      Kendi içine en derin dalma uykusunda yanında başkalarına yer açmak zorunda hissetti kendini insan. Kendini bilen ,bildiren insan. Bu, tüm ruhların ulaşabileceği bir zenginlik olamadı ama , bazen insan kendini yalnız ve yoksul hissetti. İnsana kendisini anlatmak koşuluyla her şeyi hissettirebilirsiniz. Aldatmadan yoksulluğu , acıtmadan acımasızlığı , yakmadan yangını ,titretmeden soğuğu hissettirebilirsiniz. Ama insan olmada insanlığı , aşık olmadan aşkı anlatamazsınız. İnsanlığın içinde aşk olmayagörsün .O zaman sanat şaha kalkar ,yaşam halaya durur.Ya halaya durursun ya şarkısız kalırsın.

      Devletler, yönetimler üstü olan bir halklar var bir de sanat. Erklerin bu iki değere gücünün yettiği görülmemiştir. Sınır tanımaz her ikisi de. Savaş tanımaz , yok olmaktan korkmaz ,yok etmeği bilmediği için elbette . Piramidin üstünde ne gerçekleşiyor olursa olsun, altta, halkta , sanatta doğal bir akış vardır. Başka halklara, başka coğrafyalara, başka bahar ve aşklara. Zorbalığı yenecek türden bir akış. İmgesi hem kendinden hem de benzerine kendini gösterecek türden bir yayılma ruhu ikisi de .Parçalanamayacak kadar sağlamdır harçları sanatın ve halkların. Bencillikleri yoktur. Kendini sundukça çoğalacağının farkındadır halk. Sanat böylesine halkın elleriyle başka halklara armağan edilir. Beste olur, resim olur , şiir olur dillenir yaşam. Ama halkın sanatı hangi malzemeyle şekillenirse şekillensin  tüm zamanlarda sözeldir. Ne  kadar sözelse o kadar ele geçirilmez.

      Belki de yaşamın anlamını ele geçmeme felsefesi üzerine kurmakla devamı gelecek güzelliklerin. Bağımsız azınlıkların yolunda gitmeyen her olguyu yok etme aşkı , sanat aşkıyla olacak belki.

      Ulusu olmayan olgular içerisinde en anlaşılır olanı sanat , Dünya ‘ a gelen her bebeğin rüyasıyla barışı , iyiliği , güzelliği ve doygunluğu eşitliğe , kardeşliğe armağan etmeye devam edecektir.

Haftanın Şiiri

Antakya Resimleri/ Sabahattin Yalkın

    1.

Ve derler ki

Habibi Neccar Dağı kucaklamış Antakya’yı

Günü güneşi binlerce yıllık iki karasevdalı

Kentin kiremitli damları öksüz bakışlı

Türküsünü kendi söyler kendi dinler

Baharın müjdecisi kırlangıç kanatları

Boylu boyunca uzanmışım mayıs yeşiline

Mor gülüşlü kaya söğecenleri dip-dibe

 GÜNEYİN YAŞAM SAÇAN GÜNEŞİ MERHABA

2

Ve derler ki

Daraç sokaklarda bakışlar kaçamaklı

Yeni- yetme ergenlik çaylaklığı 

Hem sev-sevli hem de utangaçlı

Havada uçuşan çiçek tozları kıskanç

Dedikodulu laf atarlar ulu-orta

Şakayıklar sevdalı der cırcır böcekleri alaylı

Hasırcı kızlar davarlara dayamış hasırlarını

KEKik KOKULU ANTAKYA GÖĞÜ MERHABA

3

Ve derler ki

Düşle gerçek arası rengi soluk bir zaman

Köprübaşı’nda Asi sularına bakar soluklanırım

Kim bilir kaç milyon kişi geçti buralardan

Üç gözlü Köprü’nün gözleri yaşlı yaşlı

Dedelerim de geçmiştir Roma Köprüsü’nden          

Dağ tarafının  bütün ölüleri ille de buradan

Güle güle merhaba… Güle güle merhaba…

SENİ SEVİYORUM ANILARIMIN KENTİ ANTAKYA

Haftanın Sanat Gündemi

Seyhan Livaneli Öykü Yarışması 2023 sonuçları açıklandı

      Bu yıl “Boşluk” temasıyla dördüncü kez düzenlenen 2023 Seyhan Livaneli Öykü Ödülü belli oldu.

      Zülfü Livaneli, Barış İnce, Jale Sancak, Gaye Boralıoğlu, Hakan Akdoğan, Menekşe Toprak ve Zafer Köse’den oluşan seçici kurul, beş adayı finalist olarak belirledi: Nuray Elçin, Nurdan Pak, Merve Çömelek, Anıl Çetinel Örselli, Gülcan Ukşal Aksoy. Finalistler arasında yaptığı ikinci tur değerlendirme sonrasında, seçici kurul, ödülü Anıl Çetinel Örselli’ye vermeyi kararlaştırdı. Bu yılın kazananı Anıl Çetinel Örselli’nin de, gelecek yılki törene kadar kitabı Eksik Parça Yayınları tarafından yayımlanacak.

      Amacı, “Edebiyat dünyamıza soluk katabilecek yeni yazarlar ortaya çıkarmak ve Seyhan Livaneli’nin değerli anısını yaşatmak.” olan yarışmanın ödül töreni 17 Mart’ta Kozyatağı Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilecek gecede, jüri üyelerinin düzenleyeceği panel ve söyleşilerle, bir edebiyat etkinliği düzenlenecek. Ayrıca Ferhat Livaneli, müzik dinletisiyle gecede olacak. Aynı gece, bir önceki yılın kazananı Servet Şan Durukan’ın Eksik Parça Yayınları’ndan çıkacak kitabı için imza etkinliği de yapılacak. (edebiyathaber.net )

Duygu Asena Roman Ödülü başvuruları başladı

      Türkiye’yi kadın hakları özgürlük ve eşitlik konularında “ilk”lerle tanıştıran Duygu Asena’nın anısına, 2007 yılından itibaren verilen Duygu Asena Roman Ödülü için başvurular başladı. Edebiyat dünyasında başarıları desteklemek amacıyla değer görülen ödül için son başvuru tarihi 3 Mart 2023 Cuma.

      Doğan Kitap’ın Duygu Asena’nın anısını ve fikirlerini yaşatmak için düzenlediği Duygu Asena “Kadının Hâlâ Adı Yok” Roman Ödülü için başvurular başladı. Başvuran eserden 10 adet kitap kopyasının, 3 Mart 2023 Cuma 17.00’ye kadar Doğan Kitap Duygu Asena Roman Ödülü Sekreterliği’ne teslim edilmesi gerekli.

      2022 yılı içerisinde Türkiye’de faaliyet gösteren bir yayınevi tarafından basılmış ve Türkçe yazılmış roman türündeki eserlerin katılabileceği ödülün seçici kurulu, Doğan Hızlan başkanlığında Asuman Kafaoğlu-Büke, Filiz Aygündüz, İhsan Yılmaz, Elif Tanrıyar ve Sibel Oral’dan oluşuyor.

Ödülün bu yılki tutarı 15 bin lira olarak belirlendi. (edebiyathaber.net)

TYS: Hıfzı Topuz’un 100. yaşını candan kutluyoruz

      Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) Gazeteci ve Yazar Hıfzı Topuz’un 100. yaşını kutladı. Açıklamada; “Hıfzı Topuz’un 100 yıllık bir çınar olarak aramızda olmasının mutluluğu içindeyiz” denildi.

      Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) Gazeteci ve Yazar Hıfzı Topuz’un 100. yaşını kutladı.

      TYS tarafından yapılan yazılı açıklamada “25 Ocak 1923’te doğan üyemiz Hıfzı Topuz’un 100 yıllık bir çınar olarak aramızda olmasının mutluluğu içindeyiz. 1947 yılında gazeteciliğe başlayan Hıfzı Topuz, gazeteciliğinin yanı sıra romancılığı, incelemeci, araştırmacı yazarlığıyla Cumhuriyet Aydınlanmacılığının değerli kişileri arasında yer almıştır. Kitaplarıyla edebiyatımıza ve kültürümüze yaptığı büyük katkılarıyla edebiyat ve kültür tarihimizin önde gelen yazarlarındandır. Özgürlük ve demokrasinin eşitlikçi ortamını yaratarak yolumuzu aydınlatan Cumhuriyetimizin 100. yılıyla yaşıt değerli yazarımız Hıfzı Topuz’un 100. yaşını candan kutluyor, daha nice mutlu ve aydınlık yıllar diliyoruz.” denildi. (KÜLTÜR SERVİSİ)

Osmanlı’da basılan ilk kitap! Müzede sergileniyor…

      1729’da İbrahim Müteferrika matbaasında basımı yapılan ilk kitap olarak kayıtlara geçen “Vankulu Lügatı, Küçükçekmece İlk Baskı ve İmzalı Kitaplar Müzesi’nde sergileniyor.

Küçükçekmece Belediyesi İmzalı ve İlk Baskı Kitaplar Müzesi’nde, yazarı tarafından imzalı ve ilk basım eserleri kitapseverlerle buluşturuyor.

      Belediyeden yapılan açıklamaya göre, 1729’da İbrahim Müteferrika matbaasında basımı yapılan ilk kitap olarak kayıtlara geçen “Vankulu Lügatı” ile 2020 Nobel Edebiyat Ödüllü Amerikalı şair Louise Glück’ün “Vita Nova” isimli imzalı kitabı müzede sergileniyor.

      Yazar ve kitap koleksiyoneri Selçuk Altun’un kütüphanesinden 11 nadide ve imzalı eser bir ay boyunca kitap tutkunları tarafından ziyaret edilebilecek.

      Türkiye’nin görsel sanat tarihinin temel kaynaklarının birinci elden oluşturulması hedeflenen müzenin kalıcı sergileme alanında, yazarı tarafından imzalı ve ilk basım 386 kitap yer alıyor.

Küçükçekmece Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü tarafından hayata geçirilen Cennet Kültür ve Sanat Merkezi’ndeki müze, pazartesi hariç her gün 10.00-20.00’de ziyaretçilerini ağırlıyor.

Söylencelerimiz: Şahmeran Efsanesi

      Anadolu mitolojisinde yer alan ve efsanelere konu Şahmeran merak uyandırıyor. Şahmeran nedir? Şahmeran efsanesi nedir?

      Anadolu’da önemli bir simge  olan ve halk arasında “Şahmeran” ya da “Şahmaran”; aşağısı yılan, üstü ise insan şeklindeki Maran adı verilen doğaüstü yaratıkların başında bulunan ve hiç yaşlanmayan, ölünce ruhunun kızına geçtiğine inanılan varlıktır.

Şahmeran Nedir?

      Şahmeran sözcüğü, Farsça şâh ve  mârân; yılanlar kelimelerinin birleşmesiyle meydana gelmiştir. Her ne kadar “şah”, erkekler için kullanılan bir unvansa da Şahmeran’a ilişkin tüm efsanevi kayıtlarda ve Şahmeran efsanelerine özgü tüm betimlemelerde varlık dişidir.

      Kulturportali.gov.tr’de yer alan bilgiye göre Tarsus’ta binlerce yıl önce yedi katlı yeraltında yaşayan yılanlar varmış. Meran adı verilen bu yılanlar, akıllı, şefkatli ve barış içinde yaşarlarmış. Meranların kraliçesine Şahmeran denirmiş. Şahmeran genç ve güzel bir kadınmış. Efsaneye göre, Şahmeranı gören ilk insan Cemşab’mış. Cemşab geçimi için odun satan fakir bir ailenin oğluymuş. Bir gün Cemşab ve arkadaşları bal dolu bir mağara keşfetmişler. Balı çıkarmak için Cemşab’ı aşağıya indiren arkadaşları paylarına daha çok bal düşmesi için onu orada bırakıp kaçmışlar. Cemşab mağarada bir delik görmüş ve buradan ışık sızdığını farketmiş. Cebindeki bıçak ile deliği büyütünce, ömründe görmediği kadar güzel bir bahçe görmüş. Bu bahçede eşi benzeri olmayan çiçekler, havuz ve pek çok yılan görmüş. Uzun yıllar burada yaşamış ve Şahmeran’ın güvenini kazanmış.

      Yıllar sonra, ailesini çok özlediğini söyleyip gitmek için yalvarmış. Bunun üzerine Şahmeran kendisini salıvereceğini, ancak yerini kimseye söylemeyeceğine dair söz vermesini istemiş. Şahmeran’a söz verip ailesine kavuşan Cemşab uzun yıllar verdiği sözde durarak Şahmeran’ın yerini kimseye söylememiş. Bir gün ülkenin padişahı hastalanmış. Ülkenin veziri hastalığın çaresinin Şahmeran’ın etini yemek olduğunu söylemiş ve her yere haber salınmış. Cemşab kuyunun yerini söylemeye zorlanmış. Cemşab mecbur kalıp kuyunun yerini gösterince Şahmeran bulunup dışarı çıkarılmış. Şahmeran Cemşab’a; “Beni toprak çanakta kaynatıp suyumu Vezire içir, etimi de Padişaha yedir” demiş. Böylece vezir ölmüş padişah da iyileşip Cemşab’ı veziri yapmış.

      Efsaneye göre Şahmeran’ın öldürüldüğünü yılanlar o günden beri bilmemektedirler. Tarsus’un, Şahmeran’ın öldürüldüğünü öğrenen yılanlar tarafından bir gün istila edileceği rivayet edilir.

Bir Portre: Özdemir Asaf

      (11 Haziran 1923, Ankara – 28 Ocak 1981, İstanbul), Cumhuriyet dönemi Türk şairlerdendir.

      11 Haziran 1923 tarihinde Ankara’da doğdu. Asıl adı Halit Özdemir Arun’dur. Babası Mehmet Asaf Şura-yı Devlet’in üyelerindendir. Babasının öldüğü yıl, 1930, Galatasaray Lisesi’nin ilk kısmına girdi. 1941 yılında 11. sınıfta, bir ek sınavla Kabataş Erkek Lisesi’ne geçip 1942 yılında mezun oldu. Hukuk Fakültesi’ne, İktisat Fakültesi’ne (3. sınıfa kadar) ve bir yıl Gazetecilik Fakültesi’ne devam etti. Bu arada Tanin ve Zaman gazetelerinde çalıştı ve çeviriler yaptı.

      İlk yazısı Servet-i Fünûn (Uyanış) dergisinde çıktı. 1951 yılında Sanat Basımevi’ni kurdu ve kitaplarını Yuvarlak Masa Yayınları adı altında yayımladı. 1962’de Mehmet Ali Aybar öncülüğünde kurulan Temel Hakları Yaşatma Derneği’nin kurucularından oldu.

      28 Ocak 1981’de hayata veda eden Özdemir Asaf’ın ilk eşi Sabahat Selma Tezakın’dan Seda isimli bir kızı; ikinci eşi Yıldız Moran’dan ise Gün, Olgun ve Etkin adında üç oğlu vardır.

Eserleri

Şiir kitapları

Dünya Kaçtı Gözüme – 1955/ Sen Sen Sen – 1956/Bir Kapı Önünde – 1957

Yumuşaklıklar Değil – 1962/Nasılsın – 1970/Çiçekleri Yemeyin – 1975

Ben Değildim – 1978/Bugün ve Bugün (Yayımlanmamış şiirler) – 1984

Benden Sonra Mutluluk (Yayımlanmamış şiirler)/ Çiçek Senfonisi (Toplu şiirler) – 2008

Sen Bana Bakma, Ben Senin Baktığın Yönde Olurum (Kendi sesinden şiirler) – 2012

Yalnızlığa Övgü (Yalnızlık Paylaşılmaz)/ Lavinia (Kaynak: wikipedia)

Aşkın Baladı/ Özdemir Asaf

Andırırsın beni bana, bana beni,

Dediklerinde, duyduklarında,

Yazdıklarımda seni bana, bana seni,

Söylemesem bile, saklamadıklarımda.

Ah hep aklımda, hep aklımda;

Andırırsın seni sana, sana seni,

Gözlerinde, kulaklarında, dudaklarında.

LAVİNİA/ Özdemir ASAF

Sana gitme demeyeceğim

Üşüyorsun ceketimi al

Günün en güzel saatleri bunlar

Yanımda kal

Sana gitme demeyeceğim

Gene de sen bilirsin

Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim

İncinirsin

Sana gitme demeyeceğim

Ama gitme Lavinia

Adını gizleyeceğim

Sen de bilme Lavinia

Okuma Önerileri

1.Saatine Bakan Adam/ Hilmi Yavuz/Everest

2.Doğu Masalları/Çev. Servin Sarıyer/Karakarga

3.Ayçiçekleri Her Gece Bir Yalnızlığa Bakar/Mario Levi/Everest

4.Utanma/ Selda Terek/Destek Yayaaınları

5.Yeryüzü Ayetleri/ Furuğ Ferruhzad/Can Yayınları