Prof. Dr. Oğuz Oyan Orta Vadeli Plan’ın ne getirip götürdüğünü anlattı Halk TV’de Sinem Fıstıkoğlu-Barış Terkoğlu’nun yönettiği programda görüşlerini açıklayan Oyan özetle şunları vurguladı
1) 12. Kalkınma Planı (2024-2028) hazırlıkları sona erip resmileşmeden OVP’nin çıkarılması, 5018’e aykırıdır. OVP, KP’nin(Kalkınma Planı) türevi olmak durumundadır! Tersi değil!
2) Cumhurbaşkanı’nın OVP’yi sunması bazıları için sürpriz olmuştur. 2018’den beri üzerinde tepindiği ve 2 yıldır da vahim uygulamalarla bir kez daha kanıtlamaya çalıştığı iddialarının tam tersini savunabilmek doğrusu çok kuvvetli bir siyasi pişkinliği ve toplumu aptal yerine koymayı gerektirirdi. En azından bir mahcubiyet duyarak veya siyaseten müşkül duruma düşmekten sakınarak bundan kaçınabileceği düşünülebilirdi. Bunun, toplumdan olumsuz siyasi tepki almayan bir siyasetçi açısından fazla iyimser kaldığı bir kez daha kanıtlanmış oldu.
Ama heyhat, şu sözler Erdoğan’dan gelebildi: Sıkı para politikası sayesinde enflasyonu tek haneye düşüreceğiz. İktisatçı olmayanlar için çevirelim: Sıkı para yani yüksek faiz politikası sayesinde enflasyonu düşüreceğiz; diyor Cumhurbaşkanı Demek ki neymiş, faiz sebep enflasyon netice faiz aut değilmiş! Peki yüzü kızardı mı acaba? Ben fark edemedim…
Bu zihni sinir politikaların yol açtığı KKM kamburu için de artık görevini tamamladı diyebiliyor. İyi de bu, görevini tamamlayan siyasetçiyi kızağa çekmeye benzemiyor. KKM belası, toplumda çok boyutlu gelir transferlerine yol açtığı gibi kamu maliyesi üzerinde de tahripkâr etkilerde bulundu. Ondan kurtulmak da çok ciddi ekonomik-sosyal sonuçlara yol açacak ve muhtemelen
bugüne kadarki yürürlük süresini aşacak bir tasfiye zamanına ihtiyaç duyulacak…
3) CB, soru almıyoruz ama yarın sabah Cevdet Yılmaz ve Mehmet Şimşek basına soru-cevaplı brifing verecekler dedi. Şimdi, gazetecilerden biri faiz politikasındaki 180 derecelik sapma konusunda sormaya cesaret ederse (ki daha önce sorulmuştu), aynı yanıtın yani; siyasi sorulara yanıt vermiyoruz yanıtının alınacağından emin olabilirsiniz. Gerçi RTE bunu ekonomist olarak açıklamıştı ama demek ki, zamane Türkiye’sinde işler ters gidince faiz politikaları ekonomik değil siyasi alana girivermektedir!!
4) Ballandırılan kimi hedeflere de değinmemek olmaz: CB,2026’da Kişi Başına Milli Gelirin (KBMG’nin) 14.885 dolara ulaşmasıyla yüksek gelir grubu ülkeler arasına gireceğiz müjdesini veriyor! Yüksek gelirli ülkeler acaba ne zaman buralara (yani 15 bin dolarlar seviyesine) düştüler diye merak ederseniz, Google bile size yardımcı olamaz. Öte yandan, gene düşük değerli dolar kuru üzerinden hesaplanan, üstelik GSYH oluşumuna sığınmacıları katıp bölüşümüne katmayarak bulunacak KBMG gene şişirilmiş olacaktır.
Ayrıca hatırlatalım:
2013’te KBMG zaten 12 bin doları aşmıştı. O zamanlar 2023 hedefi ise 25.000 dolardı. Şimdi toplum 2023’te 12.415 dolara razı edilmek isteniyor. 2026 için de, şişirilmiş haliyle bile 14.885 küsur dolar vaadediliyor. 2011’de muhalefete sizin hayalleriniz bile bizim hedeflerimize yetişemez; diyenlerin şimdi hayalleri bile tükenmiş görünüyor.
Aynı şey ihracat hedefi için de geçerli, 2023 için 500 milyar dolar hedefini koyanlar, şimdi OVP’ye 2026’da 300 milyar dolar eşiğini kıl payı aşma hedefini yerleştirmişler!
5) OVP’ler bize yıllardır şunu öğretti: İçinde bulunulan yıla ve Programın ilk yılına bak, gerisini boşver, çünkü ilk yılın bile tutma olasılığı çok düşükken izleyen yılların tutması mucize ötesi sayılabilir. Bu program da farklı değil. İlk başta 2024 enflasyon hedefi şaşacağı için izleyen yılların ekonomik büyüklükleri/hedefleri de hep sapacaktır.
2023 hedeflerinin bile tutması şüphelidir. Örneğin TÜFE yılsonu tahmini yüzde 65’e çıkarılmıştır ama aşılması kuvvetle muhtemeldir. Yüzde 70’in üzerine çıkması daha büyük olasılıktır. Daha üç ay sonrasını bile görememek mi? Yoksa ücretleri/enflasyon farklarını baskılamanın aracı mı? Aynı durum 2024 enflasyon hedefi için daha fazla geçerli: TCMB’nin yüzde 33’lük
hedefi korunmuş. Peki tutar mı? İmkansız.
6) Cevdet Yılmaz, kamu kesimi borç yükünün düşüklüğünün bir avantaj olduğunu, bunun 2024 ve 2025’te güçlü bir kamu borçlanmasına izin verdiğini söyledi. Nitekim, OVP’de AB tanımlı kamu kesimi borç stoku/GSYH oranı şöyle öngörülüyor (yüzde): 2023; 33,3, 2024;35.2, 202534.6, 2026 33.2.
Demek ki, 2024 ve 2025'te kamu borçlanmasında çok yüklü bir artış yaşanacak. 2024 yılında Merkezi Yönetim Bütçesi Dengesinin 2 trilyon 652 milyar TL’ye çıkmasının ve GSYH’ye oranının (2023 için beklendiği gibi) yüzde 6,4 gibi devasa bir açığa karşılık gelmesinin sonuçlarından biri de kamu borçlanmasında yaşanacak. Nitekim faiz giderlerinin 2023 Bütçesinde 646 milyar TL’den 2024’te 1.254 milyar TL’ye çıkmasının öngörülmesi boşuna değildir. Bu arada, toplam bütçe harcamaları 2024/2023’te yüzde 61,5 artarken, faiz giderinin yüzde 94
artacak olmasına dikkat çekilmelidir.
7) Üstelik kamu finansmanında borçlanmaya yüklenilecek olması vergilere yüklenilmeyeceği anlamına gelmiyor. Özellikle 2024 yılında iki şey olabilecek görünüyor:
Ya enflasyonu çok aşan vergi artışlarına ulaşılacak ya da enflasyon hedefi çok aşılacağı için reel olarak daha ılımlı vergi yükü artışı yaşanacak. Her durumda OVP’de 2024’te 2023’e göre GSYH’ye oranla vergi yükünde 1,2 puan artış bekleniyor.
8) Ortalama dolar kuru artışı 2024 ve 2025’te enflasyon hedeflerinin üzerinde görünse de, GSYH artışının gerisindedir. Enflasyon tahminleri gerçekleşecekse, bu ortalama kurlara göre, TL reel değer kaybedecek denilirdi. Ancak GSYH artışları enflasyon tahminlerini 2024 ve 2025 için yanlışlıyor. (2026’ya bakmaya hiç gerek yok). O zaman TL ya paritesini koruyacak ya da reel değer kazanacak. Reel değer kazanması halinde 2016 öncesinin Şimşek-Babacan politikalarına yakın olur, dolar bazında GSYH’yı ve KBMG’yi de şişirir.
9) Vergilerde, özellikle de dolaylı vergilerde önemli artışlar yanında kamunun yönlendirdiği fiyatlarda da 2024’te ciddi artışlar olması beklenmelidir. Dolayısıyla, 2024 enflasyonunun yüzde 45’in altına düşmesi çok zordur; yüzde 50’nin üzerinde gerçekleşmesiyse daha güçlü olasılıktır. Gelir yönetimi politikasının (yani ücretler başta olmak üzere reel gelirleri aşındırmanın) etkin
araçlarından biri olarak -en azından 2023 ile 2024’te- enflasyonun da kullanıldığı/kullanılacağı anlaşılmaktadır. Bunun bir göstergesi de, özel tüketim harcamalarında 2024’ten itibaren çok ciddi
bir kısılmanın öngörülüyor olmasıdır. Kamu tüketiminde de ciddi bir azalış öngörülmektedir. Böylece toplam nihai yurtiçi talep; 2022’de %12,5 ve 2023’te %9,2 artarken, OVP yıllarında sırasıyla sadece %3,6, %4,2, %4,4 artması öngörülmektedir. Bu çok kuvvetli bir daralma demektir.
10) GSYH büyümesinde basmakalıp standart olan yüzde 5 oranının altına inilerek 2023 ve 2024’te yüzde 4,4 ve yüzde 4,0 oranlarının öngörülmüş olması daha gerçekçi gözükmekle birlikte, bu oranlara erişilmesi de o kadar kolay olmayacaktır. Çünkü, (i) epeydir GSYH büyümesinde önemli bir rol oynayan özel ve kamu tüketimde ciddi bir daralma öngörülmektedir. (ii) Dış ticaret hacmi /GSYH’ye oranının 2023’te yüzde 58,3, 2026’da yüzde 54,3 gerilemesi ve ihracat yanında sanayinin çarklarının dönmesi için önemli olan ithalatın da sınırlandırılması öngörülmektedir. Türkiye’de büyümenin motoru olan cari işlemler açığının da dönem boyunca hızla geriletilmesi de soru işaretlerine eklenmektedir. Öte yandan 2023’te cari dengenin 42,5 milyar dolar açıkla bağlanması biraz zorlama görünmektedir. 2024 yılında enflasyonla birlikte ekonomik durgunluk yani bir stagflasyon yaşanması olasılığı büyümektedir.
Muhtemel bir IMF programı bu olasılığı kuvvetlendirebilecektir. Nitekim işsizlikte de bir düzelme öngörülmemektedir. İşsizliğin 2025’te nihayet çift hanenin altına indirilmesi, yüzde 9,9 oranının da gösterdiği gibi zorlama bir hedef olarak Programa iliştirilmiş gözükmektedir. Bu Programın tutarsızlıklarına ve çelişkilerine daha sonra tekrar dönme fırsatımız olacaktır. (Sami Gökçe)