Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

“Mimar Özgür Deniz Emir’den kültür varlıklarının korunmasına dair çarpıcı bir örnek”

Hatay’da uzun yıllardır başarılı

Hatay’da uzun yıllardır başarılı restorasyon çalışmalarıyla bilinen ve birçok tescilli kültür varlığını ihya ve inşa eden Mimar Özgür Deniz Emir, 6 Şubat depreminden sonra tarihi Antakya sokaklarında yer alan tescilli kültür varlığı olan eski bir evin başından geçen olayları özetleyerek merkezi otoritenin deprem sonrası yaptığı yanlışları dile getirdi.
Kamuoyunca Saklı Ev olarak bilinen eski tarihi ve tescilli Antakya Evi depremden sonra hasar görmüş, mülk sahibi İbrahim Seyfittinoğlu büyük oranda yıkılan ve hasar gören yapının yeniden inşa işini mimar Özgür Deniz Emir’in sorumluluğuna verdi. Yeniden inşa ve ihyasından sonra Antakya Kültür ve Tarih Vakfı bünyesinde bir nevi kültür ve sanat merkezi olarak kullanılması planlanan bu yapı konusunda Mimar Özgür Deniz Emir kapsamlı bilgiler aktardı. Antakya kamuoyu tarafından yakından bilinen ve deprem öncesi restore edilen ilk eski Antakya evlerinden biri olan Saklı Ev örneğinde bakın Özgür deniz Emir nasıl bilgiler aktarıyor:
“Merkezi otoritenin, “Yerinde Yeniden İhya” ve “Aslına Uygun Restore Edeceğiz” diyerek, Antakya Tarihi Kent Merkezi içerisinde gerçekleştirdiği çalışmaları anlatan bir örnek:

Hatay İli Antakya İlçesi 3. Mıntıka 115 parseldeki, farklı dönemlerde müdahalelere maruz kalmış bir “Çevre Uyumlu Geleneksel Yapı”dır. 2021 yılında yapının rölöve projeleri, ilgili idare olan Antakya Belediyesi’ne sunulmuş ve onaylanmıştır. Yapının restorasyon projeleri de onaylanmak üzere Hatay Koruma Bölge Kurulu’na havale edilmiştir. Hatay Koruma Bölge Kurulu 23.12.2020 ve 1025 sayılı kararı ile yapının tescillenmesine ve projelerin tescilli yapılarda talep edilen düzenden yeniden çizilmesine karar vermiştir. 2021 yılında Hatay Koruma Bölge Kurulu’nun onayının ardından rölöve, restitüsyon ve restorasyon projelerine göre yapıda uygulamalara başlanmıştır. Yapının restorasyonunun tamamlanmasına yakın bir zamanda, restorasyon tadilat projesi hazırlanmış ve ilgili belediyeye havale edilmek üzere sunulmuştur. Ancak 6 Şubat ve 20 Şubat depremlerinden sonra yapı hasar görmüş olsa da, çevresinde hiçbir sağlam yapı olmamasına rağmen ayakta kalmayı başarmıştır. Hasar tespit çalışmaları sonucunda hasar durumu “Ağır Hasarlı” olarak belirlenmiş, ancak yürütmeyi durdurma istemi ile dava açılmış ve ara karar çıkmıştır. Tüm bu gelişmelere rağmen, yapı yıkılmadan yerinde tespitler yapılıp güçlendirilebilecekken, müellifin ve mülk sahiplerinin haberi olmadan, 30 Ağustos 2023 günü tamamen yıkılmıştır. Deprem öncesi ve sonrasına dair hava fotoğraflarında, yapı gayet net bir biçimde görünmektedir. Ancak depremin yıkamadığı, ayakta olan “Tescilli Kültür Varlığı Yapı”, kepçeler yardımıyla yerle bir edilmiştir. Yapıya ait alanda bir tek kuyu ağzı bırakılmıştır. Peki, ağaçlardan ne istediniz; onlar da mı ağır hasarlıydı?

Halbuki, depremde 3. Mıntıka 115 parseldeki “Tescilli Kültür Varlığı Yapı”dan daha çok hasar görmüş olan 3. Mıntıka 1441 parseldeki kültür varlığı yapı, proje müellifinin girişimi ve yapı malikinin bedelini karşılaması sonucuyla yerinde ayrıştırılmıştır. Bu konuda koruma bölge kurulundan izinler alınmış, alandaki Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın uzmanlarıyla mutabakatlara varılmış, gerçekleştirilen yerinde ayrıştırma uygulamasıyla yapıya ait birçok malzeme, detay korunmuş, yapının neden yıkıldığına ya da bazı bölümlerinin neden ayakta kaldığına dair birçok veri, tespit yapılabilecek bir biçimde ortaya çıkarılmıştır. Yapıyı ayakta tutan taşıyıcı sistem ve elemanlar zarar görmüş ve bir daha kullanılamayacak olsa dahi, yerine konması çok zor hatta imkânsız olan bazı yapı elemanları, yerinde muhafaza edilmiştir. Bunlar arasında bulunan kiremitler, karo mozaik zemin kaplamaları, ahşap kornişler, dolaplar, pervazlar, mahmel ve yüklükler, kesme taş malzemeler, aşık, mertek ve alınlıklar, ferforje korkuluklar, yapının avlusunda korunmuştur. İlk aşamada yapı sahibi adına külfetli bir iş olsa da, yapının kepçelerle yıkılıp, kamyonlarla ayrıştırma merkezine götürülmesi, orada ayrıştırılması, restorasyon aşamasında malzemenin yapı alanına yeniden getirilmesi, eksilen malzemelerin yerine yenilerinin konulmasının maliyeti, bu ilk aşamadaki maliyetin, kat be kat daha üzerinde olacaktır. Ekonomik açıdan bir darboğazda olan bir ülkenin, depremden dolayı tüm varlığını kaybetmiş olan bir şehrinin insanlarının “tek atımlık barutları” varken, kaynaklarımızı bu biçimde harcamamız pek mantıklı görünmemektedir.

Bunun yanında belki de ekonomik değer kaybından çok, kültürel değerlerimizin bu muameleye maruz kalıp, geri dönmesi zor bir ihtimal ortaya koyan bir seçenekle kaldırılması nedeniyle oluşan esas değer kaybımızın kültürel alanda olduğu, su götürmez bir gerçektir. Vatandaşın yapabildiğini, devletimizin de yapabileceği ise bir diğer gerçekliktir; yeter ki bu yönde bir irade ortaya koymak istesin. Eminiz ki vatandaş da, devletinin yanında durup onu destekler pozisyonda olacaktır.” – Adil Yeşildağ-