Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Eğitimi iyi olan ülkelerin ekonomisi güçlü oluyor

“Okullar sorunlarla açıldı.” Her

“Okullar sorunlarla açıldı.” Her yıl duymaya alıştığımız sözlerden… Peki, nedir bu sorunlar? Neden her yıl sorunlarla açılıyor okullar? Ya deprem bölgelerindeki okullar? Onlara ne demeli? Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Başkanı Erdal Atıcı ile eğitimin sorunlarını ve gündemdeki birçok konuyu konuştuk.

Sayın Erdal Atıcı, 2023 – 2024 öğretim yılı başında eğitimizin ivedilikle çözülmesi gereken sorunları olarak neleri görüyorsunuz?

Bu soruyu ülke genelinde ve deprem bölgesinde diye ikiye ayırmak gerekiyor. Ülke genelinde öncelikli sorun olarak ekonomik krizi gösterebiliriz. Özellikle 28 Mayıs sonrası ülkemizde çalışanların, emeklilerin, dar gelirlilerin alım gücü çok düştü. Markette, pazarda, çarşıda fiyatlar inanılmaz derecede arttı. Hâlâ da artmaya devam ediyor. Hayatın her alanı ateş pahası fiyatlarla yanıyor. Bu durum ister istemez eğitim alanına da yansıyor. Bir öğrencinin okula başlaması için velilerin büyük paralar ayırması gerek. Ayakkabısı, çantası, forması, resim, müzik araç gereci vb. Karnını güç bela doyuran insanlara bir de çocuklarının okul yükü binince insanlar nefes alamaz duruma geldiler.

Daha bitti mi? Hayır! Okula giden öğrencinin beslenmesi, içeceği su da veliye yeni yük olarak geldi. Özellikle ortaokul ve lise çocuklarının büyük çoğunluğu beslenmesini kantinlerden yapıyorlar, yiyecekler ateş pahası… Aç bilaç dolaşıyor öğrenciler…

Birkaç yıldan beri yazıp çizip söylüyoruz. Öğrencilere mutlaka parasız bir öğün yemek verilmelidir, diye. Bir öğün yemek verilmesi, ekonomik yönden sıkıntılar yaşayan öğrencilere bir nebze de olsa katkı sağlayacaktır…

Birçok yere kaynak bulabilen Milli Eğitim Bakanlığı öğrencilere bir öğün yemek verebilecek kaynağı da bulabilir diye düşünüyorum.

İkinci büyük sorun öğrencilerin barınma sorunu… Bu sorun artık kangren haline geldi. Özellikle çözülmemesinden nemalanan tarikat kesimleri yurt sorunundan faydalanıp kendilerine taban yaratma çabası içindeler. Oysa sorun belli, öğrenci sayıları belli. Devlet yurdunda kalamayan öğrencilerin bir kısmı okula devam etmeyip, memleketlerine geri dönüyor. Eğitim hakkını yakmış oluyor.

Üçüncü büyük sorun, son dönem eğitimin laik yapısının daha da bozulmasını söyleyebilirim. Eğitim gün geçtikçe dinselleştirilmekte, bu konuyu yaşama tam olarak geçirebilmek için yasa ve yönetmelikler, ders kitapları değiştirilmektedir. Bir örnek vereyim: Seçmeli derslerle ilgili bir yönetmelik yayınlandı geçen hafta, bu yönetmeliğe göre: seçmeli dersler dört başlık altında toplandı. Başlıklardan birisi de seçmeli din dersleriyle ilgili, yönetmelikte diyor ki, her başlık altından bir veya birden fazla ders seçmek zorundasınız… Yani seçmeliyi “zorunlu seçmeli” haline getiriyor. Düşünebiliyor musunuz; seçmeli din dersini zorunlu olarak almak zorunda kalıyor öğrenci… Zaten iki saat zorunlu din dersi vardı, şimdi haftada 4 saat din dersi görmek zorunda…

Sanırım en çok tartışılan konulardan birisi de ÇEDES (Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum) Projesi…

Bu facia bir proje… ÇEDES projesi ile okullara Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Manevi Danışman “adı altında vaiz, imam, müezzin ve Kur’an kursu öğreticisinin görevlendirilmesi laik eğitimden kurtulma çabalarından başka bir şey değildir. Değerlerim deyince nedense bu arkadaşların aklına hep din konusu gelmektedir. Burada velilerin bilinçli olması gerekiyor. Veli okula bir dilekçe vererek öğrencilerini bu tür etkinliklere katılmasına izin vermeyebilir. Öğretmenlik belgesi olmayan kişilerin derslere girip, öğrencileri sağa sola götürmeleri doğru değildir.

Sayın Atıcı son zamanlarda karma eğitim ile ilgili birçok tartışma yaşandı, bu konuda neler söyleyeceksiniz?

Karma eğitim konusu 2012’den beri özellikle iktidara yakın sendika tarafından gündeme getiriliyor. Bu sendika karma eğitime karşıdır. Özellikle yayın organları ‘Eğitime Bakış’ dergisi Ocak – Şubat/ 2012 tarihli 22. sayısında karma eğitim konusunu dosya olarak işledi ve karma eğitim ağır biçimiyle eleştirildi.

2013 yılında 19. Milli Eğitim Şurasında konu masaya yatırıldı. Bugünün Milli Eğiti Bakanı Yusuf Tekin o dönemin Milli Eğitim Bakanının müsteşarıydı. Konu tekrar gündeme getirilince, “mevcut yasal düzenlemelerde eğitimin karma olmasını zorunlu kılan bir hüküm bulunmadığını” söylemişti. Yusuf Tekin geçtiğimiz günlerde konuyu tekrar gündeme soktu.

Kanımca konuyu sıcak tutmaya devam edecekler… Laik eğitimi o noktadan vurup hayatın diğer alanlarında da kadınları ve erkekleri ayıracaklardır.

Sayın Atıcı çocuklar okula giderken mutlular mı, eğitim dizgemizde en büyük eksiklik olarak neyi görüyorsunuz?

Bunu ben size sorayım, çevrenizde okula giderken mutlu olan bir çocuk ya da genç görebiliyor musunuz?

Gençler eğitim aldıkları okullardan hiç memnun değiller! Bunun nedeni okulların yaşamdan kopmasıdır. Okullar artık yaşam okulları değildir. Öğretmen merkezli ezberci eğitim sistemiyle devam edilmektedir. Düşünmeyen, sorgulamayan, araştırmadan inanan, biat eden, söyleneni yapan insan yetiştirme politikası son gaz devam ediyor. Oysa dünya başka yöne devrildi. Zaman kaybedecek bir dakikamız yok. Ülkeler uzay yarışına girdiler. Robotlar ve yapay zekâ almış yürümüş, biz hâlâ eski yapı eğitim sistemiyle devam etmek istiyoruz. Daha da ötesi, elli yıl önceki eğitimden daha da geri düşmüş, demokratikliği, laikliği, bilimselliği, parasızlığı kalmamış bir eğitim sistemi uygulanmaya çalışılıyor.

Ellerindeki küçücük telefonlarla dünyayı tarayan, bilgiye istediği zaman ulaşabilen gençleri o eski sistemle okulda tutmak artık çok zor.

Okulları derhal yaşam okulu haline getirmek zorundayız. Dışarıda var olan müzik, resim, spor, okullara sokulmalı ve okulları çocuklar için cazip hale getirmeliyiz… Sosyal faaliyetlerle, gezilerle, spor faaliyetleriyle eğitim öğretim desteklenmelidir…

Köy enstitülerinin unutulmamasının, bugün bile özlemle anılmasının temelinde, bu okulların yaşam okulu olmaları vardır.

Eğitimle ekonomi arasında bir neden sonuç ilişkisi var mıdır?

Olmaz olur mu? Bugün ekonomisi en güçlü ülkelerin eğitim sistemi de çok oturmuştur. Örneğin Japonya’nın eğitimi çok iyi olduğu için, Çin’in, Kore’nin, Tayvan’ın bile eğitimi çok başarılı olduğu için ekonomisi güçlüdür.

Yukarıda saydığım ülkelerin eğitim sistemi incelendiğine karşımıza köy enstitülerinden izler çıkacaktır. Kimi zaman düşünüyorum, 80 yıl önce köy enstitüleri sistemini kurup, başarılı olmuş bir ülkenin eğitimi nasıl yerde sürünür?

Bu sorunun yanıtı aslında çok nettir. Köy enstitüleri kapatıldığı için eğitimiz bu hallere gelmiştir…

Deprem bölgesinde yapılan eğitim ile ilgili neler diyeceksiniz?

Yaşamış olduğumuz deprem gerçekten çok çok büyük bir felaketti. Hâlâ gözlerimizin önünden gitmiyor o büyük yıkım. Bir kez daha kaybettiklerimize tanrıdan rahmet diliyorum. Yaraları hemen sarılmayacak, etkileri on yıllarca sürecek, kültürel, tarihsel, ekonomik, sosyal yıkım yaşandı orada…

İnsanlarımıza gelecekle ilgili umut vermek gerekir. Başta da, ana sınıflarından, üniversitelere kadar tüm okulları açık tutmak… Bu konuda hiç taviz vermeden gereken ödenekleri çıkararak avlulardan çocuk seslerini yükseltmek gerek…

Bana göre; deprem bölgesinde okulları açık tutmak, öğrencilerin okula geliş gidişlerini sağlamak devletin en önemli görevi olmalıdır. Diğer sorunların çözümü için büyük moral motivasyon sağlayacaktır. Diğer sorunlar çözülür diye düşünüyorum. Milletimiz de üstüne düşen görevi yerine getirecektir. Birçok kurum, birlik ve dayanışma örneği göstermiştir. Bundan sonra da gösterecektir. Bir kez daha ulusumuza geçmiş olsun diyorum ben…

Biraz da Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı çalışmalarından söz edelim…

Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı 1994 yılında 55 kurucu üye tarafından kurulmuş, köy enstitüleri eğitimi ile ilgili bilgi belge toplamak, topladığı belgeleri saklamak, arşiv oluşturmak, yayınlar çıkarmak ve günümüz eğitimi için köy enstitülerinden nasıl yararlanabilirizi düşünmek üzere kurulmuştur. Köy enstitüleri konusunda Türkiye’de kurulan ilk kuruluştur…

Faaliyetlerini vakıf merkezimiz başta Ankara olmak üzere, sürdürmektedir. 38 kitap yayını, belgeselleri, arşivi, dokümanlarıyla; köy enstitülerinde uygulanan eğitiminden günümüzde nasıl yararlanabiliriz, sorusunu yanıtlamaya çalışmaktadır…

Vakfın kurucuları kimlerdi?

Vakfı kamuoyunun yakından tanıdığı köy enstitülü öğretmenlerimiz kurmuşlar. Aralarında Talip Apaydın, Mustafa Aydoğan, Mahmut Makal, Abdullah Özkucur, Mehmet Başaran, Ali Dündar, Osman Bolulu yazar ve şairlerimiz de var.

Teşekkür ediyorum Sayın Erdal Atıcı

Ben de size çok teşekkür ediyorum. Antakya gazetesi aracılığıyla deprem bölgesinde yaşayan yurttaşlarımıza bir kez daha geçmiş olsun, yakınlarını kaybedenlere baş sağlığı ve sabır diliyorum…

(Orhan Tüleylioğlu)