Hazırlayan (Mehmet Karasu)
Antakya Kitaplığı: Zıkkımın Kökü/ Muzaffer İzgü
Muzaffer İzgü, 29 Ekim 1933 tarihinde Adana’da doğmuştur. Babası Ahmet bey, Elazığ’ın Dişidi köyünden çalışmak üzere Adana’ya gelerek Adana Kız Lisesi’nde hademelik yapmaya başlamıştır.Annesi Havva ise Şam doğumlu olup Antakya’dan Adana’ya gelmiştir. Muzaffer İzgü’nün çocukluğu yoksulluk içinde geçti. Bulaşıkçılık, garsonluk, pamuk işçiliği, sinemalarda gazoz satıcılığı gibi işlerde çalışarak eğitimine devam etti. Üç yıl İnönü İlkokulu’nda sonra dördüncü sınıfı Gazipaşa İlkokulu’nda, bu okulun depremde zarar görmesi üzerine beşinci sınıfı İstiklal İlkokulu’nda okuyarak ilköğrenimini tamamladı. Ortaokulu Tepebağ ortaokulunda okudu. Ortaokulu bitirdikten sonra yatılı olarak Diyarbakır Öğretmenokulu’nda okudu.
Muzaffer İzgü’nün, ‘yaşamöyküsü’nü anlattığı Zıkkımın Kökü, aynı adla sinemaya uyarlandı. Memduh Ün ile Macit Koper’in senaryolaştırdığı, yönetmenliğini Memduh Ün’ün yaptığı; Menderes Samancılar, Meriç Başaran, Günay Girik, Elif İnci, Sırrı Elitaş ve Emre Akyıldız’ın rol aldığı Zıkkımın Kökü filmi, Hindistan Udaipur Film Festivali’nde Altın Film, Tokyo Film Festivali’nde Asya’nın En İyileri, İspanya’da En İyi Yönetmen ödüllerine değer görülürken; Adana’da Altın Koza’da beş ödül birden, Kültür Bakanlığı Ödülü, Paris’te 1994’te Cine Junior en büyük ödülünü de aldı.
Konuk Yazar: Yorgun Menekşe /Aydan Yalçın
Şiir, duyarlılık ve incelik isteyen, duyguların ışığında şekillenen, estetiksel birikim gerektiren bir sanat dalıdır. Yapısı gereği erkeğe göre daha duygusal olup, inceliklerle bezenmiş olan kadına her zaman yakışmıştır şiir. Kadın ile aynı özelikleri taşır bir bakıma. Onun içindir ki; erkek değil, kadın şiire benzetilir. Haksızlıklara ve kötülüklere asla göz yummayan kadın şairin kalemi her zaman diktir. Duyarlı yüreğinin en ince süzgecinden geçirerek hayat verir şiirine. Şiirin inceliği ve lirizmi kadın sesinde ve yüreğinde en iyi şekli aldığından; şiir yazar kadınlar, şair olurlar ve çok değerli eserler bırakırlar dünyaya. Bırakmasına bırakırlar da bu hiç de kolay değildir.
Bugün büyük şehirlerde kadının şiire soyunması toplumsal baskı açısından bir nebze aşılmış olsa da ‘çekirdek aile’ içinde bunun aşıldığını söylemek pek mümkün görülmüyor.
Ne yazık ki toplumumuzda hâlâ ikinci sınıf vatandaş olarak görülen kadının, öncelikle bir kadın olarak aşması gereken birçok sorun, dert varken, bir de şiire soyunması ne demektir? Şair kadına bir anne olduğu, bir eş olduğu, bir gelin olduğu sık sık anımsatılır. Onun şiir yazdığı kolay kolay kabullenilmez. Zaten toplumumuzda ‘Şiir’e bir değer olarak da bakılmaz, olsa da olur olmasa da. Otursun, evin işini yapsındır kadın, çocuğuna baksındır, zaten çalışıyordur, işine gidip gelsindir. Kadına ne gerektir şiir falan(!) Bu yüzden zaman zaman şiiri ötelemek zorunda kalır kadın şair. Bu tür ailesel ve toplumsal baskılar sonucunda şiire oldukça geç başlamak zorunda kalmıştır. İlk kitabını oldukça geç alabilmiştir eline. Hatta yazar kimliğini zaman zaman gizlemek durumunda bile kalmıştır. Şiirlerini herkes uyuduktan sonra gizlice korku içinde yazan, yazdıkları sobaya atılan, yırtılan, şiirleriyle dalga geçilen şair kadınlarımızın sayısı hiç de az değildir.
Son dönemlerde kitap çıkarma yaşı hızla düşse de -ki bu sevindiricidir- ilk kitabını 40’dan sonra eline alan şair kadın sayısı çoktur. Antolojilerde ve sözlüklerde fazla yer verilmez onlara. Behçet Necatigil’in Edebiyatımızda İsimler Sözlüğünde yer alan 471 kişiden sadece 112’si kadın yazardır ve bunun sadece 34’ü kadın şairdir. Sözlük’te % 76,22 oranında erkek adı yer alırken, kadın adlarının oranı sadece % 23.78’dir. YKY’dan çıkan Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi’nde de durum farklı değildir. Bunda da 2256 isim arasından ne yazık ki sadece 317’si kadındır ve bu % 14.05 ‘e tekabül etmektedir. Gerçi bilindiği gibi, AKP liderliğindeki 23. Dönem TBMM’de yer alan 542 milletvekilinden sadece 48’i kadın milletvekili olup Çağdaş Türkiye’nin(!) millet meclisindeki kadını temsil oranı sadece % 8.85’dir. Bu da bize gösteriyor ki Türkiye’de yaşayan kadının ne iş yaparsa yapsın, neyle uğraşırsa uğraşsın hâlâ aşması gerektiği çok sorunları bulunmaktadır.
Sonuç olarak şunu diyebiliriz: Şair kimliğini almış erkeklerin çok çok altındadır kadın şair sayısı. Çünkü erkek şair kadar özgür bırakılmamaktadır kalemi. Yaşamındaki toplumsal baskı ne yazık ki kalemine de yansımıştır. Estetik ve sanatsal birikimini erkek şair kadar rahat kullanamaz, engeller atlamak zorundadır. Yine de tüm engellere, engellemelere rağmen susmayacaktır kadın şairin kalemi. Normal yaşamında olduğu gibi, yazın dünyasında da erkek egemen zihniyetle mücadele edecektir kadın şair.
“Ben de varım ve her zaman yazın dünyasında olacağım” diyecektir.
Yorgun Menekşe/ Aydan Yalçın
bayım! söyler misiniz lütfen
o yorgun menekşelerin
ince narin boyunlarından
ne zaman çekilecek
sert rüzgâr eli
onlar ki
ateş kuyusu saksılarda
kendilerini inadına çoğaltan
sessiz kedi yüzleri
onlar ki
kadife gülüşlerden gittikçe uzaklaşan
titrek dudaklarıyla
aynı elbiseyi söküp diken terzi
ah! hiç görmediniz bayım
hiç duymadınız maalesef
perdeler ardında gezinip duran
kuştüyü fısıltıları
ve asmadınız ellerinize hiç
upuzun bir okşayışı
oysa evinizin yorgun menekşesidir o
yarım gülüşünüz
iç çekişinizdir annenizden kalan
ve evinizde koşturan çocuk sesiniz
söyleyin
siz hiç gördünüz mü bayım
yorgun bir menekşenin
hüzünlü gözlerinden sızıp duran
o onurlu
o kırılgan
o sevdalı suyu
fark edin bayım
artık fark edin lütfen
içinizde bir bahçe
küçülüyor durmadan…
Haftanın Şiiri: Göğe Bakma Durağı – Turgut Uyar
İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım
Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi aferin tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım
Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gizlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım
KISA SANAT HABERLERİ
İkinci Yeni’nin usta ismi Turgut Uyar anılıyor
İkinci Yeni akımının öncülerinden Turgut Uyar ölümünün 32. yıl dönümünde anılıyor. 4 Ağustos 1927’de yaşama gözlerini açan Uyar, 22 Ağustos 1985’te İstanbul’da hayatını kaybetmişti.
İstanbul’daki ilköğreniminden sonra, Konya Askeri Okulu, Işıklar Askeri Lisesi ve Askeri Memurlar Okulu’nu bitirip Posof, Terme ve Ankara’da personel subayı olarak görev yapan Uyar, ilk evliliğini annesinin isteği ile gerçekleştirdi. 18 yaşında baba olan Uyar ilk eşinden olan 3 çocuğunu memurluk yaptığı yerlerde büyüttü. 1958’de askerlikten ayrılarak Türkiye Selüloz ve Kağıt Sanayisi’nin Ankara şubesinde çalışmaya başladı.
1966 yılında eşinden ayrılıp İstanbul’a yerleştiğinde o dönem Cemal Süreya ile ilişkisi bitme aşamasında olan Tomris Uyar ile şiir üzerine mektuplaşmaya başladılar. Bu mektuplaşmalar 1969’da evlilikle sonuçlandı. Tomris Uyar ile evliliklerinden bir erkek çocukları (Hayri Turgut Uyar) oldu.
İkinci Yeni akımının öncüleri arasında sayılan Uyar’ın ilk şiiri 1947’de Yenigün dergisinde yayımlandı. Hece ölçüsüyle yazdığı ve toplumsal konuları işleyen ilk iki kitabı Arz-ı Hal ve Türkiyem’den sonra, Dünyanın En Güzel Arabistanı’yla bireyin iç dünyasına ve birey-toplum ilişkisine yöneldi. Tütünler Islak ve Her Pazartesi’de de koruduğu bu çizgi yerini Divan ile geleneksel şiirin kalıplarına, Toplandılar ve Kayayı Delen İncir ile söz konusu dönemde yaşanan sınıfsal mücadelenin yansımalarına bıraktı. (EVRENSEL HABER MERKEZİ)
Usta yazar Muzaffer İzgü hayatını kaybetti
Bir süredir hasta olan usta yazar Muzaffer İzgü, İzmir’de hayatını kaybetti. Muzaffer İzgü hastanede yattığı dönem, öldükten sonra kendisi için “Muzaffer İzgü doğdu, okudu, düşler kurdu, yazdı ve gitti” denilmesini istemişti.
İzmir’de Temmuz ayında aşırı kilo kaybı şikayetiyle Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılan çocuk kitapları yazarı Muzaffer İzgü’ye yapılan tetkiklerin ardından kanser teşhisi konulmuştu.
Hacıbektaş Belediyesi Nazım Hikmet heykeli dikti.
Nevşehir’in Hacıbektaş İlçesi’ndeki bir çok ünlünün mezarının bulunduğu ve her yıl binlerce kişinin ziyaret ettiği “Çilehane” bölümünde bulunan Ozanlar Yolu’na ünlü ozan Nazım Hikmet’in heykeli dikildi. Durum Gazetesi’nden Erhan Kızılyar’ın haberine göre; Bahadınlılar ve Haydar Eroğlu’nun sponsor olduğu Heykel Sanatçısı Aslan Başpınar tarafından yapıldı. Hacıbektaş Belediye Bakanı Ali Rıza Selmanpakoğlu yaptığı paylaşımda “Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre, Pir Sultan, Aşık Veysel, Davut Sulari, Feyzullah Çınar ve Aşık İbrahim’in heykelleri ile 7 ulu ozanın büstlerinin bulunduğu ozanlar yolunda Nazım Hikmet’in heykeli de yerini aldı. Emeği geçenlere ve katkıda bulunan dostlara teşekkür ederim” dedi Kaynak: Hacıbektaş Belediyesi Nazım Hikmet heykeli dikti.(gercekgundem.com)
Muzaffer İzgü: Borcumu 154 kitapla ödemişim
Yazar Muzaffer İzgü hastaneden taburcu edildi. Evinde dinlenen İzgü’nün yakınlar gerçekdışı haberlere tepki gösterdi.Muhterem İzgü “Eşimiz dostumuz panikledi. Babam şu an dinleniyor. Kemoterapiyi yıpratıcı olacağı için doktorları tercih etmedi” dedi. Gazeteci yazar Bekir Yurdakul ise şunları söyledi: “Muzaffer Ağabey, ‘Bu halk beni okuttu, sırtıma ceketimi verdi, elime kitabımı kalemimi verdi, okulumu gösterdi. Değilse ben çobandım’ diyor. ‘Bu borcu ben ne yapsam ödeyemem’ diyor. Ama diyor ki; ‘154 kitapla ödemiş sayın…”İzmir’de yaşayan yazar Muzaffer İzgü’nün sağlık durumuyla ilgili haberlere yakınları tepki gösterdi. Öldüğü ya da ölümü seçtiğini iddia eden haberlerin yalan olduğunu belirten gazeteci yazar Bekir Yurdakul, İzgü’nün evinde dinlendiğini belirtti. Gelini Muhterem İzgü ise kemoterapiyi yıpratıcı olacağı için doktorlarının tercih etmediğini açıkladı.İzmir’de temmuz ayında aşırı kilo kaybı şikayetiyle Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılan yazar Muzaffer İzgü’ye yapılan tetkiklerin ardından kanser teşhisi kondu. Hastalığın safra kesesinden karaciğerine sıçradığı belirtilen İzgü’nün doktorların önerdiği kemoterapi tedavisini kabul etmeyerek son günlerini evinde geçirmeyi istediği haberlerine, ailesi ve yakınları tepki gösterdi. İzgü’nün gelini Muhterem İzgü, haberlerin üzücü olduğunu belirterek, “Eşimiz dostumuz panikledi. Babam şu an dinleniyor. Kemoterapiyi yıpratıcı olacağı için doktorları tercih etmedi. Şu an evinde çocuklarıyla torunlarıyla birlikte zaman geçiriyor. Günlerini geçirmesi gerektiği şekilde geçiriyor. Safra kesesinde kanser teşhis edildi. Safra kesesinden karaciğerine sıçramış. Şu an evine dinleniyor ve en iyi şekilde bakılıyor. Yapılan haberler hepimizi çok üzdü” diye konuştu. (gercekgundem.com)
Bir Portre/Muzaffr İzgü
1933 yılında; Adana’da doğan yazar, yoksul bir çocukluk geçirdi. Bulaşıkçılık, garsonluk, sinemalarda gazoz satıcılığı gibi işlerde çalıştı ve aynı zamanda da eğitimine devam etti. Diyarbakır İlköğretmen Okulu’nu bitirdikten sonra öğretmen olarak görev yaptı.
Mizah öğelerinden faydalanarak, toplumun aksayan yönlerini okuyuculara aktardı. Bazı eserleri TV’ye uyarlanan İzgü; 1977 yılında, Akşehir Ulusal Gülmece Öyküsü Yarışması’nda üçüncülük, “Donumdaki Para” adlı kitabıyla Türk Dil Kurumu Öykü ödülü’nü, “Dayak Birincisi” adlı çocuk romanıyla da Bulgaristan Altın Kirpi Ödülü’nü kazandı.
Milliyet Sanat Dergisinin açtığı bir yarışmada ikincilik ödülü, Çocuk Kitapları Fuarı’nda “Uçtu Uçtu Ali Uçtu” masalıyla birincilik ödülleri sahibi olan yazar, emekli olduktan sonra, İzmir’e yerleşti.
Muzaffer İzgü Eserleri
Öykü, Mizah
Bando Takımı (1975)
Donumdaki Para (1977)
Deliye Her Gün Bayram (1980)
Sen Kim Hovardalık Kim (1980)
Her Eve Bir Karakol (1980)
Devlet Babanın Tonton Çocuğu (1981)
Lüplüp Makinesi (1982)
Kasabanın Yarısı (1982)
Demokrasimiz Kaç Para Eder (1988)
Roman
Gecekondu (1970)
İlyas Efendi (1971)
Halo Dayı (1973)
Korkak Kahraman(1998)
Oyun
Karadüzen (1971)
İnsaniyettin (1972)
Reçetesi Peçete (1974)
Utanmıyorum Üşüyorum (1975)
Lütfen Kızımla Evlenir Misiniz?
Çocuk Kitapları
Bülbül Düdük (Çocuk romanı, 1980)
Ekmek Parası (1979)
Çizmeli Osman (1980)
Pazar Kuşları (1980)
Uctu Uçtu Ali Uçtu (1980)
Ökkeş dizisi.
Konuşan Balon
Karlı Yollarda(1982)
Bandocu Çocuk
Anaannem sihirbaz (2003)
Yaşasın anaannem spor (1979)
Ödülleri
1977 – Nasrettin Hoca Gülmece Öykü Yarışması; üçüncülük ödülü, Hıdır Baba öyküsüyle
1977 – Akşehir Ulusal Gülmece Öyküsü Yarışması üçüncülük ödülü
1977 – Milliyet Sanat Dergisi Gülmece Öykü Yarışması’nda ikincilik ödülü, Anayasa, Hangi Anayasa öyküsü ile
1978 – Türk Dil Kurumu Öykü ödülü, Donumdaki Para adlı hikâye kitabıyla
1980 – Bulgaristan Altın Kirpi Ödülü, Dayak Birincisi adlı hikâye kitabıyla
İstanbul Uluslararası Çocuk Kitapları Fuarı birincilik ödülü, Uçtu Uçtu Ali Uçtu masalıyla.
1997 – TÖMER En Başarılı Çocuk Kitapları Yarışması İkincilik ödülü
Edebiyathaber’in Kitap Eki, Edebiyat Haber, Posta Kitap ekiplerinin önerilerinden derlediği tatilde okunabilecek kitaplar listesi:
1.Bir Süpermarketin Hikâyesi – Dimitris Sotakis
2.Elia İle Yolculuk – Zülfü Livaneli
3.Görmek – José Saramago
4.İktidarsızlar – Fatih Altınöz
5.Çelişki- Barış İnce
6.Edebiyat Seferleri için Vapur Tarifeleri – Murathan Mungan’ın Seçtikleriyle
7.Karanlıktan Sonra – Haruki Murakami