Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Orhan Tüleylioğlu

ODUN İLE KEMAN

Arthur Rimbaud, şiir yazmaya başladığında on altı yaşındaydı. Üç-dört ay içinde iki bin yıllık şiir anlayışını ve yazma yöntemini değiştirdi. Evrensel şiirin dorukları sayılan Cehennemde Bir Mevsim ve Illuminations’u yazdıktan sonra, yirmi bir yaşında şiiri bıraktı.

Fransa’nın güneyindeki Charleville adlı küçük bir kentte doğan şairin çocukluğu kasabanın tekdüzeliği içinde geçer. On altı buçuk yaşında yazdığı iki mektup, daha sonra Kahin’in Mektupları adıyla ünlenecektir. Şiirin yeni bir gündoğumunun ilk ışığı olarak nitelen birinci mektup, eski öğretmeni George İzambard’a yazılmış ve 13 Mayıs 1871 tarihini taşır. Küçümseyici bir senlibenlilikle kaleme aldığı mektupta, kendisinin hem şiirde hem de meslek yaşamında toplumun saygınlık kuralarına uyması gerektiğini düşünen öğretmenine duyduğu öfkeyi yansıtır:

“…Şimdilerde, olabildiğince sefihleşiyorum. Neden mi? Şair olmak istiyorum ve görülmezi gören kâhin olmaya çalışıyorum: Siz hiç anlayamayacaksınız bunu ve ben de size anlatmayı aşağı yukarı beceremem. Bütün duyuların karıştırılmasıyla, düzenlerinin bozulmasıyla bilinmeze ulaşmak söz konusu… Acılar çok büyük, ama güçlü olmak, şair doğmak gerek ve kendimi şair olarak görüyorum. Bu hiç de benim suçum değil. (…)”

Birinciden iki gün sonra Paul Demeny’ye yazdığı mektupta ise duygu ve düşünceleri alevlenmiş durumdadır:

“…Ben bir başkasıdır. Eğer bakır bir borazan olarak uyanırsa, onun bir suçu yoktur. Bu benim için gün gibi ortada: Düşüncemin doğuşuna tanık oluyorum: Ona bakıyor, onu dinliyorum: Kemanın yayını harekete geçiriyorum: Senfoni derinlerde kımıldamaya başlıyor ya da bir sıçrayışta sahneye geliyor…”

Düzinelerce mektup yazıp, şiirlerini gönderdiği, Fransa’nın saygın şairi Paul Verlaine’in görüşleri onun için çok önemliydi ve nihayet bir gün ondan beklediği yanıtı alır: “Seni ve şiirlerini bekliyoruz.”

Rimbaud ayağında tahta ayakkabıları, üstünde hırpani giysisi, elleri bomboş, cebinde “Sarhoş Gemi” ile Paris’in yolunu tutar. Artık, doğduğu kasabanın boğucu sıkıntısından, yalnızlıktan, kendisini hiç anlamayan bir annenin öfkesinden kurtulacak ve o büyük şairlerin arasına katılabilecektir.

Genç şair Verlaine’in evinde kalmaya başlar.  Kendisi on yedi yaşında; evli, zengin ve sakin bir yaşam sürmekte olan Şairler Prensi Verlaine ise yirmi yedi yaşındadır. Şairler ayrılmaz bir ikili oluştururlar. Paris’te başıboş bir yaşam sürmeye başlarlar. Gün boyu aylak aylak dolaşıp dururlar. Zamanlarının çoğunu meyhanelerde geçirirler, gece yarılarında,  sabaha karşı eve dönerler. Çevrelerinde bir sürü dedikodu dolaşmaya başlar.

1873’te Brüksel’de iki şairin, bir birahanede başlayan tartışmaları kaldıkları otelde devam eder, sarhoş olan Verlaine Rimbaud’ya iki el ateş eder ve onu sol el bileğinden hafifçe yaralar. Sonra hemen pişman olur. Verlaine’in kendisine yeniden ateş edeceğini sanan Rimbaud durumu polise bildirir. Rimbaud şikâyetinden vazgeçmesine karşın Verlaine’in mahkeme önüne çıkmasına engel olamaz. Verlaine iki yıl hapis cezasına mahkûm olur.

Rimbaud eve döner. Kendi olanaklarıyla Cehennemde Bir Mevsim’i bastırır. Tüm dostlarına ve bu arada da Paul Verlaine’e de birer tane gönderir. Ama karşılığı tam bir sessizlik olur. Şair, büyük yapıtına şöyle başlamıştır:

“Eskiden, iyi anımsıyorsam eğer bir şölendi yaşamım, bütün yüreklerin açıldığı, bütün şarapların aktığı.

Güzellik’i dizlerime oturttum bir akşam, – Ve acı buldum onu. – Ve sövdüm ona.

Önlem aldım toplumsal düzene karşı.

Uzaklaştım. Ey büyücü kadınlar, ey yoksulluk, ey kin, hazinem sizlere emanet edildi.

Başardım usumun arınmasını bütün insancıl umutlardan. Bir yırtıcı hayvanın sessiz sıçrayışla üzerine çullandım her kıvancın, boğazlamak için onları.”

Şiiri bırakır. Kendini yollara vurur. Belleğindeki her şeyi siler. Kafasında yalnızca zengin olmak fikri vardır. İtalya, Hollanda, Avusturya, Almanya, İsveç ve Norveç yolculuklarından sonra Kıbrıs üzerinden Afrika’ya yönelir. Fabrika işçiliği, öğretmenlik, dilencilik, liman işçiliği, ücretli askerlik, denizcilik, sarraflık gibi çeşitli mesleklere girip çıkar. Habeşistan’a yerleşir, iş kurar, silah kaçakçılığı ve köle ticaretiyle uğraşır.

Yılar sonra, bir sedye üzerinde vücudunu saran kangren ve kesik bir bacakla, ülkesine geri döner. Uzun süre hastanelerde yatar. Yanında yalnız kız kardeşi vardır. 1891’de kendisini aşacak olan efsaneden habersiz deli dolu yaşamına veda ettiğinde henüz otuz yedi yaşındadır.

İsyanın şairi Rimbaud, dünyayı şiirleriyle değiştirmeye çalıştı. Çağın dayatmacı maddeci yapısına karşı çıktı, değer yargılarını sorguladı, hem edebiyat çevrelerinin hem de sosyal yaşamın kalıplaşmış, klişeleşmiş sanat ve yaşam anlayışına öfke duydu, küçümsedi. 20. yüzyıl kültürü üzerinde yıkıcı ve özgürleştirici büyük bir etki yaptı:

“BEN bir başkasıdır. Kendini keman olarak duyumsayan oduna yazık!”

 

 

 

 

 

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SON HABERLER