Günümüzde çağdaş Filistin şiiri denilince akla gelen ilk isim olan Mahmud Derviş, 1941 yılında Celile kentinin, küçük bir köyünde doğdu. İsrail işgaline uğrayıp da ailesiyle birlikte Lübnan’a göç ettiğinde henüz yedi yaşındaydı. Ortaöğrenimini, İsrail’in Nazaret ilinde yaptığı sürede İsrailliler tarafından üç defa hapse atılmış, yazdığı şiirler yüzünden kendi topraklarında terörist ilan edilmişti. Uzun yıllar sürgün bir hayat yaşayan şair, Filistin’in, direnişin, barışın ve umudun sesi oldu. Filistin’i, Filistin’de yaşanan ve yaşatılan vahşeti, şiirlerinde insanca anlattı. Şiirleri aynı zamanda barışın, aşkın, katledilen küçük öğrenci çocuklarının, çaresiz kadınların ve İsrail’in yanında sessiz kalan Arap halkına olan isyanının şiirleriydi.
Mahmud Derviş kavganın, acının ve yalnızlığın çok erken yaşta bilincine varmıştı. Kendi topraklarında terörist ilan edilmesini bir türlü içine sindiremeyen şair; bunca acıya, bunca katliama ve sürgüne karşın hiçbir zaman şiirlerinde kin gütmedi. Samih el-Kasım ve Tevfik el-Zeyyad gibi şairlerle birlikte, Filistin direniş şiiri olarak bilinen hareketin en önemli adlarından biri oldu. Yirmiden fazla şiir ve düzyazı kitabı yayımlandı. Birçok kitabını dilimize kazandıran şair Metin Fındıkçı’dan okuyalım:
“Mahmud Derviş, her şeyden önce insan olmayı çok iyi bilmişti. Barbarlığa ve vahşete karşı koyarken insanın ve insanlığın bütün üstün özelliklerini taşıyordu. En azından ‘Savaşacaksam şiirimle savaşırım.’ demesi bile kanıtıydı bunun. Düşmanına olan kini ve öfkesi şiirindeki çığlığından ibaretti. Belki birçok aşk yaşadı ama ölene dek kalbindeki en büyük yer -vatanı Filistin’den sonra- Yahudi asıllı sevgilisinindi. İlk aşk şiirinde de onu yazdı, son aşk şiirinde de. Kendisiyle telefondaki tanışıklığımız uzun yıllara dayanıyordu. İstanbul’a Nâzım’ın ödülü için gelmesine yakın, yine telefonda bir konuşmamızda ‘Metin, en çok neyi merak ediyorum biliyor musun? Uzun yıllardır sesini duyup görmediğim senin yüzünü, Nâzım’ın özgürlüğe yelken açtığı Boğaz’ı ve çok sevdiğim kahvenin yanında ikram ettiğiniz lokumu.’ demişti. Kendi insanını Filistinlileri çok iyi tanıyordu, kendi insanına aşırı derecede bağlıydı. Onca ölümü yaşayıp yazmasına karşın, özgürlüğe ve barışa susamış bir kişiliğe sahipti. Filistin halkıyla, İsrail halkının aynı emperyalist çukurda debelendiklerine inanan büyük bir şairdi.”
Çok genç yaşta dergi ve gazetelerde çıkan şiir ve yazılarıyla, halkıyla bütünleşen Mahmud Derviş’e büyük şiirler yazdıran, asla tükenmeyen umudu, insana olan inancıydı. Şiirinin temel kaynağı ilk önce Filistin halkı olsa da, acı çekmiş dünyanın tüm halklarına şiirlerinde yer verdi. Çünkü ona göre barbarlık ve vahşet evrenseldi. Filistin halkına yapılanlar yıllar öncesinden Kızılderililere yapılmıştı. İşte “Ölümden Önce Bir Kızılderili’nin Beyaz Adam Önündeki Söylevi” adlı şiirinden bir bölüm:
…
Evet, bizim olan bizimdir… ve gökten zembille
İnen şeyler de bizimdir. Ama her şey sizlerindir…
Soluduğumuz hava, içtiğimiz su da sizlerindir. Bizim
olan çakıltaşları bizimdir… sizin olan demirler
sizindir. Dilediğini alabilirsin, gel bu göçen ışığın
gölgesini bölüşelim. Geceden, bize iki yıldız bırak
yeter, bozgundan artakalacak ölülerimizi gömmek için.
Denizden dilediğini alabilirsin, bize iki dalga bırak
yeter, hayatta kalacaklara balık avlamak için.
Yeryüzünün ve güneşli göğün altınlarını alabilirsin,
bize adımızı aldığımız toprağı bırak yeter.
Ey yabancı, ailene geri dön, git herhangi bir okyanusta
Hindistan’ı ara./
(çev.: Metin Fındıkçı)
Filistin’de yapılan katliam ve bozgunun sesini şiirsel bir dille bütün dünyaya haykıran Mahmud Derviş, 1984’te Lenin Barış Ödülüne, 2004 yılında Nâzım Hikmet Şiir Ödülü’ne değer görüldü, 2008 yılında yaşama veda etti.
YORUMLAR