Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Antakya’nın yeniden tasarımı bir grup mimara bırakılamaz

Türkiye Mimar Mühendis Odaları
Türkiye Mimar Mühendis Odaları Birliği (TMMOB) Şehir Plancıları Odası Antakya kent merkezinde 6 Şubat 2023 depreminde yıkıma uğramış alanlarda yeniden inşa süreci için kimi mimarlık ofisleri arasında alanın bölüştürülerek tasarım sürecine başlanmasını eleştirdi.

Sürecin başladığının Türkiye Tasarım Vakfı adlı bir vakfın internet sitesindeki bilgiler üzerinden duyurulduğunu anlatan Şehir Plancıları Odası Antakya`ya dair yürütülecek çalışmaların Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı bünyesinde yapılan protokol kapsamında Türkiye Tasarım Vakfı tarafından üstlenildiğinin belirtildiği anlatılarak “Katılımcı planlama süreci ve bütüncül imar planı çalışması olmaksızın, söz konusu alanda yalnızca hukuki geçerliliği tartışmalı bir master plan ve üç boyutlu görseller ile, çoğunlukla İstanbul`da gerçekleştirilen çalıştaylar aracılığıyla alana yönelik çalışmaların ilerletildiği bilinmektedir. Ancak alana dair mikro bölgeleme etütleri ile plana altlık oluşturan ve mevzuatta tanımlanan kapsamlı analizlerin tamamlanıp tamamlanmadığı, yurttaşların karar alma süreçlerine katılımının sağlanıp sağlanmadığı gibi hususlara ilişkin kamuoyu açık ve doyurucu biçimde bilgilendirilmemiştir” denildi.

Şehir Plancıları Odası’nın açıklaması şöyle:

En temelde, depremde yıkıma uğramış bölgenin tamamının kapsamlı bir şekilde ele alınarak kalkınma politikalarının kurgulanması, farklı ekonomik sektörlerle birlikte bölgedeki yaşamın yeniden canlandırılması ve bölgesel ölçekten, kent, mahalle ve sokak ölçeğine kadar şehircilik ilke ve esasları çerçevesinde, halkın karar alma süreçlerine katılımının sağlandığı bir sürecin ilerletilmesi gerekirken, parçacıl ve projeci yaklaşımla, kent merkezinin farklı mimarlık firmaları arasında parsellenmesi ve paylaştırılması eliyle yıkıma uğramış yerleşim alanlarımızın yeniden ihya edilmesini beklemek, sonu hüsrana varacak bir yaklaşımdır.

Bu yaklaşımın bugüne kadar siyasi iktidarı deprem sonrası süreçte ciddi yanlışlara yönlendirdiği açıkça görülmektedir. Deprem bölgesindeki yıkım sadece konut ve yapı ölçeğinde düşünüldüğü için, çözüm ölçeği yanlış biçimde bina ve sokak ölçeğine indirgenmiştir. Dolayısıyla bölge ve kent ölçeğinde yıkım yaşanmış olmasına rağmen sorunun ölçeği yanlış biçimde ortaya konulduğu için, çözümün yöntemi de yanlış kurgulanmış ve Hatay`ın ihyası iddiasıyla kentin bir bölümü bir grup mimar topluluğuna bırakılmıştır. Bu tür noktasal, bütünlükten uzak, uzun vadede işlemeyecek alelacele çözüm arayışlarının önünün açılması ve mimari ölçekte faaliyetlerin bir an önce görünür olabilmesi için bu inşa faaliyetlerinin önünü açacak yasal ve yönetsel araçlar alelacele yürürlüğe konulmuştur. Depremlerden hemen sonra 126 Numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin ilanıyla başlayan süreç, Hatay özelinde önce riskli alan sonrasında da rezerv alan ilanı ile sürdürülmüştür. 6306 sayılı yasada yakın dönemde yapılan son değişikliklerden sonra, yapılaşmış alanlara dair rezerv alan ilanı ile bu alanlardaki plan askı ve itiraz süreçleri daraltılmış, zorla tahliye ve yeniden inşa süreçleri yurttaş aleyhine tariflenmiş ve gelinen noktada Hatay birçok hukuki araç ve yasal düzenlemeler sonucunda ilan edilmiş parçalar bütününe dönüşmüştür. Hatay bu araçlar eliyle ağırlıklı olarak konut ve yapı ölçeğinde ihya edilmeye çalışılmaktadır.

Kentin hala planı yok

Tüm bu kaotik ortam devam ederken kentin hala bir planı yoktur. Oysa 6 Şubat Depremleri sadece konut alanları üzerinde etkili olmamış, ekonomik olarak da bölgesel ölçekte yıkım yaratmış, toplumun her kesimini derinden etkilemiştir. Ekonomik olarak ayağa kaldırılamamış kentlerde sağlıklı kentsel işleyişlerin sürebileceğini beklemek eşyanın doğasına aykırıdır. Bu sebeple yapılması gereken bölge ve kent ölçeğinden başlayarak planlama sürecinin bir an önce devreye sokulmasıdır. Ayrıca belirtmek gerekir ki yeniden inşa salt mekansal düzlemdeki yapım sürecinden ibaret değildir. Bir kenti tasarlamak ve yıkım yaşamış bir kenti ayağa kaldırmak kapsayıcı bir çalışmayı gerektirmekte olup, açık şekilde şehir planlama meslek alanının öncülüğünde yürütülmesi gereken toplumsal sorumluluğu yüksek bir iştir. Bu sebeple tarihsel birikimle oluşmuş mesleki etik ilkelerimizden uzak, dar bir bakış açısıyla yürütülen bu tür süreçlere ortak olan tüm meslek insanları da tarih karşısında tüm sorumluluklarıyla yerlerini alacaklardır.

Hatay’ın akılcı ve katılımcı politikaya ihtiyacı var

Açık şekilde ifade ediyoruz ki; Hatay`ın ihtiyacı olan, bir araya getirilmiş “star” mimarlar topluluğu değil, kenti tüm sektörleri ile birlikte ele alacak ve yakın çevresi ile birlikte uzun vadeli gelişimini de yönlendirecek akılcı ve katılımcı bir yaklaşımla üretilmiş planlama çalışmalarıdır.

Bu vesileyle mesleki bilgi ve birikimlerimizi toplum yararına kullanarak mümkün olan en kısa sürede deprem bölgesindeki yaşam alanlarımızın yeniden inşası için bilgi üretmekten yana faaliyetlerimizi kararlılıkla sürdüreceğimizi kamuoyuna beyan eder ilgili tüm meslek insanlarını da benzer bir duruşa davet ederiz. (Sami Gökçe)