Thomas Mann savaşın, barışın sorunlarından korkakça bir kaçış olduğunu öne sürer. Agatha Christie, “Savaş hiçbir sorunu çözmez. Savaşı kazanmak da, savaşı kaybetmek kadar korkunçtur” der. Aldous Huxley’e göre savaşın asıl saçma ve korkunç yanı, aralarında hiçbir kişisel sorun bulunmayan insanların birbirlerini soğukkanlılıkla öldürmek üzere eğitilmelerini gerektirmesidir.
Sevmeden hayat anlaşılmaz diyen Gorki ise bu konuda şunları söylemiştir:
“Yaşamın yasası, savaştır diyenler yok olmaya mahkûm kör ruhlardır! Nasıl ateş ateşle söndürülmezse, kötülük de bir başka kötülükle yok edilemez!”
Ariel Dorfman, bugün gezegenimizde en önemli olan şeyin sadece görüntü ve görsellik olduğunu, şiddetin ise her şeyden daha fazla satan bir görsellik haline geldiğini, oysa barışın hiçbir görselliği, seyirlik değeri olmadığını vurgular ve “Dünyanın böyle bir yer olması şart değil” der.
Ne yazık ki dünyamız böyle bir yer. Bugüne değin savaşın iyisine, barışın kötüsüne rastlanmadıysa da insanlık sürekli savaşlar içinde, savaş ve terör korkusuyla yaşamaya mahkûm edilmiş durumda.
Savaş savaşı, nefret nefreti doğuruyor; tüm gelişmeler dünyadaki silah yarışını önleyemiyor. Savaş gün geçtikçe kirli ve kanlı bir ticaret dalına dönüşüyor. Çeşitli imha silahları, uzun menzilli, nükleer başlıklı füzeler, yeni teknikli savaş uçakları, helikopterler bol miktarda üretilip dünya pazarlarına sürülüyor. Savaş tekniği, bir düğmeye basarak dünyanın her köşesindeki hedefleri yok edebilecek düzeye doğru ilerliyor. İnsanın savaşsız bir dünya özlemi hiç gerçekleşmeyeceğe benziyor.
Yannis Ritsos’un “Barış” adlı şiiri, yeryüzünü cennete çevirmeyi gerçekten olanaklı kılabilecek seçenekleri görmezden gelen, savaş kışkırtıcılarına en güzel yanıttır:
Çocuğun gördüğü düştür barış
Ananın gördüğü düştür barış.
Ağaçlar altında söylenen sevda sözleridir barış.
Akşam alacasında, gözlerinde ferah bir gülümseyişle döner ya baba
elinde yemiş dolu bir sepet;
ve serinlesin diye su, pencere önüne konmuş toprak
bir testi gibi
ter damlalarıyla alnında..
Barış budur işte.
Evrenin yüzündeki yara izleri kapandığı zaman
ağaçlar dikildiğinde top mermilerinin açtığı çukurlara
yangının eritip tükettiği yüreklerde
ilk tomurcukları belirdiği zaman umudun,
ölüler rahatça uyuyabildiğinde, kaygı duymaksızın artık,
boşa akmadığını bilerek kanlarının
barış budur işte.
Barış sıcak yemeklerden tüten kokudur akşamda
yüreği korkuyla ürpertmediğinde sokaktaki fren sesi
ve çalınan kapı arkadaşlar demek olduğunda sadece.
Barış açılan bir pencereden, ne zaman olursa olsun
gökyüzünün dolmasıdır içeriye;
gökyüzünün, tek bir yürek olan çanlarıyla
bayram günlerini çalan gözlerimizde.
Barış budur işte.
Bir tas sıcak süttür barış ve uyanan bir çocuğun
gözlerinin önde tutulan kitaptır.
Başaklar uzanıp ışık! Işık! Diye fısıldarken birbirine!
Işık taşarken ufkun yalağından.
Barış budur işte.
Kitaplık yapıldığı zaman cezaevleri
Geceleyin kapı kapı kapı dolaştığı zaman bir türkü
ve dolunay, taptaze yüzünü gösterdiği zaman bir
bulutun arkasından
cumartesi akşamı berberden pırıl pırıl çıkan
Bir işçi gibi;
Barış budur işte
Geçen her gün yitirilmiş bir gün değil de
bir kök olduğu zaman
gecede sevincin yapraklarını canlandırmaya.
Geçen her gün kazanılmış bir gün olduğu zaman
dürüst bir insanın deliksiz uykusunun ardı sıra.
Ve sonunda yeniden duyumsadığımızda
zamanın tüm köşe bucağındaki acıları kovmak için
ışıktan çizmelerini çektiği güneşin.
Barış budur işte.
Barış ışın demetleridir yaz tarlalarında,
iyilik derecesi’dir o, dizelerinde şafağın.
Herkesin kardeşim demesidir birbirine, yarın yeni
bir dünya kuracağız demesidir;
ve kurmamızdır bu dünyayı türkülerde.
Barış budur işte
Ölüm çok az yer tuttuğu gün yüreklerde,
mutluluğu gösterdiğinde güven dolu parmağı yolların,
şair ve proleter eşitlikle çekebildiği gün içlerine
büyük karanfilini alacakaranlığın…
Barış budur işte.
Barış sımsıkı kenetlenmiş elleridir insanların
sıcacık bir ekmektir o, masası üstünde dünyanın
Barış, bir annenin gülümseyişinden başka bir şey değildir.
Ve toprakta derin izler açan sabahların
tek bir sözcüktür yazdıkları: Barış.
Ve bir tren ilerler geleceğe doğru
kayarak benim dizelerimin rayları üzerinden
buğdayla ve güllerle yüklü bir tren.
Bu tren, barıştır işte.
Kardeşler, barış içinde ancak
derin derin soluk alır evren.
Tüm evren, taşıyarak tüm düşlerini.
Kardeşler, uzatın ellerinizi.
Barış budur işte.
(Türkçesi: Ataol Behramoğlu)
Orhan Tüleylioğlu
YORUMLAR