Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Antakya’da Kültür-Sanat

Hazırlayan: (Mehmet Karasu) Antakya

Hazırlayan: (Mehmet Karasu)

Antakya Kitaplığı
Ezgili Yürek/Ruhi Su 
“Ruhi Su, söylediği türkülerdeki siyasi vurgular yüzünden aleyhinde kampanyalar başlatılan ve işini kaybeden sanatçı, türküleri derleyip, yeniden yorumlama işine kendi başına devam etti. 1975’te Dostlar Korosu’nu kurdu. 1978’den sonra ürettiği kasetlerle halk müziğinin, yaygınlaşmasına büyük katkıda bulundu.
Ruhi Su, 12 Eylül yönetiminin engellemeleri yüzünden yurtdışında tedavi şansı bulamadı ve 20 Eylül 1985’te öldü. Mezarı İstanbul Zincirlikuyu’dadır. Ruhi Su’nun cenaze törenine binlerce kişi katıldı ve cenaze 12 Eylül döneminin ilk büyük kitle gösterisi haline dönüştü. Cenazede gözaltına alınan 163 kişi İstanbul siyasi şubede 15 gün süreyle gözaltında tutuldu.
Alevi Deyişlerini okudu, Yunus Emre’nin, Karacaoğlan’ın, Pir Sultan’ın, Hatayi’nin ve diğer ozanların deyişlerini yorumladı. Nazım Hikmet’in şiirlerini ilk besteleyenlerdendir. 1954’te hapisteyken söylediği Mahsusmahal adlı türküsüyle ünlendi.”
Ruhi Su, ölümüne kadar 16 tane 45’lik plak, 11 uzunçalar çıkardı. Ölümünden sonra kurulan Ruhi Su Kültür ve Sanat Vakfı aracılığıyla eşi Sıdıka Su (ölümü-18 Ekim 2006) ve oğlu Ilgın Su özel arşivlerdeki ses kayıtlarından yararlanarak plak, kaset ve CD üretimini sürdürdüler. Vakfın merkezi Beyoğlu, İstanbul’da. (EÜ)”Sanatçı da, tıpkı bir çiftçi, bir demirci gibi işini anlatabilmelidir. Hem diliyle, hem de hüneriyle. Bir başka deyişle, kendi toplumu içinde sanatıyla ekmek yiyebilmelidir. Ezgili Yürek usta sanatçının yazılarından oluşuyor. “Beni bu halk anlamaz,’ demek, en azından, boş bir kendini beğenmişliktir. Halkın sanatta anlamadığı bir yer bulunabilir, sanatçı bunu umursamazlık edemez. Çünkü tüketicisi olmayan bir üretim yaşamaz. Hani hükümet zoruyla da yaşamaz demek istiyorum. Elli yıllık değil, yüz elli yıllık deney var önümüzde. Bazı sanat kurumlarının gittikçe yozlaşması, kuruyup gitmesi bundandır. Halktan kopuk hiçbir işten, hiçbir insandan hayır gelmez.” (1974) (Tanıtım yazısı)

KONUK YAZAR

EVRENİN GİZEMLİ KORUNAĞI ANTAKYA
Murad DEMİRKOL

“Yüreği mühürlü gözlerini
Bitmez tükenmez döl bereketini
Akdeniz’in çıplak güneşini
Eksiksiz bırakıyorum anaç toprağına
Tanığım ol Antakya’
Sabahattin Yalkın “Tanığım ol Antakya” isimli şiirinin sonunda böyle seslenir âşık olduğu kente… Bu sesleniş, yeryüzünde önemi kavranmış kadim şehirlerin kökenine inen çığlıklara benzer bir bakıma…
İnsanlar mı şehri, şehir mi insanları yaratır diye sormadan edemiyor insan?
Bu sorunun cevabı ne olursa olsun, insanın aksine, ölmeye yakın yeniden yeşeren bir ağaca benziyor Antakya… İnsanların ona olan ilgisini karşılıksız bırakmayan bir çekiciliğe sahip. Mekân olmanın çok ötesinde, konuk ettiği insanların yaşamını yönlendiren, kişilik kazandıran mitolojik bir gizem barındırıyor topraklarında… Bu gibi şehirler, inanç, kültür, sanat, edebiyat, medeniyet gibi insanlık kültürünün beslenmesine ev sahipliği yapmak üzere kurulur sanki… Böylelikle tarihe tanıklık ederken, çoğu kez insan geçmişinin zikzaklarına dayanır. Onun gibi anlaşılmayı bekler bir bakıma… Popüler kültürün bir reklam aracı olarak kullandığı hoşgörü sözcüğünün çok ötesinde, mitolojik barış kültürüyle sarmalar toprağı…
Yeni bir kent kurmak isteyen Seleucus, Zeus’tan kendisine yol göstermesini isterken bu kentin gizemini sayıklamaya henüz başlamıştı belki… Zeus’a adanan kurbandan koparılan bir parça et, heybetli bir kartalın ağzında Silpius Dağı’nın eteği ile Orontes’in arasına bırakılırken, Seleucus’un aldığı bu işaret, yüzünü göğe dönen insanların ortaklaştığı bir şehrin ışıklarına konuyordu…
Asi Nehri’nin yatağını bir ejderha tırnaklarıyla mı açtı sahi?
Titus Tüneli’ni adımlayan bir tarih, Mozaiklerin üzerinden kime ulaşmaya çalışır?
Cehennem Kayıkçısı Kharon bir dağın tepesinden şehre yarım bakış sunarken, Tapınak Şövalyeleri o ara neyi konuşurdu acaba?
Bir Antakya evinin avlusunda kurulan çilingir sofrasında her dilden söylenen şarkılar hangi mesajla ulaşırdı insana?
Bir şehrin mitosu insanların yaşama olan bağlılıklarını denetler durmadan… Seçimin tesadüflere bırakılmayacağını fısıldayan bir denetim… Sunmak istediği büyünün yarattığı etkiyi takip eder bir bakıma…
Çünkü bir kara parçasını şehir yapan şey, yükselen binalar ve uğuldayan insanların karmaşasından ibaret değildir… Geçmişin ensenizde hissedilen nefesi sizinle var olmadıkça, acısından, mutluluğundan ders çıkaramadığınız yapay kentler büyütmekten öteye gidemezsiniz… Oysa Antakya’nın dar sokakları, bu yapaylığa müsaade etmez… Toprağa döşenen gelişigüzel taşlarla ulaşır feryadınıza… Dolayısıyla insana ait olma, sorumluluk gibi duygularla seslenir… Yaşanan birçok olumsuz etkiye karşı, üzerinde kaynaşan toplulukla bağlarını koparmaz… İnşa ettiği mitolojik doku, gülümseyen bir ivmeyle konar kulaklara… Arzuladığı şehrin mavisiyle, farklı insanların yaşamayı kabullendiği kendine özgü bir mitos yaratır…
M.Ö 5000-4000 yıllarına dayanmış bir geçmiş, Hititler’le başlayıp, Asur, Babil, Pers, Makedon, Roma, Grek, Bizans, Arap, Haçlı ve Osmanlı’ya ev sahipliyi yaparken, onların hırslarına kapılmadan onları dönüştürüp kaynaştırabilen bir kent… Asi’nin hırçın görünümünü esnetmek isteyen yumuşak bir doku… Aynı dilden konuşabilen değişik renkleri harmanlayıp, gülümseten şehir… Tarihsel, siyasal, ekonomik ve coğrafi etkileri nedeniyle farklı dil, kültür ve mezheplerin ortaklaştığı yaşam… Birçok din, mezhep ve mezheplere ait alt guruplar…
Belki bunların çok üstünde yaşayan, büyülü bir çatıya seslenir Antakya…

HAFTANIN ŞİİRİ

EKİN İDİM OLDUM HARMAN
Ruhi SU

Düşürdün aşkın narına
Karıştırdın küle beni
Atın yolun kenarına
Yar geçtikçe göre beni

Kırda meleşir kuzular
Derdim çok yarem sızılar
Gönül sevdiğin arzular
Götürsünler yare beni

Ecel gelir Hak’tan ferman
Can çekilir kalmaz derman
Ekin idim oldum harman
Savursunlar yele beni

Ali Rıza’m sızlar yara
Gülistandım döndüm hara
Çekiverin Zülfikar’a
Kılsın pare pare beni

KISA SANAT HABERLERİ

Ruhi Su Şiir Ödülü, Başat’ın ‘Külde Kor İzleri’ kitabına
Cevat Çapan başkanlığında, Ahmet Telli, Latife Tekin, Hüseyin Ferhad, Asuman Susam, Haydar Ergülen ve Mehmet Gözen’den oluşan Ruhi Su Şiir Ödülü Seçici Kurulu, 2016-2017 yıllarında ilk kez yayımlanan şiir kitaplarının, şairinin veya yayıncısının herhangi bir başvurusu olmaksızın, tamamının doğal aday kabul edildiği bir değerlendirme sonucunda; “şiirin dilini ve yapısını, insanlık tarihinin köklerinden itibaren yoklayıp, tarihsel ve mekânsal bir toplamdan süzerek kurduğu bir şiir dili ile yazması; şiirini, dünyanın tüm sömürülen ve ezilenlerinin özgürleşeceği kardeşçe bir varoluş coşkusuna adaması; kalemini, yarım yüzyıldır, her türlü zulme ve tahakküme karşı direnci yeniden üretmek için kullanması ve bu tutumunu hep şiir estetiğinin içinde kalarak, direnme estetiğinin zenginleşmesine katılarak sürdürmesi” nedeniyle Ruhi Su Şiir Ödülünü bu sene, İsmail Mert Başat’ın ‘Külde Kor İzleri’ kitabına değer gördü. Ruhi Su Şiir Ödülü, İsmail Mert Başat’a, 21 Ekim 2017, Cumartesi günü 14.00- 18.30 saatleri arasında Bakırköy, Leyla Gencer Opera ve Sanat Merkezi’nde düzenlenecek olan Ruhi Su Şiir Ödülü ve Anma Etkinliği 2017’de sunulacak.
Ruhi Su Şiir Ödülü, Ruhi Su’nun kültür mirasını yeni insanlara ulaştırmak, sanatını yaşatmak amacıyla ilk kez 2016 yılında Asuman Susam’ın “Kemik İnadı” kitabına verilmişti.

Ruhi Su, 105’inci yaşında anılacak
Türk müziğinin en büyük seslerinden birisi olan Ruhi Su, doğumunun 105’inci yılında Bakırköy Belediyesi ve Ruhi Su Kültür ve Sanat Derneği (RSKD) tarafından düzenlenen ‘2.Ruhi Su Şiir Ödülü’nde anılacak.
Türk müziğinin duayen isimlerinden Ruhi Su için düzenlenecek olan etkinlik, 21 Ekim Cumartesi günü saat 14.00’de Bakırköy Belediyesi Leyla Gencer Opera ve Sanat Merkezi’nde yapılacak.
Etkinlikte Ruhi Su Dostla Korosu da konser verecek. ‘Ruhi Su Şiir Ödülü’ Seçici Kurul Başkanı Cevat Çapan’ın açılış konuşmasıyla başlayacak ücretsiz etkinlikte sempozyumlar da yapılacak. ‘Asuman Susam Şiiri’ üzerine yapılacak birinci oturuma Mahmut Tanyürek, Zeynep Direk, Enis Rıza Sakızlı, Hayri K. Yetik ve Şükran Yücel konuşmacı olarak katılacak. ‘Ruhi Su Sesi ve İzi’ konulu ikinci oturumda da Asuman Susam, Rahmi Saltuk, Metin Turan, Alper Meral ve Sezai Sarıoğlu konuşacaklar.

Ölüm nedeni 44 yıl sonra yalanlandı
Dünyaca ünlü şair Pablo Neruda’nın kanser nedeniyle ölmediği uzmanlarca açıklandı.
1973 yılında Şili’de sosyalist Salvador Allende’nin iktidarını faşist bir darbeyle deviren diktatör Pinochet’in darbesinden 12 gün sonra ölen ve resmi ölüm şeklinin “prostat kanserinden” olduğu açıklanan dünyaca ünlü şair Pablo Neruda’nın kanser nedeniyle ölmediği uzmanlarca açıklandı.
Gazete Manifesto’nun haberine göre, Santiago’da düzenlenen basın toplantısında konuşan uluslararası adli tip uzmanlardan oluşan heyet, incelenen kalıntılarında patojenik bir bakteriye rastlandığı ve şairin ölümüne muhtemelen bu bakterinin sebep olduğu belirtildi. Uzmanların yaptığı açıklamada, bundan sonraki süreçte söz konusu patojenik bakteriyi tanımlamaya çalışacaklarını ifade ettiler.
Pablo Neruda’nın eski şoförü Manuel Araya, şairin gizli servis tarafından zehirlendiğini açıklamıştı (Odatv.com)

Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü Berkay Ateş’in
25. yılına giren Cevdet Kudret Edebiyat Ödülleri, 2017 yılında, tiyatro dalında Berkay Ateş’in “Hakikat, Elbet Bir Gün” adlı oyununa verildi.
Seçkin Selvi, Dikmen Gürün, Merih Tangün, Kerem Karaboğa ve Yiğit Sertdemir’den oluşan Cevdet Kudret Tiyatro Ödülü Seçici Kurul üyeleri, Berkay Ateş’in Hakikat, Elbet Bir Gün adlı oyununu, “Artık sıradanlaşmış gerçekleri sıra dışı bir gerçekçilikle ve sanatsal bir biçemde sunduğu” gerekçesiyle oybirliği ile ödüle değer buldu.
Ödül töreni, 11 Kasım 2017 Cumartesi günü saat 17.00’de TÜ- YAP Kitap Fuarı, Karadeniz Salonu’nda yapılacak. Melek Dener tarafından sunulacak tören sonrasında “Ödüller Ne İşe Yarar?” konulu bir panel gerçekleştirilecek. Handan İnci yönetimindeki panele Doğan Hızlan, Cevat Çapan, Seçkin Selvi, Nursel Duruel ve Semih Gümüş katılacak.

VEDAT GÜNYOL DENEME ÖDÜLÜ’NE BAŞVURU İÇİN SON TARİH 30 KASIM
Değerli yazar ve deneme ustası Vedat Günyol adına geçen sene ilk defa düzenlenen Vedat Günyol Deneme Ödülü, bu yıl ikinci kez düzenleniyor.
2017 yılı ödülüne adaylık başvuruları 1 Temmuz’da başladı. 30 Kasım’da sona erecek olan başvuru süresi içinde, aday olmak için, deneme yazarları son iki yıl içinde yayımlanmış basılı kitaplarıyla veya basılmamış ise en az 30 sayfalık spiral bir dosya ile başvurabilecekler.
Cemal Süreya’nın deyişiyle “Yazarların Cumhurbaşkanı”, denemeci, yayıncı, öğretmen Vedat Günyol’u gelecek kuşaklara tanıtmak ve deneme alanında eser veren yazarları desteklemek üzere düzenlenen ödül, Kartal Belediyesi’nin öncülüğünde, Türkiye Yazarlar Sendikası, Kırmızı Kedi Yayınevi ve İstanbul Atatürk Lisesi Mezunları Vakfı’nın oluşturduğu grup tarafından veriliyor. Para ödülü ve plaket 4 Mart 2018 Pazar günü yapılacak törenle sahibine teslim edilecek.
Ödül değerlendirmesini yapacak olan Seçici Kurul şu isimlerden oluşuyor: Celal Ülgen, Cengiz Bektaş, Gökhan Yüksel, Haluk Hepkon, Rengin Cemiloğlu, Tahir Şilkan ve Uğur Kökden.
2016 yılında 1. Vedat Günyol Deneme Ödülü, “Anadolu’nun Umudu: Aydınlık” isimli yayımlanmamış eseri ile Öner Yağcı’ya verilmişti. Ödül yönetmeliği gereği, destekçi kuruluş Kırmızı Kedi Yayınevi, kazanan eserin basımını üstlendi ve Temmuz ayı içinde kitabı yayımladı.
Ödül yönetmeliği ile başvuru adresi Vedat Günyol’a adanmış internet sitesinde görülebilir:

BİR PORTRE
İSMAİL MERT BAŞAT
Şair ve yazar İsmail Mert Başat 1945’de İstanbul’da doğdu. İlk yazısı Mayıs 1960’da yayımlandı. Oyuncu, yazar ve yönetmen kimliğiyle tiyatro ile de ilgilendi. Şiirleri, öyküleri, denemeleri ve politik yazılarıyla, başta Türkiye Yazıları olmak üzere pek çok dergi ve gazetede yer aldı. İsmail Mert Başat, 2014 Antalya Altın Portakal Şiir Ödülü etkinliğinin Onur Konuğu olmuştu.
Şiirlerini, Vira! (1984) ve Geyik ve Yolcu (1997); öykülerini Kanatlarını Yitirmiş Uçan atın Tutkusu (1991) ve Düşüş (2011) kitaplarında toplayan İsmail Mert Başat’ın, denemeleri Kendime, Sana, Toprağa ve Gökboşluğa (1999), İtiraz Yazıları (2002), Buyruk ve İtaat (2005) ve Gökyüzünden Başka Sınır Yok (2008) kitaplarında yer alıyor.
İsmail Mert Başat’ın yazdığı Sarhoş Orman, 1966’da Ankara’da sahnelendi. (EVRENSEL)

GENÇ EDEBİYAT
SEN BENİM
Kimsesiz bir sokağım
Hep sen olursun çıkmazım
Beklemezsen kaybolacağım
Sen benim kursağımsın.

Şimdi kelimelerim,
Bir hasta kadar yorgunken;
Konuşamam.
Sen benim suskunluğumsun.

İçinde senin olduğun bu kalbim,
Bir fırtına gibi hırçın,
Kapılarımı kapattım
Sen benim yalnızlığımsın.

Sen acılarıma bu kadar benzerken,
Gizleyemem kendimi.
Ben saba bu kadar benzerken
Sen bensin
Buse Dila Sayın

NEREYE GİTMELİ
Hasan Fisso, senaryosunu Şair Ferhat Zidani’nin yazdığı, Berkan Aktepe ile Meriç Budak’ın yönettiği özgün bir Süveydiye öyküsü. Oyuncuların tümü de yerli. Birkaç günlüğüne Konak sinemalarında gösterimde olan film mutlaka izlenmeli.

OKUMA ÖNERİLERİ
1.Bütün İyiler Biraz Küskündür/Nilay Örnek/ Artemis Yayınları
2.Elia ile Yolculuk/ Zülfü Livaneli/Karakarga Yayınları
3.Muhabbet Şifadır/Cengiz Güleç- Ahmet İnam/ Nar Yayınları