Antakya’nın tarih kokan evlerine yatırım yapmayı sürdüren, girişimci İşkadını Esra Barutçu Yüksel, kimilerinin ‘yarın ne olur’ korkusuyla parasını muhafaza ettiği bugünleri yatırımlarıyla mühürlüyor.
Aslında hep tekrar edildiği gibi, hatta üzerine basa basa söylendiği gibi… Kendimizi bir kenara bırakıp, bize ait olmayan yaşamları tıpkı bir elbise gibi üzerimize geçiriyoruz. Böyle olunca da, kendimize dar ya da bol geliyoruz. Bize ait olmayan onca şey mi? Üzerimize oturmuyor ve bize de hayatımız boyu sıkıntı veriyor. Üzerimize tam oturmasa da, çekiştire çekiştire giydiğimiz bu daracık elbiseleri üzerimizden de ruhumuzdan da çıkarmaya çekiniyoruz. Belki bu yüzden, çoğu insan, yaşam serüvenini hiçbir zaman üzerine tam olarak oturmayan bu elbiselerle tamamlıyor. Peki, diğerleri mi? Hayallerini takip ediyor ve rengârenk elbiselerle yaşamın ritminde dans ediyor. Çünkü istediğinin peşinde koşuyor. Cesaret ediyor ve o ilk adımına her nefesinde sahip çıkıyor. O koşanlardan biriyleydik hafta sonu. Doğup büyüdüğü kente olan inancını yatırımlarla omuzlayan biriyle… Kız kardeşleri Dilay Barutçu Dolar ve Berfu Barutçu Bolat ile el ele verip iş hayatında ‘kadın başarısına’ imza atan cesur bir girişimciyle… Esra Barutçu Yüksel ile… Bugün mü? Ayakta durmanın telaşında neredeyse çökmüş eski bir Antakya evini hayata döndürdüğü Barudi Cafe Bar projesi ile başladığı yatırımların son durağındayız. Bir butik otelde… Adı ‘Kavinn’ olan, düne ekli taş ve ahşabın Antakya’sında yeni bir adreste. Sohbetimiz mi? Keyifliydi… Merak ettiğimiz cevaplar için başlayalım mı sorularımıza?
Tarihi evleri turizm sektörüne kazandıran girişimci bir yapınız var, ki Barudi ile bunun startını da verdiniz. Şimdi de bir butik otel ve yine eski bir Antakya evi… Peki, bu ikinci girişimin hikâyesi nedir?
Burası, ilk başlangıçta metruk bir haldeydi. Ama inanır mısınız, o metruk hali içinde adımlarken bile şu anki durumu gözlerimde canlanmıştı. İşte o an bir şeyler yapmak istedim. Burasıyla ilgili bir şeyler yapmak ve gözlerimde canlanan o şeyi hayata geçirmek istedim. Kimi ‘Barudi’nin devamı olabilir’ dedi. Akla ‘ev’ olarak kullanma fikri dahi geldi ya da restoran olarak işletme… Ama en sonunda kararımız, bir butik otel yapma yönünde oldu.
Dünü anlatan Antakya’ya olan bu bağlılığınız nereden geliyor peki?
Antakya’yı seviyoruz. Aslında biz Antakyalılar bu şehri çok seviyoruz. Kendi adıma şunu çok açık bir yüreklilikle ifade edeyim ki, Antakya’nın bu dünü barındıran kısmından diğer kısmına geçerken, sanki başka bir şehre geçiyormuşum gibi hissediyorum. Aslında bu kente bağlılığımızın nedeni oldukça basit… Burada doğduk. Burada büyüdük. Bir insan anne-babasını nasıl olup da terk edemezse, bu şehir de o kadar anlamlı ve o kadar özel bir parça bizim için. O yüzden vazgeçemiyoruz. Vazgeçmek istemiyoruz. Şu an burada olma sebebimiz de bu…
Hep farklı isimlerle ilerliyoruz. İlk yatırımınızın adı ‘Barudi’ oldu ve şimdi ki isim, ‘Kavinn’… Anlamı nedir?
Aslında Barudi’de de isim konusunda oldukça uzun bir zaman harcadık, ki çok fazla düşündük. Süreç burası için de farklı olmadı. Galiba, bu isim içerdiği anlamıyla da hepimize sıcak geldi, samimi geldi. Kavinn, ‘güçlü kız çocuğu’ demek. Gücü temsil ediyor.
Sanki biraz sizi anlatıyor gibi… Öyle mi?
Ukalalık olmazsa, ‘biraz’ diyelim. Aslında sadece kendime dair bir şeyler değildi bu… Aileye dair bir şeyler de vardı. Kavinn, temsil ettiği gücü ile Ailemi de temsil ediyordu. O yüzden bu isimde karar kıldık.
Yabancı turistin neredeyse kalmadığı, GAP turlarının sonlandığı bir süreçte sizlerin müşteri kitlesi kimler olacak?
Buradaki kitlemiz Barudi ile benzerlikler taşıyacak. Akademisyenler, tarihe ve kültüre merakı olanlar. Bir bakıma, tarihi solumak, hatta onunla iç içe yaşamak isteyenler. Bizler, Kavinn ile bu kitleyi misafir etmeyi hedefliyoruz. Çünkü burada keyif alacağınız çok şey var. Mesela, günün her hangi bir saatinde odanızdan çıkıp taş avluda kahvenizi ya da çayınızı yudumlayabilirsiniz. Sabah kahvaltınızı, bu taş ve ahşap yapının dünü anlatan gülümseyen konukseverliğinde yapabilirsiniz. Burayı büyük bir ev gibi düşünün ve kalabalık bir aile… Böylesi sıcak bir ortamda, müze dahil her yere yakın böylesi merkezi bir noktada konaklamak istemez misiniz?
Suriye’deki iç savaş, sürüp giden politik gerginlikler, erken seçim tartışmaları ve daha birçok şey… Yatırım yapmama adına elde bu kadar done varken, sizi yatırım yapmaya iten şey ne?
En başta, içinde yaşadığınız bu şehre inanıyorsunuz. Tabi kendinize de… Ama şöyle de bir gerçek var! Eğer buradan kaçmayı ve başka yerlere gitmeyi hedefliyorsanız, haklısınız, parayı tutma ve bir köşede biriktirme ihtiyacınız olur. Ama bizlerin böyle bir hedefi asla olmadı. Böyle bir beklentisi de, planı da… Allah korusun ama, savaş dahi çıksa buradayız. Buradayız ve hiçbir yere gitmiyoruz. Yatırım yaparken belki çok ticari manada düşünmediğim için bunları yaşıyorum. O anlamda, zamanımı da dolu dolu geçirmek istiyorum. Ve o zamana da bu kenti sığdırmaya çalışıyorum. Ticari anlamda, babam, rahmetli Mustafa Taha Barutçu çok iyi bir isme sahipti. Onun çocukları olarak, onun bize emanet ettiği bu ismi bugün başarıyla sürdürmek de açıkçası çok keyifli.
Eski evleri bugüne kazandıran başarılı restorasyonlar olsa da ya da yatırımlarla bugüne kazandırılanlar, geride çok fazla sahipsiz tarihi ev var ve durumları da oldukça kötü… Sizce, eski Antakya, resmi anlamda gereken ilgiyi görüyor mu?
Sanırım görmeye çalışıyor. Ama yine de gerekeni alamıyor. Tabi bu alamama sebepleri arasında, ülkenin ve bölgenin içinde olduğu şartları yadsımamak gerekiyor. Ama hepsinden öte, bahse konu evlerin içinde yaşayan insanlara baktığınız zaman, çoğunluğu maddi anlamda durumu gerçekten de olmayan insanlar. Bu evlere hakkıyla bakabilecek halde olmayan insanlar. Onlar da çaresizler. Bu evleri ya elden çıkaracaklar ya da yaptıracaklar. Ama elden çıkartmayı düşünenler de bu evler için inanılmaz fiyatlar talep ediyorlar. Talep edilen paralar bu kadar astronomik bir hale gelince de, yatırım yapmak isteyenler haklı olarak bir adım geride durmayı ve beklemeyi tercih ediyor. Satın alma süreci bu yüzden düne göre daha yavaş ilerliyor. Bu da ne yazık ki, var olan evlerin parça parça eksilmesine neden oluyor. Ama gönül arzu ederdi ki, bu aşamada belediyeler devreye girsin ve batı Antakya’da istimlak edilecek alanlarda yükselecek TOKİ konutlarından bu insanlara evler verilsin. Ardından da bu bölge, burayı hakkıyla restore edebilecek insanlara teslim edilsin. Böyle bir çalışma ileriki zamanlarda yapılabilir.
Tekrar içinde olduğumuz yapıya dönelim mi? Duvarlarda ve dekorasyonda hayli ilginç parçalar görüyorum. Eski mobilyalar, otantik parçalar, aynalar ve aksesuarlar… Bir iç mimar kullandınız mı?
Hayır, bir iç mimar kullanmadık. Aslında ben ve kardeşlerim, Dilay Barutçu Dolar ve Berfu Barutçu Bolat, buranın birer iç mimarı gibi çalıştık diyebilirim. Aslında buradaki her bir parça farklı bir yerden geldi ya da zaman içinde biriktirdiğiniz şeylerdi, hatta tesadüflerle görüldüler ve satın alındılar. Ama burada hepsi bir bütünü oluşturdular. Mesela eski dolap kapakları… Artık kullanılamaz haldeydiler. Çivi tutmaz haldeydiler. Ama yine de atmaya kıyamıyorsunuz. Ne mi yaptık? Şimdi onlar duvarda birer aksesuar olarak varlar. Hatta bazılarını sehpa yaptım diyebilirim. Biraz daha geriye gidersem eğer… Çeyiz zamanımdan kalan örtülerim şu an Kavinn’de masalara örtü oldu. En ilginç parçalardan biri, mutfak bölümünde olan bir avize. İstanbul’da, Üsküdar’da yürürken bir arabacıda görüp aldığım bir parça bu. Pazarlıkla 20’den 10 TL’ye kadar düşürdüğüm pirinç başlığı olan bir avize. Diğer bazı avizeler ise Annem’den bana yadigar kalanlar. Onları da kullanıyorum. Bir bakıma, başka başka yaşamları yaşamış düne ait eşyalar, burada yeni yaşamlar için bir araya geldiler. Bu birliktelik, güzel de bir enerji de ortaya çıkartıyor diye düşünüyorum. Çünkü bu parçaların çoğu hep sevdiğim, bildiğim insanlardan bana geldi. Benim hayatımda çok güzel izler bırakmış insanlardan geldi.
Peki, iş dünyasında ‘kadın patron’ olmak zor mu?
Hayır, değil… Antakya’da, erkekler dünyasında kadın olmak çok da zor değil. Ya da ben bunun zorluğunu çok görmedim. Çünkü çok küçük yaşlardan beridir iş yaşamı içerisindeyim. Eğer sorduğunuz soru ‘patron olmakla’ ilgiliyse, ben hiç ‘patron’ olamadım açıkçası. Aslına bakarsanız, ailemize ait hiçbir işletmede öyle sandığınız gibi bir ‘patron-çalışan’ ilişkisi yaşanmıyor. Hatta onlara danışmadan bir şeylerin kararını almıyorum. Karar vermiş olsam bile, illa ki fikirlerine danışıyorum. Aldığım karar konusunda bir olumsuzluk varsa da, onlardan, beni bu konuda ikna etmelerini istiyorum. Buna da açığım. Net olan bir şey var ki, bizler, hepimiz, kocaman bir aileyiz. Kararları da bu aile içerisinde ortaklaşa alıyoruz. Birbirimize danışarak alıyoruz. Başarı ve uyum da buradan geliyor diye düşünüyorum.
Son olarak… Antakya’ya yatırım yapan, yapmaya da devam eden biri olarak, dışarıdan bu kente biraz endişe ve biraz da korkuyla bakanlara, gelip görmeleri-gezmeleri ya da yatırım yapmaları noktasında tavsiyeniz ne olur?
Gezmek için farklı lokasyonlar arayanlara ve ararken de ‘güvenlik’ kaygısı duyanlara şunu açık yüreklilikle söylemek isterim ki… İstanbul’da ne kadar güvendelerse, burada da o kadar güvendeler. Hatta diyebilirim ki, burası İstanbul’dan çok daha güvenli bir yer. Yatırım yapmak isteyenlere ya da bunun planlaması içinde düşünenlere de şu tavsiyem olabilir… Tarih içinde bu tür dönemler hep yaşanmıştır. Ben inanıyorum ki, bu dönem de gelip geçecek. Sorunlar noktalanacak ve her şey bir şekilde yoluna girecek. Tamer Yazar