Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muhsin Boz

ÇANTAZEDE KIZ

6 Şubat depreminin üzerinden 21 ay geçti. Depremden beş gün sonra terk ettiğim memleketim Antakya’ya, bu yılın (2024) Kasım ayı başlarında yeniden gittim. 12. veya 13.gidişim. Her gidişin acısı ve ağrısı, öncekilerden biraz daha farklı. İkamet ettiğim köy evinden merkeze gitmek için üç seçeneğim var. BÇ köyünden geçen yolu kullanıyorum daha çok. Dar ve virajlı bir yol olmasına rağmen bu güzergâhı kullanmamın nedeni, nispeten daha sakin olması.

Ulaşımın zor olması nedeniyle otostop çeken insan sayısı fazla. Çoğu zaman arabada yakınlarım veya eşya olduğundan otostoplara yeterli cevap veremedim. Antakya’daki işlerim gereği, hafta içinde üç gün üst üste, saat 07.30 sularında yola çıkmalıydım. İlk gün yolcu alamadım. İkinci gün hazırlandım. Yan koltuk ve arka koltuk üzerindeki tüm eşyaları bagaja yerleştirdim. Çıktım yola. Söz ettiğim köyden geçerken, saat 07.45 sularında 18 – 22 yaşlarında bir kız el etti arabaya; durdum. Çekinerek arka kapıyı açıp bindi. Nereye gideceğini, sordum. Cevapladı. Yolumun üzerinde bir yerdi. Sesi titrek ve zayıftı. Belli ki korkmuştu. Korkularını yenmesi için, “Babaannem de sizin köylünüz,” dedim ki, gerçekten öyleydi. Yarım ağız bir cevap verdi anlamadığım. İçimden, “İnşallah başka bir yolcu alırım da korkularını yener,” diye geçirdim. Çok geçmeden 12 yaşlarında bir çocuk el etti bu defa. Böylece ikinci yolcu arabamda, yan koltukta. Kızla aynı yerde inecek. Bu güzel. Çocuğa, “Okula mı gidiyorsun?” diye sordum. Cevabı, “Evet,” diye beklerken, “Hayır. İşe! Ben haftanın bir günü okula giderim, dört günü çalışırım,” deyince, ister istemez güldüm: “Bu nasıl bir okulmuş, böyle?!” Çocuk da güldü sorulana cevap vermeden. Kızda en ufak bir tepki yok. Neyse ki inecekleri yere geldim; kız için de, benim için de işkence bitti nihayet.

Bitti mi?

İndikleri kavşakta trafik ışıkları vardı ve kırmızı henüz yanmıştı. Önümde çok geniş bir görüş alanı vardı. İki yolcumun gittikleri yönler, görüş alanımın içinde. Tahminen 30 saniye ışıkta durdum. Kız, birkaç işyerinin olduğu bir yere vardı. İşyerlerinin önünde bulunan iki-üç kıza / kadına selam verdikten sonra sohbete başladı. Yeşil yandı ve ben yoluma devam ettim.

Şehir merkezindeki işlerimi hallettim; saat 16.30 sularında geri dönme hazırlıkları. Arabamın arka kapısını açtım. Eyvah, eyvah! Bir kız / kadın çantası! Dönüş yolu, sabahki yol. 15 dakika sonra, kızın sabah selamlaştığı yere, arabayı çektim. Çanta bagajda. İlk işyerindeki kişiye / erkeye sordum: “BÇ köylüsü genç bir kız arıyorum ama adını bilmiyorum.”, “Yan işyerinde,” dedi. Yandaki işyerinin önündeyim. 35-40 yaşlarında iki kadın ve 15-16 yaşlarında bir kız. Kız, “Benim,” dedi. “İyi ama aradığım BÇ köylüsü kız, siz değilsiniz,” dedim. “E, o zaman arkadaşımdır,” deyip, kavşağın ve yolun çapraz karşısını gösterdi: “Oralarda, başka bir yerde çalışıyor ama şimdi orda değil. Çantasını kaybetti ve sabahtan beri ağladığı için eve gönderdiler,” , “Çantasını getirmiştim. Benim arabada unuttu,” deyince, kızın yüzüne bir ışıltı, bir aydınlık ve parlaklık indi. “Çantayı sizden alıp ona teslim ederim.”, “İyi ama önce onunla konuşup, çantayı size teslim ettiğime dair bilgi vermem gerek.” , “Faturayı ödeyemediği için hattı kapalı. Ben de şu an ulaşamam,” deyip, cep telefonundan aradı ama nafile. Kıza inandım. Kendi telefon numaramı verdim. Çantasını kaybeden kızın telefon numarasını ve çantayı teslim alan kızın numarasını kaydettim. Teslim edip ayrıldım.

İki gün bekledim belki de aranırım, diye. I, ıh! Çantazede kızın numarasını tuşladım. Hat kapalı. Arkadaşını aradım ve sordum: “Teslim ettiniz mi çantayı?” , “Evet,” dedi taşkın bir sevinçle. “Ama ne siz aradınız ne arkadaşınız.”, “Doğru, haklısınız. O arayamaz, çünkü hattı hâlâ kapalı. Benim telefonumdan siz aratırım,” deyip kapattı. İki- üç saat sonra arandım ve çantazede kızın sesini nihayet yeniden duydum. Defalarca teşekkür etti.

Görevimi yerine getirmiş olmanın mutluluğuyla ister istemez şunu düşündüm: Depremde ölmeyip güya yaşayanlarda, 21 ay geçmesine rağmen sarsıntı; hem bedenlerde hem de ruhlarda aynı hızla devam ediyor. Uzun bir süre de devam edeceğe benziyor.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SON HABERLER