¨Büyük Millet Meclisi’nin toplanmasını ve açılmasını sağlamaya çalıştığımız günlerde, bizi en çok uğraştıran; Düzce, Hendek, Gerede gibi Bolu bölgesindeki yerlerden başlayıp Nallıhan, Beypazarı üzerinden Ankara’ya yaklaşacak gibi görünen gericilik ve isyan hareketleri olmuştur… Bunun için Meclis’in açılmasında acele ediyordum. Nihayet gelebilmiş olan milletvekilleriyle yetinerek Meclis’in, Nisan’ın 23’ünde Cuma günü açılmasına karar verdik.¨(1) diyordu Mustafa Kemal. Yani, tüm yetkileri elinde toplayacağına, isyan hareketlerine rağmen Meclis’in açılması için çabalıyordu.
Temsilciler Kurulu Başkanı olarak, 21 Nisan 1920’de askeri ve sivil makamlara gönderdiği telgraf: ¨Tanrı’nın yardımıyla Nisan’ın 23’üncü günü Büyük Millet Meclisi açılarak çalışmaya başlayacağından o günden sonra bütün sivil ve askeri makamların ve bütün ulusun başvuracağı en yüce kat, adı geçen Meclis olacaktır. Temsilciler Kurulu adına Mustafa Kemal.¨ (2) Yani, Mustafa Kemal Meclisi, tüm askeri ve sivil makamların bağlı olacağı en yüce kurum olarak görmektedir. Yani, padişahta, tek kişide toplanan yetkileri Meclis vasıtasıyla millete devrediyordu. Yani, kul yerine değerli birey ortaya çıkıyordu.
Meclis’in adı uzun tartışmalardan sonra, Büyük Millet Meclisi olarak tespit edildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 23 Nisan 1920 Cuma günü büyük bir törenle açıldı. Önce Hacıbayram’a gidildi, namaz kılındı, kurbanlar kesildi. Meclisin dışında ve içinde dualar okundu. Bildiğimiz dini törenlerin hepsi yapıldı. 24 Nisan 1920 günü, Mustafa Kemal Paşa yaptığı konuşmada, Büyük Millet Meclisi’nin üstünde herhangi bir güç olmadığını kesin çizgilerle belirtti.(3) Meclis açıldığında, Türkiye’de işgalci olarak 38 bin İngiliz, 59 bin Fransız, 17 bin İtalyan, 90 bin Yunan askeri, güneyde 10 bin silahlı Ermeni, kuzeyde 25 bin Pontusçu Rum vardı. Bu sayılara doğudaki Ermeni ordusu, Batı Anadolu’daki Rum, Ermeni ve Müslüman çeteleri, işgalcilerle birlikte hareket eden Kuvay-ı İnzibatiye, Anzavur kuvveti ve isyancılar dahil değildir.(4)
İstanbul Hükümeti’nin Harp Divanı, Mustafa Kemal’i ve kadrosunu idama mahkum eder. Padişah Vahidettin, idam kararlarını bekletmeden onaylar. Bununla yetinmez, Mustafa Kemal’in rütbesini yarbaylığa indirir. Sadrazam (Başbakan) Damat Ferit, milletin şeref ve namusunu korumak ve işgalcileri durdurmak için kanını döken Milli Kuvvetlere ve askerlere karşı dinsel savaş açar. Dönemin Şeyhülislamı Dürrizade Abdullah’ın verdiği fetvalar, İngiliz ve Yunan uçaklarıyla Anadolu’ya atılır, işbirlikçi gazetelerde yayımlanır; Rumlar, Ermeniler, Hürriyet ve İtilaf Partisi tarafından dağıtılır. Fetvaların özeti şöyledir: ¨Padişahın izni olmadan işgalcilere karşı duranları, asker ve para toplayanları tek tek ve ya topluca öldürmek, din gereği ve görevidir! Milliyetçi öldürenler gazi sayılır, bu yolda ölenler şehit!¨(5)
Damat Ferit Hükümeti’nin medrese çıkışlı Adalet Bakanı Ali Rüştü Efendi, ¨Yunan ordusunun başarısı için dua edilmesini¨ ister. Trakya, Balıkesir, Bursa ve Uşak’ın Yunanlılarca işgal edilmesi üzerine de, ¨Yunan ordusunun ilerlemesi hükümetimizin programına uygundur¨ diyecek ve Yunanlıların işgal etmediği illeri, ¨kurtarılmamış iller¨ olarak tanımlayacaktır.(6) İstanbul Hükümeti, Sevr Antlaşması’nı da kabul ve imza eder.
Ve geldik 2017 Ocak ayına. Hainlikler, yorgunluklar, yokluklar içinde açılan; İstiklal Savaşı’nı yürüten bu Kahraman ve Gazi Meclis’i işlevsiz kılan kararlar, açılışından 97 yıl sonra 20 Ocak 2017’de, Cuma günü alındı. Hem de o Gazi Meclis sayesinde seçilen milletvekilleri tarafından. Hem de milliyetçi ve Atatürk’e bağlı olduklarını söyleyen milletvekillerinin desteği ile… 30-40 yıl sonra, bugünlerin tarihi yazıldığında 79 yıldır elbirliği ile öldürülemeyen Atatürk’ü mumla arayacağız. Bu karara imza atanlar daha çok arayacak. Ve o zaman, Atatürk daha da büyük Atatürk olacak. Ve fakat, Gazi ve Kahraman meclisi işlevsiz kılan kararları alanlar, acaba huzur içinde olabilecekler mi? Tarihin hangi tarafında yer alacaklar?
İstiklal Savaşı, dünyadaki en meşru, en haklı, en kutsal savaşlardan biridir. Gazi Meclis, bu kutsal savaşı işgalci emperyalistlere ve içerideki hainlere karşı zaferle sonuçlandırmıştır. Gazi Meclisle, Atatürk’le ve onun silah arkadaşlarıyla sadece gurur duyulur. Böyle bir kurucu meclise ve kurucu lidere sırtını çeviren milletler hiçbir zaman gün yüzü göremezler.
Tarih ulusların tarlasıdır. Ne ekerseniz onu biçersiniz… Atatürk ve Gazi Meclis, tarihte altın sayfalarda yerini devleşerek almaya devam ederken, onları silmeye çalışanlar Türkiye’yi de yok ettiklerinin farkına çok geç varacaklar. 23 Nisan 1920, günlerden Cuma. 97 yıl sonra, 20 Ocak 2017, günlerden Cuma… Aydınlıktan karanlığa…
(1) M. Kemal Atatürk, NUTUK, Yayına Hazırlayan: Taha Mazman, s. 418.
(2) M. Kemal Atatürk, NUTUK, Yayına Hazırlayan: Taha Mazman, 2009, s. 422.
(3) İsmet İnönü, Hatıralar, Yayına Hazırlayan: Sabahattin Selek, s. 184, 2009.
(4) İbrahim Artuç, Kurtuluş Savaşı’nın Zorlu Yılları, 1988, s.35.
(5) Sabahattin Selek, Anadolu İhtilali, 1973, s. 80-83.
(6) Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, 2005, s. 22.
Emekli Tuğgeneral Dr. Naim BABÜROĞLU
YORUMLAR