Eğitim Bir Sen: Sorular, salt 8.sınıfı kapsamalı ve merkezi sınavla öğrenci alacak okullar için “Nitelikli Okul” yerine “Seçici Okul” tanımlaması yapılmalıdır.
Eğitim İş: Liseye geçişte “Niteliksiz Sistemi” kabul etmiyoruz. Yeni sistem, eşitsizliği daha da arttıracak
Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın Pazar günü TEOG yerine getirilen yeni sistemle ilgili açıklamalarının ardından, öğretmen sendikaları da yorumlar ve değerlendirmeler yapmaya başladı. Buna göre, Hatay’da iki ayrı kulvardaki öğretmen sendikasından Eğitim Bir Sen ile Eğitim İş, yeni sistemle ilgili görüşlerini açıkladı.
Eğitim Bir Sen Hatay Şubesi adına Başkan İsmail Bayrakdar ile Eğitim İş Hatay Şube adına Başkan Suat Sadış imzalı açıklamalarda TEOG yerine getirilen yeni sistemle ilgili görüşler şöyle:
HATAY EĞİTİM BİR SEN:
“5 Kasım 2017 tarihinde, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yeni Ortaöğretime Geçiş Sistemi açıklandı. Yapılan açıklamalara göre, öğrencilerin yaklaşık yüzde 8-10’u merkezi sınavla öğrenci kabul edilen liselere, geriye kalanlar ise sınava tabi tutulmadan adreslerine dayalı olacak şekilde belirlenecek liselere yerleştirilecektir. Sınavsız yerleştirme sürecinde, ikametgâha göre eğitim bölgeleri belirlenecek, öğrenciler, bu eğitim bölgeleri içinde beş (5) okul tercih edecekler ve bu tercihleri doğrultusunda bir okula yerleştirilecekler. Her bir okulun belirli bir kapasitesi tanımlanacak ve okulların kapasitesi aşıldığı takdirde ortaokul başarısı dikkate alınarak bu eğitim bölgeleri içerisinde yerleştirme işlemi gerçekleştirilecektir. Merkezi sınavla öğrenci alacak okullar Mayıs ayı içerisinde ilan edilecek, sınav, sözel ve sayısal olarak iki ala-na ayrışacak ve toplam 60 sorudan oluşacaktır. Haziran ayının ilk haftasında yapılacak sınavın süresi 90 dakika olacak, sınavın içeriği 6, 7 ve 8. sınıf ders müfredatıyla uyumlu olacaktır. Tüm öğrencileri merkezi olarak sınava sokan ve yerleştiren bir geçiş sistemi yerine, bu yeni sistemde öğrencilerin sadece bir kısmının sınavla yerleştirilecek olması ve sınavın isteğe bağlı olması, sınav stresini azaltması yönüyle olumludur.
İkinci olarak, puan üstünlüğüne göre tüm okulların sıralanması, okullar arasındaki eşitsizliği ve hiyerarşiyi artırmakta, özellikle düşük puanlı okullara ve öğrencilere yönelik olumsuz tutumlara ve etiketlemelere neden olmaktaydı. Yeni sistemde, sınavla öğrenci alacak okullar hariç, okulların çoğunluğunun bir taban puanı olmayacağından, bu okullar arasındaki başarı sıralaması ortadan kalkacaktır. Okullar, öğrenci başarısına göre daha heterojen bir şekilde oluşacaktır. Bu ise, okullar arasındaki katı hiyerarşiyi ve başarı farkını azaltacaktır. Ayrıca, bazı okullar ve öğrenciler doğrudan başarısız olarak etkilenmekten kurtulacaktır.
Bu gelişmelere rağmen, açıklanan yeni sistemde geliştirilmesi gereken bazı hususlar vardır… Merkezi sınavla öğrenci alacak okulların belirlenmesinde, özellikle nüfus ve kentin büyüklüğü gibi nesnel kriterler mutlaka dikkate alınmalıdır. Fen Liseleri ile Sosyal Bilimler Liselerine ek olarak bazı Anadolu Liseleri, Meslek Liseleri ve İmam Hatip Liseleri de merkezi sınavla öğrenci almalıdır.
Merkezi sınav için öngörülen 60 sorunun kapsam geçerliliği düşük olacaktır. Bundan dolayı soru sayısı artırılmalıdır. Sınavın 6 ve 7. sınıfların konularını da kapsaması, halen 8. sınıfta bulunan öğrencileri okul dışı kaynaklara yönlendirme riski taşımaktadır. Dolayısıyla, merkezi sınavın kapsamı 8. sınıf konularıyla sınırlandırılmalıdır.
Sınavsız yerleşecek öğrencileri yerleştirmede katı bir merkezi yerleştirme anlayışı yerine daha esnek bir yaklaşım benimsenmelidir. Ortaöğretime yerleşme ile ilgili iş ve işlemler merkezi olarak Bakanlık tarafından değil, İl ve İlçe Millî Eğitim Müdürlükleri tarafından yürütülmelidir. Böylece, öğrenci ve ailelerin tercih ettiği okul türüne göre ikametlerine en yakın okula yerleştirilmeleri için yerel imkânların maksimize edilmesi amaçlanmalıdır. Zira hangi muhitte hangi okul türüne ne kadar talep olduğu önceden bilinmediği için, yaz başında netleştirilecek talepler doğrultusunda ve demokratik eğitim anlayışı çerçevesinde, İl ve İlçe Millî Eğitim Müdürlükleri söz konusu taleplere uygun bir arz oluşturmalıdır. Aksi hâlde, mevcut arz ile talep arasında büyük bir makas söz konusu olabilir.
Sınavsız yerleştirme işlemi yapılacak okullara katı bir kontenjan/kapasite sınırlaması konulmamalıdır. Aksi halde, öğrencinin evinin en yakınındaki okula yerleşmeme ihtimali söz konusudur. Bundan dolayı, öğrencinin evinin en yakınındaki tercih ettiği okul türüne adrese dayalı olarak yerleşmesi esas olmalıdır.
Adrese dayalı yeni sistemin bir boyutu da, il ve ilçelerdeki okul kapasitelerinin ne kadar yeterli olduğunu ortaya koyacak olmasıdır. Bugüne kadar yapılan yatırımların ne kadar isabetli ya da ne kadar çarpık olduğu ortaya çıkacak, öğrenci yoğunluğunun çok, okullaşmanın az olduğu yerlerde ikili eğitime geçme zorunluluğu veya okullaşmanın çok öğrenci yoğunluğunun az olduğu yerlerde de bazı okulların atıl kaldığı durumlar söz konusu olacaktır. İl ve ilçelerdeki okul yatırımlarının bundan sonra öğrenci yoğunluğuna göre planlanması, sistemin uzun vadede işleyişi açısından önemlidir.
Merkezi sınavla öğrenci alacak okullar için ‘Nitelikli Okul’ yerine ‘Seçici Okul’ tanımlaması yapılmalıdır.”
EĞİTİM İŞ:
“Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla, herhangi bir bilimsel çalışma ve altyapı hazırlığı olmadan bir anda kaldırılan TEOG’un yerine, 51 gün sonra, var olan eşitsizliği daha artıracak bir ‘liseye geçiş sistemi’ getirilmiştir.
Bakan’ın, müjde gibi sunduğu yeni sistem için; Eğitim Bölgesi Sınavsız Mahalli Yerleştirme Sistemi, Veli Tercihli Yeni Kayıt Sistemi, Velinin Tercihine Bağlı Serbest Kayıt Sistemi şeklinde birkaç tane isim bulmuş olsa da, bu sistem ‘Adresin Kadar Oku!’ sistemidir.
Bilindiği üzere, artık liselere geçişte sadece 600 okul için merkezi bir sınav olacağı, bunun dışında kalan tüm okullara öğrencilerin ikametgahlarına göre yerleşeceği belirtilmiştir. Her öğrencinin, adresine yakın 5 okulu tercih edeceği ve bu tercihlerden birisine yerleştirileceği açıklanmıştır.
Yani öğrencilerin yaklaşık yüzde %92’si adrese dayalı kayıt sistemi ile yerleştirilecektir. Öğrencilerin sadece yüzde 8’i, Bakan’ın tabiriyle ‘nitelikli’ okullara gidebilecektir.
Eğitim-İş olarak, açıklanan yeni sistemin birçok açığı olduğu ve kötü sonuçlar doğuracağı konusunda uyarıyoruz:
1- Bakan’ın dediğine göre; 90 dakikada, 60 sorulu bir sınav yapılacaktır. Bu sınavda çocuklara 8.sınıf temel dersleri ağırlıklı olmak üzere 6.ve 7. sınıf temel derslerinden, bütün müfredattan sorular sorulacaktır. 3 yıllık eğitimin 60 soruda ölçülmesi bilimsel olarak yanlış ve ölçme değerlendirme ilkelerine aykırıdır. Ders başına neredeyse 2 soru düşmektedir. Üstelik bu 60 sorunun hangi kıstaslara göre hangi ders ve konulardan seçileceği belli değildir.
2-Bakan’ın sınavla öğrenci alacak liseler için ‘nitelikli’ tanımını kullanması, bu okulların dışında kalan, okulların yüze 90’ının “niteliksiz” olduğunu ve çocuklarımızın bu niteliksizliğe mecbur bırakılacağını sonucunu doğurmaktadır. Nitelikli 600 okul hangi kritere göre belirlenecektir?
3-Bakan, ‘eğitim bölgeleri’ oluşturacaklarını, çocukların okullarına dair 5 tercihi bu bölgelere göre seçeceğini açıklamıştır. Bu bölgelerin hangi kriterlere göre ve ne zaman oluşturulacaktır? Kendi bölgesinde çocuğuna kontenjan da bahane edilerek sadece imam hatip lisesi gösterilen bir veli, bu Eğitim Bölgesi’ni kime şikayet edecektir?
4-Sadece 600 okulun sınavla öğrenci alacak olması, başarılı çocukların arasındaki yarışı kızıştıracak ve pedagojiye aykırı olarak onların üstündeki yükü, stresi artıracaktır.
5-Bu sistem, Kavimler Göçü gibi Öğrenci Göçü’ne yol açacak, velileri ve öğrencileri ekonomik durumlarına göre ayrıştıracaktır.
Bakan Yılmaz, ‘Okul türlerine göre hiçbir öğrencimizi, istemediği bir başka okul türüne yerleştirmeyeceğiz’ demiştir. Ancak Fen Liselerinin 33 bin, Sosyal Bilimlerin 10 bin, Anadolu Liselerinin 340 bin olmak üzere toplam kontenjan sayısı 380 bindir. Bu okulların tümü adrese dayalı öğrenci alsa dahi, 1.2 milyon öğrencinin yaklaşık 800 bini İmam Hatip ve Meslek Liselerine yönlendirilecektir.
-Ekonomik durumu iyi olanlar, çocuklarını özel okula göndererek bu sistemden kurtulabilecektir. Bu sistemle birlikte özel okul oranının hızla artacağı da açıktır.
– Ekonomik durumu orta olanlar, çocuklarının eğitimi için ‘iyi’ okulların olduğu semtlere taşınacak, bütün bir hayatını değiştirecektir.
-Ekonomik durumu kötü olan yurttaşlar ise ‘eğitim bölgesi’ dayatmasına maruz kalacak, bu sistem eliyle gelecek İmam Hatip dayatması başta olmak üzere birçok uygulamaya boyun eğecektir.
Milli Eğitim Bakanlığı’na soruyoruz;
1. Defalarca sorduk, yine soralım… Yeni sistemle ilgili tüm görüşme taleplerimiz Bakanlıkça görmezden gelinirken, hangi kurum, üniversite ve eğitimcilerle ne zaman değerlendirmeler yaptığınızı açıklayacak mısınız?
2. Bir eğitim sistemine akşamdan sabaha müdahale etmeyi hangi bilimsel referanslarla açıklıyorsunuz?
3. Eğitim sistemindeki değişikliklerde toplumsal uzlaşı sağlayarak karar almak sorumluluklarınız içinde değil mi?
4. Yeni düzenlemeniz, kız çocuklarının okullaşma oranını olumsuz etkilerken, özel okul ve açık lise uygulamanıza kayıt oranını artıracağı gibi öğrencinin sınava girip girmeme kararı da veliye bırakmaktadır. Bu sorunları çözmek gibi bir düşünceniz var mı, yoksa bir akşam televizyondan emir telakki edeceğiniz cümleler mi duymanız gerekiyor?
5.Okulları kategorize ederken, dünkü söyleminize atıfta bulunup ‘Nitelikli Liseler’ – ‘Niteliksiz Liseler’ başlıklarını kullanacak mısınız?
6.Bu dahiyane düzenlemelerinizle ne kadar alkış hak ettiğinizi, başta Sayın Müsteşar olmak üzere, sıralı bürokratlarınızın performansını puanlamamız sizce nasıl fikir?
Görünen o ki, Milli Eğitim Bakanlığı, karar verme yetisini kaybetmiştir. Bir kişi dilek ve temennileriyle MEB’in kararlarını, planlarını değiştirmekte eğitimi yaz-boz tahtasına kolayca çevirebilmektedir.
İlk uyarımız şudur… Öğrencilerin dört yıl boyunca emeğini heba edecek bir uygulama söz konusudur ve büyük mağduriyetler yaratacaktır. Bugünden tezi yok; akılcı, bilimsel, eşit, toplumun kabul ettiği daha adil bir sistem getirilene kadar bu yıl eğrisi ve doğrusuyla eski sistemle devam edileceği açıklanmalıdır.
Eğitim-İş olarak bir kez daha öneriyoruz… Bakanlığın, bundan sonra bu tür davranışlar içerisine girmemesi için bağımsız bir şekilde oluşacak (TBMM aracılığıyla) bir Eğitim Bilim Üst Kurulu kurulmalıdır. Bu kurulun belirleyeceği kısa-orta ve uzun vadeli bir eğitim ana planı (üzerinde uzlaşılmış) topluma güven verecektir. Eğitimde başarı sağlamış ülkelerde olduğu gibi kurulacak ARGE Merkezi’nde; üniversitelerin Program Geliştirme, Eğitim Teknolojisi, Ölçme ve Değerlendirme uzmanlık alanlarından organik destek alarak bu uzmanlık alanlarındaki strateji belirleme, planlama, uygulamayı izleme ve geliştirme çalışmaları bilimsel bir temele dayandırılmalıdır.
Eğitim sistemimizin en üst danışma organı olan Eğitim Şurası, bütün paydaşların katılımıyla (Şûra katılımcı yönetmeliği eski yapısına dönüştürülerek) acilen toplanmalıdır. Şûranın gündemi ‘Ortaöğretim ve Yükseköğretime Geçiş’ olmalıdır. Toplanacak bu şurada ülkemiz tarihinde yapılan sınav şekillerinin tüm boyutlarıyla değerlendirilmesi, sonuçlarının irdelenmesi, çağdaş eğitim sistemlerinin incelenmesi ve toplumsal uzlaşının sağlanması ile oluşacak ve değiştirilmesi düşünül-meyecek seçeneklerin kamuoyu ile paylaşılması zorunluluktur.
Tüm bu hazırlıklar ve alt yapı çalışmaları yapılmadan sınav sisteminde değişiklik yapılması kabul edilemez. Yapboz tahtasına çevrilen eğitim sistemi, neredeyse AKP’nin hobisi haline gelen sınav değişiklikleri çocuklarımızın ve ülkemizin geleceğini karartmaya devam etmektedir. Bu yüzden Eğitim-İş olarak, biz, bu keyfi ve gerici uygulamalara karşı itirazları birleştirme gayretindeyiz.
Eğitim-İş olarak, bu aniden alınan kararların, askıya alınmasını istiyoruz. Yüreği aydınlık, çağdaş bir ülke için çarpan ve bu özlemin çağdaş, laik, bilimsel, adil bir eğitim sisteminden geçtiğini bilen herkesi change.org internet sitesinde ‘Sınav değiştirme hobiniz, çocuklarımızın fobisi olmasın’ başlıklı imza kampanyamıza destek olmaya çağırıyoruz.” -Cemil Yıldız-