Unuttuğumuz Roma mı?
Antakya ile Defne’nin birleştiği noktada, eski Roma topraklarının hemen orta yerinde, ana caddeye bakan ara bir sokağın hemen ucunda, sessiz, sakin, ama bir o kadar da yorgun bekleyen taş bir kemer (köprü) var… Dün’e ekli bedenine ‘beton’ bir merdiven indirdiğimiz hani… Bildik mi? Yoksa unuttuk mu?
“Cehennem nedir? Bence o, sevmeyi başaramamaktan dolayı acı çekmektir” demiş, Rus Yazar Fyodor Mihailoviç Dostoyevski. Eski Roma topraklarının dünya markasını bugün her karış toprağında ve o her karış toprağından çıkan ‘dün’ ile taşımaya devam eden Antakya’nın çektiği acı da buna mı dair? Yeterince sevilmemesinden mi? Eldekilerin terk edilmesi de bundan mı? Terk edilenlerin yok oluş hikâyelerinin biriktiği bugünden sarkanlar da tam olarak bu mu?
-GÖRMEMİŞİZ!-
Eldeki fotoğraf kareleri arasında gezinen bir turizmcinin ifadesiyle devam edelim mi? O anlatsın gördüklerini ve gözlerine yansıyan Antakya’nın Roma’sını ya da ona dair hikâyelerin soru işaretlerinde bekleyen cevapları…
“İlk kez gördüğümü söylesem… Senesi belli mi ya da tarihi? Çok eski olmalı! Ana caddeye bakan ara bir sokağın ucundan şehre bakmış onca sene ama, fark etmemişiz! Bu da bizim utancımız olsun! Ama inanılmaz. İlk fırsatta yerinde göreceğim.
Ben buralı değilim! Ama bu kente sıklıkla gelip giderken de her defasında daha fazlasını keşfediyorum desem… Öylesine bir şehir ki burası, eski Roma’yı anlatan dizilerin ya da filmlerin mekanları içinde ilerliyor gibi hissediyorsunuz. Adımlarınızın bastığı hemen her yerde illa ki bir şeyler var, bunu biliyor ya da ‘olmalı’ diyorsunuz. Defne’deki belediye çalışmalarında çıkan o eşsiz mozaikleri gördükçe bu kente olan hayranlığım daha da artıyor. Şunu söylüyorsunuz kendi kendinize… ‘Daha ne var… Daha ne kadarı var…’
Bu köprü de, o ‘daha ne kadar…’ kısmının fısıldanan kısmı bence. Eski ‘Roma’ mı ekli buna dair fısıldanan hikayede bilmiyorum ama, çok yakın bir tarih olmasa gerek. Bunca yıldır burada, ama fark edilmemiş! İlginç olan da bu! Siz ne düşüyorsunuz bilmiyorum ama… Antakya, onu hala fark edemeyenlerin elinde ve o eller tarafından yönetilirken de eldekinden kaybetmeye devam etmekte…”
-FARK EDİLMİŞ!-
İfade edildiği gibi değil aslında… ‘Fark edilmemiş’ değil! Bu bölgede oturan vatandaşların bizlere anlattığına göre, ara ara HATSU’ya bağlı araçlar buraya ‘moloz’ dökmeye geliyor. Tarihi kemerin ayakları dibine dökülen ‘moloz’ yığınları, vatandaşı da anlatılanları da doğrular nitelikte. Yani biliniyor! Bir şekilde burada ‘ne’ olduğu biliniyor! Burada olduğu da, varlığı da! Ama çok önemsenmemiş, bu çok belli… Hatta üzerinden bir de ‘su’ borusu geçirilmiş karşı hatta! Belli ki bu bölgeyi kullananlarca da ‘yol’ olarak kullanılmış. Çünkü hemen yanı başından geçen yoldan taş kemere (köprüye) 13 basamaklık ‘beton’ bir merdiven indirilmiş. Roma mı, bilinmez ama… Dün’e ekli ‘bugün’, aslında ‘bizi’ anlatmış! En çok da yorgun düşmüş, düşürülmüş markasını! En çok da bu kenti nasıl yönettiğimizi… Belki de yönetemediğimizi… Ha bire cilalamaya çalıştığımız ve üzerine bugünden ünvanlar eklemeye devam ettiğimiz bu şehri hak ettiği gibi yönetemediğimizi…
-KONUŞMAK İSTEYEN!-
Burası mı? Antakya ile Defne ilçelerinin buluştuğu bir nokta. Sümerler Mahallesi’ne ise oldukça yakın. Hatta yanı başında! Ana caddeye bakan ara bir sokağın içinde yaklaşık 500 metre ilerleyip açık bir alana ulaşıyorsunuz. Dağın eteklerinde dizili evlerin olduğu kalabalığın olduğu yere. Adımlarınız devam ederken, sizi durduran o görüntü ile karşılaşıyorsunuz. Tek bir kemerli yapıdan oluşmuş taş bir ‘dün’… Evlerin kalabalığı ile dağın karşı yamacını bir arada tutuyor adeta. Hala ayakta. Hala sapasağlam.
Peki, kaçımız biliyor burayı? Asıl olarak da, Müze yönetimi ya da İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü biliyor mu? Sahi, bilmemeleri mümkün mü? Bildiklerini varsayalım mı? O aman eldekinin ‘Roma’ fısıltısında neden hiçbir haritada yok burası? Üzerinden geçirilen demir boruyu buraya döşeyenlerin kalabalığını ve o çalışmanın gürültüsünü nasıl oldu da fark edip müdahale etmemişler peki? Tarihi kemerin (köprünün) hemen yanı başına resmi araçlarla dökülen ‘molozların’ kiri bunca yıldır birikmişken, onları bu noktadan uzak tutan nedenler ne olmuş? Vatandaşın ulaşım derdine çözüm diye dökülen beton merdivenin 13 basamağı bu taş yapının bedenine indirilirken, neredeymişler? Ne yapmışlar? Asıl olarak da, ‘niye’ bir şey yapmamışlar?
-BAKANLIK NE DER?-
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın web sitesine girdiğiniz zaman, sizi iki önemli mesaj karşılar. Biri, Bakanlığın misyonudur. Orada der ki… “T.C.Kültür ve Turizm Bakanlığı, ‘Ülkemizin evrensel kültür, sanat ve turizm değerlerinin sürdürülebilir korunmasını sağlayarak, yaşatmak ve tanıtmak, toplumsal bilincin oluşmasında bilgiye erişimi kolaylaştırmak ve ülkemizin dünya turizminden alacağı payı artırmak’ görevlerini yerine getirir.”
Diğeri de Bakanlığın vizyonudur. Orada da der ki… “T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, ‘Üstün evrensel değerlere sahip kültür mirasımızın, ulusal ve uluslararası sürdürülebilir korunma çabalarını başarı ile yöneten ve ülkemizi turizm alanında dünya liderleri arasında ilk sıralara taşıyan güçlü, saygın ve vazgeçilmez bir kurum olmak’ vizyonu ile hareket eder.”
Biz de buradan, Hatay’ın Ankara nezdinde ve aynı Bakanlığın en üst makamında bulunan ismine bir soru soralım.
Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Sayın Hüseyin Yayman’a…
Eldeki kadim toprakların son fotoğraf karesine iliştirilen bu durum, mevcut ‘misyona’ ya da ‘vizyona’ ne kadar yakışıyor?
Peki, çözümümüz nedir?
Belediyeler eliyle hemen yanı başına moloz dökmeye devam ettiğimiz bu Roma fısıltısı için çözümümüz nedir?
-Tamer Yazar-Süleyman Eken-