Doğduğum topraklarda kendiliğinden biten kimi pembe kimi beyaz yapraklı bir bitkidir Zakkum. Hatta Antakya’nın yerel lehçesinde çok acı sözcüğünün karşılığı da “zakkum (zıkkım) gibi “ sözüdür.Zakkum çiçeğinin kökü zehirlidir. Kimi yerde “Zıkkımın peki” kimi yerde ise “Zıkkımın kökü” olarak yenmesi talep edilirse hakaret ifadesi olarak da yer alır.
Peki neden Zıkkım’ı konuşuyor derseniz; konumuz bizim anlı ve şanlı medyamız…
Gerçekten kimi zaman “yeter artık yok zıkkımın kökü” dedirtecek kadar insanları isyan ettiren bir medya dünyamız var.
Öncelikle okur-izleyici kısmına bir bakalım…
Sizi biraz geriye götürmek istiyorum. İslam öncesine kadar. İslam dinine göre Cahilliye-müşrikler dönemi. Mekkelilerin putlara ve totemlere taptığı Pagan dönemi.
Mekkelilerin en büyük özelliği; zor durumda kaldıkları, sıkıntıya düştükleri ya da kafalarına uyduğu için önce kendi aralarında bir araya gelip küçük put ve totemler yaparmış. Sonra bu putların ne kadar değerli olduğunu, ne kadar mucizelere kadir olduğunu, kendisinden istenen ve beklenen her şeyi dünya yüzüne getirdiğini anlatırlarmış. Hatta bu putların üçü neredeyse İslam öncesi Mekke’de “ilahlar” olarak kabul görmüş.
Ancak Mekkelilerin kötü bir huyu varmış; eğer ki bu putlar bekledikleri gibi kendilerine söz verdikleri mutluluk, sağlık, parlak gelecek ve iktidar sözlerini tutamazlarsa o putu belli bir süre kullandıktan sonra kırar ve yeni bir put yapıp onu allayıp pullamaya başlarmış.
Bu eski Mekkeliler için; doğruluk, dürüstlük, adalet gibi konular sadece kendi baktıkları pencereler çerçevesinde geçerliymiş. Eğer yaptığı Put kendisi gibi düşünmüyor, kendisi gibi hareket etmiyor ya da (olması beklenen gibi) kendisini aldatıp sözlerini yerine getirmiyorsa her şey bitermiş.
Yani; bir günde, bir ayda, 1 yılda PR’ını sağlam tutup, gerekli yerlere biat edip itaat gösterdikten sonra kendisine “Gazeteci” deyip milyonlarca takipçiye ulaştıktan sonra; sadece kendi çıkarları ve beklentileri üzerine kendisini yapıp tapan Putperestlerin bile şaşkın bakışları arasında bir anda gerçek yüzünü göstermeye başlayınca kızılca kıyamet kopuyor.
“Vay sende mi…!”, “Bize niye yalan söyledin…!”, “Biz seni bizim Putumuz sanıyorduk ama sen başkasının dualarına da çare oluyorsun…!” gibi yakınmalar başlıyor.
Geçelim…
Yandaş gazeteciler için son sözü Sedat Peker söylemişti; “Maaşları kadar onurları olan”…
Konuşmaya gerek yok…
Bir de karşı taraf var. Sözde özgür basın. Girin sosyal medyaya bakın kartvizitinde “Gazeteci” yazan kaç kişi var. Bunların kaçı gerçekten meslekten gelip, emek verip, alın teri döküp bu sıfata erişmişler. Dün ne söylemişler, bugün neyi söylüyorlar. Dün kimi savunmuşlar bugün kimi savunuyorlar. Erdoğan’a “Reisss…!” diye bağırıp bugün “Türkiye diktatörlüğe dönüyor” diye sözde muhalif kanallarda endam gösterenler. Sizlerin kimi zaman eli böğründe izlediğiniz…
Hiç de rahatsız değiler geçmişlerinden. Kimse sorgulamıyor bile bunları.Gazetecilik meslek ilkeleri onlar için bir avuç çekirdek…
Gelelim son dönemde tartışılan Nevşin Mengü’ye. Nevşin Mengü gazeteci değildir. Nevşin Mengü kendisine sağlanan olanakları büyük bir kamuoyuna dönüştürmeyi beceren kurnaz bir sosyal medya analistidir.
Babası Şahin Mengü benim davalarıma da bakan değerli bir avukattı ve benim saygı duyduğum Atatürkçü, Cumhuriyetçi iyi bir insandı. Kızını çok yakından tanımam.
Nevşin Mengü’yü 40 yıla yakındır yaptığım mesleğim boyunca ne parlamentoda, ne başbakanlıkta ne bakanlıklarda ne de cumhurbaşkanlığında basın kartı ile görev yaparken görmedim.
Söylediklerini sizin kadar dikkate de almam..
Onun için hızla putperestliği bırakın ve kendi yaptığınız totemlere değil mesleğine emek veren alın teri dökmüş insanların peşine düşün. O zaman yanıltılmadığınızı, kandırılmadığınızı, aldatılmadığınızı da görmüş olursunuz…
Kıssa’dan hisse…

YORUMLAR