Türkiye uygar ülkelerde en az 6 ay en çok 2 yıl süren ekonomik krizi 7 yıldır yaşıyor.2017’de yeni anayasanın kabulü ile getirilen Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile Türkiye geri dönemeyeceği bir yola girdi.
Çok fazla geriye dönmeye gerek yok. Kalıcı enflasyon, fahiş fiyat artışları, düşük ücretler, açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşayan yüzde 80’lik bir nüfus.Yani her geçen gün ekonomik anlamda daha da kötüye giden, düzelme olasılığı hemen hemen bulunmayan çarpık bir ekonomik düzen.
Yolsuzluklar, usulsüzlükler, liyakatsizlikler, son günlerde ülkeyi deprem gibi sallayan sahte diploma çeteleri, hala bir türlü durdurulamayan rüşvet ve irtikap çemberi. Bir türlü doymayan ve doyurulamayan siyaset-bürokrat-emniyet üçgenindeki illegal yapılanmalar ve bundan güç alan eli kanlı uyuşturucu ticareti yapan çeteler.
Uluslararası anlamda dünyadaki uygar ve çağdaş ülkelerden kopmuş, Avrupa Birliği gibi bir aydınlık kapıyı ardına kadar kapatmış, demokrasi ve hukuktan çoktan vaçgezmiş,adaletin yerini kaba kuvvet, zorbalık, yakın ve yandaşını kayırmanın aldığı kaotik bir düzen kurulmuş. Böylesine egemen bir siyaset anlayışında Türkiye bir kayboluşun ufuğuna girmiş.
Hem iktidarın hem de muhalefette sözde siyaset yapanların mevcut politik iklimden etkilenerek bulundukları her mevkiyi ve her makamı çıkar oluşturma aracına çevirmiş tuhaf ve tehlikeli bir yapılanma baş göstermiş.
Türkiye artık nefes alamıyor ve yoluna devam edemiyor. Üniversite sınavlarına giriş yapacak öğrencilerin önemli bir kısmı Nisan ayında Avrupa’daki üniversitelerin sınavına girip öncelikle batıda bir gelecek kurmaya çalışıyor.Kimsenin gözü kendi ülkesinde değil artık.
Çocuklarda yetersiz ve proteinsiz beslenmeden kaynaklanan “bodur çocuk sendromu”, emeklilerde yine et ve süt ürünlerinden yeterince yararlanamadığı için Albümin eksikliğinden kaynaklanan hastalıklar, genç nüfusun bırakın çocuk sahibi olmayı bugünkü koşullarda evlenmeyi bile göze alamadıkları için hızla düşen ve 1’in altına inen doğurganlık rakamları.
Ülkesinin tüm yörüngesini “Müslüman Kardeşler” gibi bir cihatçı terör örgütünün varlığına adayan, İsrail ile savaşa girmek gibi Türkiye’nin kesinlikle parçalanmasıyla sonuçlanacak bir maceraya gözü kapalı atılmak isteyen tuhaf bir egemen siyasi topluluk.
Düne kadar her nedense (Trump’ın ‘Erdoğan akıllı adamdır bizim sözümüzden çıkmaz’ diyerek el altından sopa gösterdiği açıklamaları unutmayın) bir türlü müdahale edilemeyen Suriye’deki YPG-PYD varlığının bugün Dürziler ile birlikte üçlü bir güç oluşturarak Türkiye’ye karşı ucu açık bir savaşa dönüşebilecek bir güç birliğine göz yumulması…
Uzatmak istemiyorum…
Bütün samimiyetimle soruyorum;
“AKP ve MHP seçmeninin verdiği oyu yeniden gözden geçirmesi için daha ne olması gerekiyor, nasıl bir kırmızı çizgileri var…?”
Ellerine ve yüreğine sağlık, sevgili Fatih Dostum…Çok harika bir analiz