Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Fatih Ertürk
Fatih Ertürk

“Siz hiç böyle bir kirlilik gördünüz mü…?”

İktidarıyla, muhalefetiyle, medyasıyla, iş dünyasıyla, siyasetiyle, eğitimiyle, dindarıyla, laik olduğunu iddia edenlerle tarih böyle bir kirlenme gerçekten görmedi.

Peki bize benzeyen böylesine bir kirlenmeyi bu coğrafyada kim yaşadı derseniz; Mısır yaşadı. Ve Mısır tarihinin en büyük felaketini demokrasiden vazgeçmeyi göze alarak ödedi.

Haziran 2012 yılına kadar Hüsnü Mübarek döneminde devletin bir aile şirketi gibi yönetilmesi, kamu ihaleleri, enerji ve inşaat sektörlerinde ihalelerin Mübarek ailesi yakınlarına verilmesi, polisin işkenceyle anılması, yargının siyasi kararlarla özdeşleşmesi, siyasetçilerin tümünün adının rüşvetle anılması halkı isyan noktasına getirmişti.

Mısır halkı Müslüman kardeşler üyesi İhvan hareketinin sözcülerinden Muhammed Mursi’yi Cumhurbaşkanı seçti benzerlik o ki “Özgürlük ve Adalet Partisi”’ni de iktidar yaptı.

Mursi gelir gelmez devletin kilit noktalarına İhvan üyelerini doldurarak devleti aşındırdı, kendisine yargı kararlarının üstünde geniş yetkiler veren bir kararname çıkardı, Ordu ve polisin kritik kontrol noktalarındaki üst düzey atamalarda İhvan üyelerini seçti. Mursi’nin sürekli İslami referansları kullanması başta Kıpti’ler olmak üzere toplumun kalan geniş kesimini huzursuz etti, kadınların bütün hakları elinden alındı. O kadar ileri gidildi kadınların pazardan muz ve salatalık satın almaları yasaklandı. Halkı yaptığı seçimden pişman olma noktasına getirdi.

Medyaya da el uzattı Mursi’li  İhvan hareketi. Mısır’da bağımsız ya da tarafsız yapan bütün televizyon ve gazetelere hem kamusal, hem ekonomik hem de yasal baskılar başlatıldı. Televizyonlar kapatıldı, gazetelerin baskıları yasaklandı. Mısır bir karartma içindeydi. Yolsuzluk, rüşvet, irtikap salgın gibi yayılmıştı. Laik ve muhalif kesimler cezaevlerine atılmaya başlanmıştı.

Ekonomi hızla çöküyordu. döviz rezervleri eridi, turizm çöktü, işsizlik ve yoksulluk tavan yaptı. Devletin tüm kaynakları Müslüman Kardeşlere yakın dernek ve kuruluşlara yöneltildi.

Mısır sonunda halkı isyan etti ve sokaklara döküldü. Muhammed Mursi dönemindeki bu inanılmaz yozlaşma 11 ay sonra Temmuz 2013’te darbeyi getirdi. Darbeyi yapan genelkurmay başkanı Sisi’nin dönemi başladı.Mısır Siyasal İslam’ın ülkeye getirdiği büyük felaketten demokrasiden vazgeçerek kurtulma yolunu seçmişti.

Gelelim Türkiye’ye; Amerika’nın öncülüğünde ve Yahudi lobisinin büyük desteğiyle Müslüman Kardeşler’in Türkiye’deki önemli bir temsilcisi Türkiye’de iktidara geldi. İlk 6 yıl Büyük Ortadoğu Projesinin eş başkanlığını sürekli tekrarlayarak batılı emperyalistlere güven telkin etti. Ardından Türkiye’deki büyük yolsuzluk ve rüşvet sarmalı başladı. Yenilikçi hareketi yani AKP’yi kuran 4 önemli isimden biri alan Maliye Bakanı Abdullatif Şener’in istifası özelleştirmelerin yağmaya döndüğü 2007 yılıdır.

Ardından cemaatle ortaklık ve 17-25 Aralık büyük yolsuzluk skandalları. Rıza Zarrab ve 4 bakan olayları. Ardından Büyük medya operasyonları. Gözünü para hırsı bürümüş ahlak ve karakterden uzak işadamlarının üzerine yapılan ve doğrudan saray tarafından kullanılan olağanüstü medya yığınlarının oluşturulması. Parayla satın alınmış adeta kiralık katil gibi görev yapan sinsi ve tacir kılıklı medya leşkerlerinin halkın tek bilgi kaynağı olan televizyonları istilası. Ve bu isimlerin günlük çıkar yüzünden birbirinin boğazına sarılması. Ve final; 16 Nisan 2017 referandumuyla kabul edilen ve 9 Temmuz 2018 tarihinden itibaren uygulanmaya başlanan yeni ultra güçlü, kontrol edilemeyen, bir ülkenin tüm kaynaklarını tek kişinin emrine veren Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi değişikliğiyle bütün bu kirliliğin üzerinin adeta bir yorgan gibi örtülmesi.

Mısır’da bu kirlenme sadece 1 yıl sürdü. Ve demokrasiden vazgeçmeyi de göze alan Mısır devleti buna askeri bir çözüm buldu. İyi mi oldu; hayır keşke halk uyanıp bir diktatöre ihtiyaç kalmadan kendi göbeğini kendi kesseydi. Peki Mısır’daki bilgi, eğitim, kültür düzeyi buna yeterli miydi, Hayır ne yazık ki değildi…

Türkiye 23 yıldır benzer sorunlarla boğuşup duruyor…

Öncelikle şunu söyleyeyim; Türkiye bir Mısır değildir. Türk halkı bu kirlenmeye karşı; ülke bütünlüğüne ve 100 yılı aşan demokrasi deneyimine güvenerek bu sorunu çözmeli. Eğer bu sorun kangren haline gelirse; Türkiye “Emirlik” düzeyinde babadan oğula geçen bir iktidar yöntemiyle bir sultanlığa ya da Monarşiye sürüklenir.

Peki muhalefet bu çözüm için tek çare mi…?

Bana göre değil…

İktidardaki kirlenmeden yeterince nasibini alan muhalefet kadrolarının hızla temizlenmesi ve dürüstlüğe evrilmesi için hala zaman geç değildir….

Eğer gecikilirse sonrası için söylenecek tek söz var; “Geçti Bor’un pazarı…!”

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SON HABERLER