Ülkemizde, çizgilerin ve çizgili kumaşın tarihini anlattığı Şeytan Kumaşı adlı kitabıyla tanınan Michel Pastoureau, bu kitabında, bugün, tüm Avrupalıların en sevdiği renk olan mavinin neolitik çağdan yirminci yüzyıla kadar olan tarihini anlatıyor.
Bu ilginç çalışmasında yazar, antikçağ ile erken ortaçağ toplumlarında maviye olan ilgisizliği, mavi tonlarının on ikinci yüzyıldan itibaren tüm alanlardaki, özellikle giysideki ve günlük yaşamdaki şaşırtıcı yükselişini ve hatırı sayılır biçimde değer kazanmasının izini sürüyor; romantik döneme kadar bu renge verilen toplumsal, ahlaksal, sanatsal ve dinsel önem üzerinde duruyor; bu büyük kültürel değişimin toplumsal ve simgesel rolünü inceliyor. Son olarak, mavinin çağdaş dönemdeki zaferini değerlendiriyor ve bu rengin geleceğini sorguluyor.
Dünyanın oluşumundan beri doğada çokça bulunan bu renk, yine de insanoğlunun çok sonradan ve güçlükle yeniden oluşturduğu, ürettiği ve işlediği bir renk oldu. Roma’da mavi giyinmek genel olarak kişiyi küçülten ve garip karşılanan bir şey ya da yas işareti olarak algılanıyor, çoğu zaman ölümle ve ölümden sonra gidilen yerle ilişkilendiriliyordu. Mavi gözlere sahip olmak ise, neredeyse fiziksel bir çirkinlik, kadında, pek iffetli olmayan bir mizacın işareti; erkekte, kadınsı, barbar ya da gülünç bir özellik olarak görülüyordu. Mavi, Batı erken ortaçağının simgeselliğinde ve duyarlığında, Antik Roma’da olduğu gibi pek değer görmeyen ve pek değer kazandırmayan bir renk olarak kaldı; beyaz, siyah ve kırmızıdan daha az önem taşıdı. Sarayda adeta hiç görülmez, soylular ona sırt çevirir ve yalnızca köylüler ile aşağı tabakadan kişilerce giyilirdi.
Mavi, on ikinci yüzyıldan itibaren, ikinci planda kalan ya da bilinmeyen bir renk olmayı bırakır. Kısa süre içinde moda bir renk, aristokratik bir renk ve hatta kimi yazarlara göre en güzel renk haline gelir. Birkaç on yıl içinde statüsü değişir, ekonomik değeri artar, giyimdeki itibarı belirginleşir, sanatsal yaratımdaki yeri büyür. Mavi tonlardaki yükseliş en önce sanatta ve tasvirlerde hissedilir. Toplumsal yaşamın tüm alanlarını ilgilendirir, duyarlık tarzları üzerinde derinlemesine etki yapar ve önemli ekonomik sonuçlar doğurur. Bununla birlikte, renklerin şövalyelik romanlarındaki kullanımı on dördüncü yüzyıl boyunca değişim geçirir. Örneğin siyah, artık çoğu zaman kötüye yorulur; kırmızı kötüleyici olmayı bırakır; ve her şeyden önce, mavi ortaya çıkar. Bundan böyle cesur, dürüst, sadık kişilikler olan mavili şövalyeler vardır. Mavi, on dördüncü yüzyılın ortasından başlayarak Batı’da tarihinin yeni bir evresine girer. Yükselen renk, artık yalnızca kırmızının değil, ortaçağın sonunda ve modern çağın başında giyimde çok rağbet görmeye başlayan siyahın rakibidir. Mavinin yeni tonlarının hem boyada hem resimde gördüğü rağbet, on sekizinci yüzyılda Avrupa’nın her yerinde, ama özellikle Almanya’da, İngiltere’de ve Fransa’da maviyi kesin olarak en sevilen renk yapmaya katkıda bulunur. Bu üç ülkede giyim modası, 1740’lı yıllardan itibaren maviyi, özellikle sarayda ve şehirde, (gri ve siyahla birlikte) en çok giyilen üç renkten biri haline getirir.
On sekizinci yüzyılın sonu yalnız romantik, melankolik ya da düşsel mavinin bütün Avrupa’daki doğuşuna değil, ulusal, askeri ve siyasal mavinin doğuşuna da tanık olur. Fransız Devrimi, üç renkli bayrağı yaratmakla kalmaz, aynı zamanda maviyi, bir süre için önce cumhuriyet, sonra Fransa için savaşan askerlerin rengi yapar. İki dünya savaşı arasında, Avrupa’da ve ABD’de en çok giyilen renk olma sıfatını kazanır. Mavi, bu üstünlüğünü kısmen blucine borçludur. Blucin, zaman içinde yalnızca bir iş giysisi olmaktan çıkar. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Batı Avrupa’da da rağbet görür. Mavi, Batılı renk simgeselliğinde tedirgin etmeyen, sakin, mesafeli ve yansız olarak nitelendirilir. Dinginlik ya da barış arasında simgesel birliktelik içinde olduğu belirtilir.
Fransızcada sihirli, hoşa giden, yatıştıran, hayaller kurduran bir sözcük olan mavinin romantik dönemle birlikte gerçekleşen yükselişi o gün bugündür hiç düşmüyor. Yapılan kamuoyu yoklamaları, rakamlar, mavi ile diğer renkler arasındaki farkın her geçen gün büyüdüğünü gösteriyor. Mavi her şeyi ezip geçiyor; modanın kaprisleri bu üstünlüğü hiçbir şekilde sarsamıyor…
Orhan Tüleylioğlu
YORUMLAR