Genetik mühendislikte çığır açan bir gelişme, nesli tükenmiş hayvanların yeniden hayata döndürülmesi tartışmalarını alevlendirdi. Teksas merkezli Colossal Biosciences şirketi, 12 bin 500 yıl önce soyunun tükendiği bilinen Ulukurt (Aenocyon dirus) türünü genetik yöntemlerle yeniden canlandırdığını açıkladı. Şirket, bu projeyi “dünyada bir ilk” olarak duyurdu.
Ancak bu gelişme, bilim dünyasında büyük yankı uyandırdı. KuzeyDoğa Derneği Kurucusu ve biyolog Prof. Dr. Çağan Şekercioğlu, projeye dair etik, ekolojik ve ekonomik boyutlara dikkat çekerek önemli uyarılarda bulundu.
“Gerçek Ulukurt Değil, Hibrit Bir Canlı”
Şirketin geliştirdiği “Remus” adlı canlının, genetik düzenlemelerle gri kurttan türetilmiş ve görünüm itibarıyla ulukurda benzeyen özel bir köpek olduğunu belirten Prof. Dr. Şekercioğlu, “Bu hayvanlar gerçek anlamda birer ulukurt değil. DNA’sı tamamen korunamadığı için ortaya çıkan bireyler, yüzde 100 orijinal tür değil, hibrit türlerdir” dedi.
Genetik mühendislik süreçlerinin detaylarını anlatan Şekercioğlu, eksik DNA parçalarının yakın akraba türlerin genetik bilgileriyle tamamlandığını, ardından bu genetik materyalin hücrelere aktarılıp yapay üreme yöntemleriyle yeni bireylerin geliştirildiğini söyledi.
“Uygun Habitat Hazırlanmadan Doğaya Salmak Riskli”
Geri getirilen canlıların doğaya salınması için yalnızca genetik müdahalenin yeterli olmayacağını vurgulayan Şekercioğlu, “Bu canlıların hayatta kalabilmesi için uygun habitatların oluşturulması gerekiyor” diyerek örnek verdi:
Dodo kuşu için Mauritius’ta istilacı türlerin kontrol altına alınması gerekir
Yünlü mamut için Sibirya tundrasında iklimsel koşulların desteklenmesi şart
Canlıların doğal davranışlarını sergileyebilmeleri, yeterli genetik çeşitliliğe sahip olmaları ve diğer türlerle dengeli etkileşim kurabilmeleri gerektiğini belirten Şekercioğlu, aksi halde bu türlerin istilacı haline gelebileceğini veya hastalıklara açık olabileceğini söyledi.
“Bilimsel Başarı, Ekosisteme Entegrasyonla Ölçülmeli”
Colossal Biosciences’ın hedefinin yalnızca hayvan üretmek değil, bu hayvanları doğal ekosistemlere entegre edebilmek olduğunu belirten Şekercioğlu, asıl başarı ölçütünün bu olduğunu söyledi:
“Eğer bu türler doğal ortamda eski ekolojik rollerini üstlenebilirlerse, daha geniş alanlara yayılmaları mümkün olabilir. Ancak bu süreç onlarca yıl sürebilir ve çok dikkatli bir ekolojik izleme gerektirir.”
Eleştiriler: “Doğaya Müdahaleyi Normalleştiriyor”
Projelerin bilimsel merak kadar eleştirileri de beraberinde getirdiğine işaret eden Şekercioğlu, bazı bilim insanlarının bu çalışmaların doğaya müdahaleyi normalleştirdiği görüşünde olduğunu aktardı. Bu çevreler, nesli tükenmiş türlerin geri getirilmesine harcanan milyarlarca doların, halen yaşayan ama yok olma tehlikesi altındaki türlerin korunmasına yönlendirilmesi gerektiğini savunuyor.
Ayrıca kamuoyunda oluşabilecek “tüm nesli tükenen türler geri getirilebilir” algısının, doğa koruma bilincini zayıflatabileceği ve gerçek tehlike altındaki türlerin ihmal edilebileceği yönünde kaygılar da mevcut.

