Habib-i Neccar Camii, bugün Antakya’ya gelen yerli ve yabancı turistlerin önemli uğrak noktalarından biri olmaya devam ediyor. Ancak dışarıdan görünen bu 3 mezarın hali pek de uygun halde değil!
Kadım toprakların kenti Antakya durağında Habib-i Neccar Camii’ni özellikle ziyaret eden turistlerin sayısı az değildir. Hıristiyanlar için önemli bir yeri olan Cami’nin, Cami olmadan önce bir Kilise olduğu ve burada Hz. İsa’nın havarilerinden Yahya (Yuhanna), Yunus (Pavlos) ve Şem-un-ı Sefa (Petrus) kabirlerinin bulunduğu söylenir. Peki, bu önemli ziyaret noktasında gelenleri ‘bilgi’ noktasında’ karşılayan bizlerin hazırlığı tam mı?
-İLK CAMİİ-
Bazı uygulamaları ve eksiklikleri ile ara ara gündem başlığı olan Habib-i Neccar Camii’nin Müslümanlar için de önemli bir yeri var. 636 yılında, Hz. Ömer’in hilâfeti döneminde, Ebu Ubeyde Bin Cerrâh komutasındaki ordu Antakya’yı fetheder ve fethin sembolü olarak da Habib-i Neccar Camii inşa edilir. Cami, bugünkü Türkiye sınırları içinde inşa edilen ilk cami olma özelliğini taşır. 1853 yılındaki bir deprem ile yıkılan cami, 1857 yılında tekrar inşa edilmiş. Bugünkü cami, 1857 yılında inşa edilen camidir. Caminin minaresi 17. yüzyılda yaptırılsa da, avlusundaki şadırvanın yapım tarihi 19. yüzyılı bulur.
-DIŞARINDAN GÖRÜNEN-
Peki, gündeme takılan son sorun ne mi? Vakıflar tarafından gerçekleştirilen restorasyon sürecini geride bırakan Camii’ye girmeden önce, caddeye bakan büyük pencerelerinden içeriye bakanların dikkatine 3 adet mezar takılır. Ancak bu mezar alanlarının kime ait oldukları bilinmez! Buna dair her hangi bir bilgi de bulunmaz! İsimlik de! Bir dönem buradaki mezar alanlarının bakımsızlığı şikayete sebep olunca, Vakıflar tarafından bu alan temizlendi ve olması gereken bir görünüme kazandırıldı. Ancak buradaki bakımın biraz abartıldığı şikayetleri de yok değil! Özellikle de mezar alanlarının bitki yoğunluğundan artık görünmez hale gelmesi noktasında… Bu konuda konuşan bazı vatandaşlar, alanın ‘mezar’ olduğuna dair görselliği bozan fazlalığın temizlenmesini ve bir isimlik ya da bilgilendirme eklenmesini istiyor.
-HİKAYESİ-
Habib-i Neccar, marangozlukla uğraşan sıradan bir Antakyalıdır. Neccar ismi Arapça’da marangoz anlamına gelir. Habib-i Neccar’ın oğlu cüzzam hastası olduğu için birlikte şehrin girişindeki bir dağda yaşarlar. Hz. İsa, Hıristiyanlığın yayılması için Yahya ve Yunus’u Antakya’ya gönderir. Yahya ve Yunus şehre ilk olarak Habib-i Neccar’ın yaşadığı mağaranın bulunduğu istikametten gelir ve onunla karşılaşırlar. Yahya ve Yunus, Hz. İsa’nın havarileri olduğunu söyleyince, Habib-i Neccar bir kanıt ister. Yahya ve Yunus, cüzzam hastası olan oğlunu iyileştirir ve Neccar havarilere tereddütsüz iman eder. Habib-i Neccar, Hz. İsa’nın gönderdiği havarilere inanan ilk insandır.
Yollarına devam eden Yahya ve Yunus kendilerini her ne kadar ifade etmeye çalışsalar da, halk bu havarilere inanmaz. Hz. İsa, havarilerinden uzun süre haber alamayınca, üçüncü elçisi Şem’un-ı Sefa’yı gönderir. Fakat halk üç havari ile birlikte Habib-i Neccar’ı, ataların dinine ihanet ettikleri gerekçesiyle öldürür.
Müslümanlar için bir başka önemi de, Habib-i Neccar’ın isminin ve hikayesinin Yasin Suresi’nde geçiyor olması. Yasin Suresi’nin 12. Ayeti’nden 27. Ayeti’ne kadar bu mevzudan bahsedildiği söylenir. Yasin Suresi’nin 20. Ayeti’nde şöyle bir cümle geçer ve buradaki kişinin Habib-i Neccar olduğu söylenir:
-Şehrin diğer ucundan bir adam koşarak gelir ve der ki; “Ey halkım, gönderilen elçilere uyun!”
-Tamer Yazar-