6 Şubat depremlerinin ardından Antakya, yalnızca fiziksel yıkımla değil, belleğini nasıl koruyacağı sorusuyla da yüzleşiyor. Akademisyen Tuğçe Tezer, “Yürünebilir Tarih Turu” ile kentin sokaklarını birer hatırlama ve yeniden bağ kurma mekanına dönüştürüyor.
Antakya, 6 Şubat depremlerinin ardından yalnızca yıkılan binalarını değil, geçmişle bağlarını da yeniden inşa etmeye çalışıyor. Akademisyen ve araştırmacı Tuğçe Tezer, bu çabanın sembol isimlerinden biri. Her ay düzenlediği “Yürünebilir Tarih Turu” ile Antakya’nın taş sokaklarında hem bireysel hem de toplumsal bir hatırlama yolculuğu yapılıyor.
Tezer’in yürüyüşleri, yalnızca fiziksel bir gezi değil; aynı zamanda hafızayı, paylaşımı ve aidiyeti yeniden kurma süreci. Katılımcılar, her adımda geçmişe dokunuyor, kaybolan sokakları ve yapıları hatırlayarak kente yeniden bağlanıyor.
“Yürünebilir Tarih” Nasıl Başladı?
Tuğçe Tezer’in Antakya ile ilişkisi, 2013 yılında başladığı doktora çalışmasına dayanıyor. Şehre duyduğu merak, zamanla bir aidiyet hissine dönüşmüş. Tezer, pandemi döneminde Salt Araştırma Fonu desteğiyle “Antakya Yürünebilir Tarih Rehberi”ni hazırladı. Bu proje, onun deyimiyle “tanımak, sevmek, sevdikçe korumak” felsefesinin bir ürünüydü.
Antakya’nın çok katmanlı tarihi, Tezer için daima büyüleyici olmuş: Roma’dan Osmanlı’ya, Fransız Mandası’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar her dönemin izleri aynı sokakta okunabiliyor. Yürüyüşlerde amaç, bu katmanları kolektif bir bilince dönüştürmek; kenti “birlikte tanımak, birlikte sevmek ve birlikte korumak.”

Deprem Sonrası Yeni Bir Başlangıç
6 Şubat depremleri Antakya’nın tarihsel dokusunu ağır şekilde zedeledi. Ancak Tezer, bu yıkımın ardından pes etmek yerine “Yürünebilir Tarih”i yeniden tanımladı. Artık yürüyüşler, sadece yapıların tarihini değil, insanların anılarını ve tanıklıklarını da taşıyor.
Temmuz 2024’te Evvel Temmuz Festivali kapsamında yapılan ilk yürüyüş, büyük ilgi gördü. Tezer, “Her bir katılımcı, bu belleğin bir taşıyıcısı” diyor. Çünkü artık bu yürüyüşler, kentin taşlarına sinmiş hikâyeleri kolektif hafızada yeniden canlandırıyor.
“Birlikte Yürümek Cesaret Veriyor”
Yürüyüşlere her defasında farklı sayıda insan katılıyor: kimi zaman 20 kişi, kimi zaman 80. Fakat her defasında amaç aynı: Antakya’yı unutmamak. Katılımcılar, her durakta kendi anılarını paylaşıyor; böylece kentin geçmişine yeni anlamlar ekleniyor.
Tezer, “Yalnız başına yapmak zor olan bir şeyi, birlikte yapmak güç veriyor” diyor. Depremde ağır yara almış sokaklarda yürümek, katılımcılar için hem yas tutma hem de iyileşme eylemine dönüşüyor.
5 Ekim’de Dokuzuncu Yürüyüş Yapıldı
Bu yılın dokuzuncu Yürünebilir Tarih Turu, 5 Ekim Pazar günü gerçekleştirildi. Katılımcılar, Köprübaşı’ndan başlayarak Eski Müze, Cumhuriyet Meydanı, Ulu Camii, Uzun Çarşı ve Kurtuluş Caddesi üzerinden Rum Ortodoks Kilisesi’ne kadar uzanan rotada yürüdü.
Her durakta Tezer’in anlatımlarıyla birlikte Habib-i Neccar Dağı, Asi Nehri, Affan Kahvesi gibi Antakya’nın simgeleri yeniden hatırlandı. Günün sonunda katılımcılar, çay bahçelerinde süvari kahveleri eşliğinde sohbet ederek yürüyüşü tamamladı. Antakya’nın geçmişine ve geleceğine dair umut dolu bir paylaşım atmosferi yaşandı.
“Kolektif Bellek, Kentin Geleceğini Koruyor”
Tuğçe Tezer’e göre, kolektif tanıklık, bir kentin hafızasını diri tutmanın en güçlü yolu. Her katılımcının anlattığı hikâye, Antakya’nın yeniden inşasında sembolik bir tuğla görevi görüyor.
Yürüyüşlerde yalnızca binalar değil; insanlar, sesler, kokular ve kaybolan ilişkiler de yeniden hatırlanıyor. Tezer, “Bu, sadece bir yürüyüş değil; hafızayı paylaşma ve sahiplenme eylemi” diyor.
Antakya hâlâ yıkımın ve göçün yaralarını sarmaya çalışıyor. Binlerce insan konteyner kentlerde yaşamını sürdürüyor. Ancak Tezer, geçmişle bağ kurmanın, bu travmayı hafifletmede önemli bir rol oynadığına inanıyor.
Yürüyüşlerde katılımcılara, Tezer’in el çizimlerinden oluşan küçük kolajlar hediye ediliyor. Bu çizimler, deprem öncesi Antakya’nın yapılarının hayali bir yeniden inşası gibi. Her adımda, “O binalar hâlâ oradaymış gibi” düşünmek, hem bireysel hem toplumsal bir terapi niteliğinde.
“Antakya İyileşene Kadar Yürümeye Devam Edeceğim”
Tuğçe Tezer, Antakya’yla 13 yılı aşan bağını “iyi günde, kötü günde” süren bir yol arkadaşlığı olarak tanımlıyor. “Nefesim yettiğince bu yürüyüşleri sürdüreceğim,” diyor. Amacı, Antakya’nın iyileşme sürecine tanıklık etmek ve “uzaktakilere” bu süreci anlatmak.
Onun için bu yürüyüşler sadece bir araştırma ya da etkinlik değil, bir vicdani sorumluluk. Çünkü Antakya, hatırladıkça, anlatıldıkça ve adımlandıkça var olmaya devam ediyor.

