Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi’nde (HMKÜ) TÜBİTAK 1001 programı kapsamında yürütülen “Antakya’da Deprem Sonrası Kent Kimliği ve Kentsel Hafızanın Korunması” başlıklı projenin çalıştayı gerçekleştirildi. Çalıştayda, depremler sonrasında kentlerin yeniden inşa sürecinde kentsel kimliğin ve toplumsal hafızanın korunmasını hayati önemde olduğu vurgulandı.

Antakya için “hibrit yönetişim modeli” önerisi
TÜBİTAK destekli çalıştayda, Antakya’nın yeniden inşasında yerel aktörlerin sürece dahil edilmesini öngören hibrit yönetişim modeli önerisi ön plana çıktı. Saha bulguları, güvenli yapılaşmanın sadece teknik standartlarla değil, sosyal doku ve komşuluk ilişkilerini gözeten bir yaklaşımla ele alınması gerektiğini ortaya koydu.

Çalıştay Düzenleme Kurulu Üyesi Prof. Dr. Muharrem Güneş, İtalya’daki L’Aquila (2009) ve Yeni Zelanda’daki Christchurch (2011) depremlerinden edinilen deneyimlere atıfta bulunarak, “Teknokratik hız ve barınma önceliğiyle birlikte yerel katılımın harmanlandığı hibrit model, Türkiye için uygulanabilir bir yol olabilir.” dedi. Güneş, ayrıca “Sivil alanın üniversiteler ve yerel yönetimler dâhil genişletilmesi, karar süreçlerine katılımın kurumsallaşması gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
“Kentin ruhu ve hafızası korunmalı”
HMKÜ Rektörü Prof. Dr. Veysel Eren, Antakya’nın tarihî ve kültürel katmanlarına dikkat çekerek, “Antakya’nın ruhu sadece taş binalarda değil, birlikte yaşama kültüründe gizlidir. Bu nedenle kentin kimliği korunarak yeniden inşa edilmeli.” dedi. Eren, üniversitenin akademik birikimiyle sahada çözüm üretmeye devam ettiğini, akademi–kamu–sivil toplum iş birliğinin güçlendirilmesi gerektiğini vurguladı.

Yerinde dönüşüm ve toplumsal bağlara vurgu
Proje ekibinden Dr. Öğr. Üyesi Seren Yörüm Altınay, yürütülen nitel saha araştırmalarında, az katlı, yerinde dönüşüm odaklı ve yürünebilir mahalle ölçekli yaşam alanlarının öneminin öne çıktığını söyledi. Altınay, “Komşuluk ilişkilerinin korunması, karma kullanımlı alanlar ve sosyal bağların sürdürülmesi, Antakya’nın yeniden ayağa kalkmasının anahtarıdır.” dedi.
Katılımcılar, TOKİ tipi tek tip yerleşimlerin, Antakya’nın sosyo-kültürel dokusunu yansıtmakta yetersiz kalabileceği uyarısında bulundu.

Güven krizi ve koordinasyon eksikliği
Araştırma sonuçlarına göre, kurumsal eşgüdüm, bilgi akışı ve katılım eksiklikleri, toplumda bir güven krizine yol açtı. Bölgede kalanların kısa vadede altyapı ve barınma sorunlarına, göç edenlerin ise eğitim, sağlık ve ekonomik göstergelere odaklandığı belirlendi.
Proje çıktılarının, Haziran 2026’da kitaplaştırılarak kamuoyuna sunulması hedefleniyor.


