Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Orhan Tüleylioğlu
Orhan Tüleylioğlu

BİR YARARI OLMAYAN MERDİVEN

Mevsim güzdür. Ahmet Haşim, Gülhane Parkı’nda, yalnız dolaşmaktadır. Sararıp dökülen yapraklar eşlik eder ona. Bir sonbahar saldırısının izleriyle doludur park. Duygulanır şair, doğayla kendi arasında gizli bir konuşma başlar. Parktaki basamaklı yolu, o yoldan çıkış ve inişleri yaşama benzetir. Evine döndüğünde ünlü “Merdiven” şiirini yazacaktır:

 

Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden

Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak

Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak…

 

Sular sarardı yüzün perde perde solmakta

Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta…

 

Eğilmiş arza konar, muttasıl kanar güller

Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller

Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?

 

Bu bir lisan-ı hafidir ki ruha dolmakta

Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta…

 

Birçoğumuzun her gün inip çıktığı, günlük yaşamımızın ayrılmaz bir parçası olan merdivenler, şiirin de ayrılmaz bir parçası olmuştur. Merdivenin insan yaşamındaki yeri, uzam ve çaba bağlamında ele alınır. Şair, sözcüklerden merdivenleri inip çıkarken, aşkları, kırgınlıkları, umudu, umutsuzluğu, yalnızlıkları kısaca yaşamı anlatır merdiven imgesiyle. İşte, Rıdvan Dansuk’un “İlk Aşk” adlı şiiri.

 

Platonik bir merdivendin

tırmandıkça basamaklarına

ne çabuk büyüdüm

kötü notlar aldığında

herkesten gizli en çok ben ağlardım

 

Mahalleden taşınıp gidince bir gün

bir çığ gibi yuvarlandım basamaklarından

 

Yıllar yılları basamaklar basamakları kovalar. İlk aşktan yolun yarısına hızla çıkılır merdiven.  Kenan Sarıalioğlu ise çocukluğuna, merdivenlerden inerek ulaşır:

 

Yapayalnız bir yaz akşamı

Mezar gülleriyle sildim yaşımı

Kırk merdiven indim, soğuk yatakta

Babamın dizine koydum başımı

 

Umutla umutsuzluk iç içedir. Yükü ağırdır şairin. Kırık bir merdivenden akar duyguları. Dizelerin arasından akan özlem sularına karışır yüreği. Ümit Sarıaslan’ın şiirindeki gibi:

 

Kırık bir merdiven yüzüm ağarır alnına şafağın

Her ayağından bir ırmak kurtulsun diye umudun

Kumu sayınca güneşle yanar sahra bilinsin

Aynı denizin kıyısından çekilecek bütün çöller şimdi

 

Ayrılıkları, özlemleri, hüzünleri, sözcüklerle tamir eden bir başka şair de Mehmet Yaşın’dır. Şair, annesine adadığı bir kitabına “Işık Merdiven” adını vermiştir:

 

OKU!

O ki sana kalemle yazmayı öğretendir

O ki sana koşulsuz sevmeyi bildirendir

Oku ve suda yükselen kaya üstüne yaz ruhunu

 

Şairsen kendini ölümün yüzüne oku

Hangi tanrı evcilleştirebilir sevgini

Yüz çevirmeleri ağırına gitmişse

Göğe merdiven kur ki görsünler mucizeni

 

Hüseyin Atabaş, “Fotoğrafta Üç Adam” adlı şiirinde Sivas kıyımında öldürülen üç şairimizin, Madımak Oteli’nin merdivenindeki sessiz bekleyişlerini anlatır:

 

Fotoğrafta işlevsiz bir merdiven

merdivende üç adam, üçü de şair adam

 

Çenesinde birinin eli,

birinin eli batmış yanağına

ötekinin elinde bir sopa ve sigara

 

Kalem tutan, okşayan, tokalaşan o ellere

dokunsam dörtnala geçiyor zaman,

dokunmasam gökyüzü düşecek

üstümüze

Sivas’ta gece sabahı ararken!…

 

Merdivenlerdeki üç şair, Metin Altıok, Behçet Aysan ve Uğur Kaynar’dır. Hüseyin Atabaş’ın “birinin eli batmış yanağına” dediği şair Behçet Aysan,  “Denize İnen Merdiven” adlı bir şiir yazmıştır:

 

demiryolu boyunca yürüdüm

kara bir gökyüzü yanımsıra

 

yürürdü.

 

ve fabrikalara

işçi taşıyan ağır ve hantal

otobüsler

 

yaşadıklarım

da yürürdü.

 

karartma geceleri

aydınlık serçeleri

yürürdü

 

bir günebakan

acıdan dinamitler

 

kitli kapılar

sinmiş umutlar

 

güneşi ısıran sessizlik

 

ve cehennem

ve sevdam

 

hepsi yürürdü.

 

bir de bakardım

yol bitmiş

 

Gültekin Emre’nin şiirinde, bir günden ötekine yürüyen merdivenlerle çıkılır:

 

Yürüyen merdivenlerde yürüyor yürüttüğüm günler

(yürüttüm mü? neden? nereden?)!

Yüzsüz, yorgun, sapkın ve yapayalnız, olmalı şaşkın

Belki biraz haspa, peralı ya, alkolik biraz da

Ne olabilir ki, dikkat et şiir olta arıyor

Yemle oltayı, sallandır denize

Deniz, hani o uçsuz bucaksız mavi göze

Kıyısı bir zamanların Berlin duvarı

(ne zaman batının hışmına uğrar kim bilir?)!

Kalın bir telefon rehberi(adresler kitabı mı?)!

Orda yatar nice vatan evladı, ölüler

Yıllarca yaşayanlarla komşu

Unutulmaz altyazısız resimler gibi

Yürüyor işte kara tren de haritasız

Günler tespih çeker, volta atar dağlara karşı

Dalgalanan bir bayrak gibi açar bağrını

Siz sormadan soruyu ben sorayım size akşamcı abiler

Burdan memleket acep ne kadar çeker

Yürütülen ne, yürüten kim, merdiven nerde

Peki bu gecelere ne oldu, ya bu aya

Neden deli eder insanı bu solu soluveren çiçekler

Adresleri belli telefonlara cevap vermeyenler

Neden aranır hep, neden kulakları çınlatır.

 

Sunay Akın, insanlara okuma ve kitap sevgisini aşılayan; gösterileri ve benzersiz kitaplarıyla okurlarına aynı zamanda bilmeyi, araştırmayı, öğrenmeyi de öğreten bir yazar ve bilge bir şairdir:

 

Ah! Şu benim şair yalnızlığım

bir yangın merdiveni gibidir

umut apartmanının arkasında

pas tutarken yüreğim

ayakta duruyorum yıkılmadan

çocukların kayacağı bir tırabzanım olmasa da

 

Gündelik yaşamımızda merdiven, genellikle başarıya ulaşmanın aşamalı ve emek gerektiren bir süreç olduğunu vurgulamak için kullanılan bir metafor olarak çıkar karşımıza. Bu metafor, başarının kolayca elde edilemeyeceğini, tersine tıpkı bir merdiveni tırmanmak gibi sabır, kararlılık ve sürekli çaba gerektirdiğini ifade eder.

Toplumsal sarsıntılarla dolu bir zaman diliminde yaşayan ve faşizme karşı yürüttüğü tutkulu kavgası toplama kamplarının cehenneminde henüz 27 yaşındayken son bulan Jura Soyfer, “Afiş Yapıştırıcısının Şarkısı” adlı şiirinde, bu merdivenin bir yararı olmadığını söylemiştir:

 

 

 

Nasılsa hayata adım atan insana

Üç şey verilir hayat yolunda:

Küçük bir merdiven,

Bir fırça, bir de kova.

Derler ki sonra, böyle bir merdiveni

Herkes yanında taşır;

İnsanlar eşit olduklarından bugüne bugün,

Herkesin yükselme şansı vardır.

Ancak bir düzine yıl geçince

Anlar zavallıcık işin iç yüzünü

 

Bir yararı yok bu merdivenin,

Fırçayı yiyen hep ben olduktan sonra,

Anlamı yok inip çıkmak için didinmenin,

Kovayı hep ben taşıyacağım nasıl olsa.

 

Her insan hoşlanır, hayatının afişini

Şöyle rengârenk ve yükseklere yapıştırmaktan.

Kim ki hem kurnaz hem de edepsizdir ancak o başarır

Basamak basamak daha yükseklere erişmeyi.

Yukarıda bayağı iyi yapar yapacağını

Ve bırakmaz yanına çıksın başkaları;

Onlara gelince, boyunları büküp,

Ta aşağılarda, dökülenleri toplamak düşer ancak.

 

Sende vurursun hayatım dediğin artığı duvarlara

Sonra zamanın gelir, kazınıp gidersin;

Boynun bükük, toplarsın merdivenini,

Öğrenmişsindir artık öğreneceğini:

 

Bir yararı yok bu merdivenin,

Fırçayı yiyen hep ben olduktan sonra

Anlamı yok inip çıkmak için didinmenin

Kovayı hep ben taşıyacağım nasıl olsa (Çev.: Ahmet Cemal)

 

 

 

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SON HABERLER