Ağızdan çıkanı kulak duymuyor. Söylenmek istenenler, akıl ve mantık süzgecinden geçirilmediği için ortalık toz-duman.
Söylenenleri, karşısındaki kişiye karşı kullanılan kelimeleri duydukça, tüylerimiz neredeyse diken diken oluyor. Neden ve nasıl bu durumlara gelindi, neden böylesi sözlerle düşünceler ifade edilmeye, bundan da prim kazanılma yoluna gidilmeye başlanıldı diye, kendi kendimize sorular sormaya ve yanıtlarını bulmaya çalışıyoruz?
Bakınız son zamanlarda bir takım kırıcı, rencide edici, yaralayıcı, sanki bir kez daha yüz yüze gelinmeyecekmiş, karşı karşıya kalınmayacakmış gibi söylenen sözlere: İspat etmezsen alçaksın, müfterisin, sahtekarsın, ahlaksızsın gibi söylenen söz ve kelimelere.
70-80 yıl önce gerçekleştiği iddia edilen ve bugün için tanıkları dahi bulunmayan olayları gündeme taşınmak suretiyle karşısındakini kötüleme, kamuoyu önünde zor durumda bırakmak çabaları ve bunu sağlayabilmek için aslı-astarı bulunmayan olayları gerçekmiş gibi göstermek suretiyle toplumu inandırma gayretleri.
Ülkemizde uygulanan rejimin demokratik Cumhuriyet olduğu Anayasamız ile belirlendiğine göre, demokrasinin gereği olan siyasi partilerin genel başkanları için kullanılan kelimeler. Örneğin ana muhalefet partisi genel başkanı için, ana hıyanet partisi genel başkanı demek gibi.
Evimizde, yatağımızda huzur içerisinde oturabilmemiz ve yatabilmemiz için var olan iç güvenlikten sorumlu teşkilatın başında bulunan bir bakanın, Ana muhalefet partisi genel başkanı için kullandığı “sen bittin artık” benzeri kelimeler ve ifadeler.
Dün haklarında en ağır sözler söyleyenlerin bugün o kişileri yere göğe sığdırmayacak derecede övmeleri, onlarla beraber hareket etmeleri, savunuculuklarını yapmaları.
Tüm bu ve benzeri sözler, kelimeler, suçlamalar, tehditler, yüzseksen derece geriye dönüşler ne için yapılıyor?…
Bize göre bu yollara başvurulmasının nedeni, yaklaşan seçimlerde sandıktan başarıyla çıkabilmek için seçmen nezdinde karşı tarafı, yani rakibi kötülemek, küçük düşürmek, zor durumda bırakmak ve böylece prim sağlayabilmektir.
Oysaki sandıktan başarı ile çıkabilmek, seçmenin oyunu alabilmek için bu yollara başvurmadan da mümkündür.
İktidar partisi yaptıklarını ve yapacaklarını uygun bir dille seçmene anlatıp olanları ve olacakları inandırıcı bir biçimde gözler önüne serdiği takdirde daha fazla başarı sağlayabilir.
Yine muhalefet partileri de iktidarın yanlışlarını, eksiklerini, yapamadıklarını uygun bir dille gözler önüne serdikten sonra, iktidar oldukları takdirde, yapacaklarını inandırıcı bir biçimde anlattıkları takdirde seçmen nezdinde başarı sağlayabilir, sandıktan zaferle çıkılabilir…
Ama görünen o ki bunların hiçbiri yapılmıyor.
AKP genel başkanından tutun da iktidarda bulunan partinin önde gelenlerine, bakanlarına, milletvekillerine kadar hemen çoğunluğu, sık sık karşısındakini kırıcı, yaralayıcı, rencide edici ve bunun sonucu olarak ta seçmen nezdinde ne oluyor, neden böyle konuşuluyor, nasıl bu sözler ağızdan çıkabiliyor sorularının sorulmasına neden olacak tutum ve davranış içerisine girebiliyorlar.
Öte yandan bu sözlere muhatap olan muhalefet parti genel başkanları ve ileri gelenleride, benzer kırıcı ve yaralayıcı olabilecek sözlerle savunma zorunda kalıyorlar.
İşte bu karşılıklı söylemler, kamuoyunun dikkatinden kaçmıyor ve bu gidiş “nereye” sorusunun sorulmasına neden oluyor.
Biz bir kez daha herkesi sağduyuya çağırıyoruz. Koltuk hırsı ve sevdası gözleri karartmamalıdır. Demokrasinin en büyük erdemlerinden biride, sandıkla gelip sandıkla gidebilme olgunluğunun gösterilebilmesine fırsat tanınmasıdır.
Bu olgunluğu gösterebilenler, sandıktan yenilgi ile çıksalar bile, kısa sürede yeniden başarıya ulaşma imkânına sahip olabilirler. Ama bu kurala uymayanlar bir daha dönmemek üzere siyaset sahnesinden silinip giderler.
Biz bir kez daha soruyoruz: “Nereye?” ….
YORUMLAR