Ülkemizde meydana gelen can ve mal kayıplarına yol açan deprem felaketleriyle sık sık karşılaşmaktayız. 6 Şubat depremleri neticesinde bölgemizde maddi ve manevi büyük zararlar oluşmuştur. Deprem kuşağında yer aldığımızdan afet sonrası dolayı can ve mal kayıplarından devletin sorumlu tutulup tutulmayacağı konusu gündeme gelmektedir. Kamu otoritesi vatandaşın sağlık , güvenlik ve huzuru için her türlü önlemi almakla yükümlüdür. Anayasa’nın 2. Maddesinde belirtilen hukuk devleti ; eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan bu hak ve özgürlükleri güçlendiren , her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetime açık olan devlettir.
Hukuk devleti ilkesinin hayata geçebilmesi için idarenin faaliyetlerinin yargısal denetime açık olması gerekmektedir. Bu kapsamda idarenin yasalar gereğince deprem öncesi alınabilecek tedbirleri almaması halinde uğranılan zararların tazmini ile sorumluluğu doğmaktadır. Deprem nedeniyle oluşan zararların tazmini için gerek adli yargı gerekse idari yargıya başvurulması mümkündür. Fakat kamu kurumlarının sorumluluğu söz konusu olduğu zaman idari yargı yoluna gidilebilmektedir. Bu durumda öncelikle idareye başvuru yapılarak sonuç alınması beklenir akabinde idari dava olan tam yargı davaları açılabilmektedir. İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka bir suretle öğrendikleri tarihten itibaren 1 yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren 5 yıl içinde idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerekmektedir. İdare tarafından bu istekleri kısmen veya tamamen reddedildiği takdirde tam yargı davası açılabilmektedir. Tazminat miktarının tespiti tam yargı davası bakımından önemlidir. Oluşan zararın tespiti teknik inceleme gerektirmesi durumunda mahkemece atanan bilirkişilerce gerekli incelemeler yapılmakta gerektiğinde olay mahallinde keşif icra edilmektedir. Akabinde gelen Bilirkişi raporları taraflara tebliğ edilmektedir.
Deprem sebebiyle açılacak olan tam yargı davalarında dikkat edilmesi gereken belli başlı unsurlar mevcuttur .Bu hususları Danıştay’ın kararları ışığında açıklayacağız :
1-Yapının üzerinde bulunduğu zeminin özelliği
2-Zemin durumuna göre depreme dayanıklılığının kontrolü
3-Yapı kullanım izni bulunup bulunmadığı
4-İmar planları ve inşaat ruhsatlarının hangi idarelerce yapıldığı ve verildiği
5-Yapılarının imar açısından denetlenmesi ,
6-Afete uğramış ve uğrayabilecek bölgeler ile yapı ve ikamet için yasaklanmış afet bölgelerinin tespit ve ilan edilip edilmediği ,
7-Afet bölgelerinde yapılacak yapılarla ilgili kuralları, yapı tekniklerini ,projelendirme esaslarını, ülkenin deprem haritalarını hazırlamak konusunda idarelerin üzerilerine düşen görev ve yetkileri yerine getirip getirmediği ,
8-Denetim ve kontrol görevlerini yapıp yapmadığı, hususlarının ayrı ayrı irdelenmesi gerektiğinden ve idarece gerekli önlemlerinin alınıp alınmadığı belirlenmesi gerektiğinden bahsedilmiştir. Bunun neticesinde idarenin nasıl reaksiyon aldığı önemlidir.
İdareye açılan tam yargı davaları hakkında kısa bir bilgi verdikten sonra memleketimizde meydana gelen depremler neticesinde idareye açmış olduğumuz tam yargı davaları ile belirli hususlara değinmek istiyorum. Açmış olduğumuz davaların çoğunda bilirkişi raporları gelmiş olup ancak gelen bilirkişi raporları maalesef bizleri çok tatmin etmemektedir. Kanaatimizce bilirkişi raporlarında idareye atfedilen kusur oranları çok düşüktür. Genel de dosya durumlarına bağlı olarak da idarenin kusur oranını %30 – %35 bandında verilmekte ve %25 oranında da kaçınılmazlık indirimleri uygulanmaktadır.
Özellikle raporlarda şu husus biz hukukçuların dikkatine çekmektedir. Bilirkişi AFAD ile ilgili olarak ”Hatay IRAP raporunun, Kahramanmaraş raporuna kıyasla yetersiz olduğu ve simülasyona dayanmayan bir değerlendirme içerdiği anlaşıldığı , risklerin doğru belirlenmediği bir noktada önlemlerinde de sağlıklı alınamayacağını, böylece IRAP raporunda Doğu Anadolu Fay Zonu ile ilgili geniş bir çalışma yapılmadığını, veriye dayalı olamayan genel ifadeler ile bir değerlendirme yapıldığından kanunda kendisine verilen ”Muhtemel afet ve acil durum bölgelerini tespit etmek ve önleyici tedbirleri ilan etmek ” ve ”Zarara uğraması muhtemel yerlerin plan, proje ve imar esaslarını belirlemek” hususlarını yapmada eksiksiz yerine getirmediği kanaatine varılarak Hatay ili özelinde AFAD’a kusur oranının genelde %2 bazende %3 olarak verilmektedir. Görüleceği üzere kanun AFAD’a çok büyük sorumluluklar yüklemesine rağmen bilirkişi raporlarında tespit edilen kusur oranının çok düşük olduğu kanaatindeyiz. Umarız ki ilerleyen süreçlerde daha hakkaniyetli kusur oranları tespit edilerek, vatandaşların mağduriyetleri giderilmeye çalış
Av. Aysel İlkin Güçlü

YORUMLAR