Bir önceki yazımızda emeklinin içinde bulunduğu zor koşulları ele almış, yaşanan sıkıntılara dikkat
çekmiştik. Bugün ise konuyu asgari ücrete getiriyoruz.
Aslında emekliyle asgari ücretlinin yaşadığı sorunlar arasında büyük bir fark yok. Ha Ali Veli, ha Veli
Ali… Değişen sadece isimler; geçim derdi aynı, umutlar aynı, belirsizlik aynı.
Toplumda zengin ile fakir arasındaki uçurum giderek derinleşirken, bu farkı görmezden gelen hiçbir
anlayışın sonunun hayırlı olması beklenemez.
Çünkü adalet, önce gelir dağılımında başlar!
Bir zamanlar “yasaklar, yolsuzluk ve yoksullukla mücadele edeceğiz” diyerek iktidara talip olanlar,
ne yazık ki bugün bu söylemlerin tam tersine bir tablo ortaya koymuş durumda. Verilen sözlerle
atılan adımlar arasındaki mesafe her geçen gün biraz daha açılıyor.
Bu gidişat doğal olarak toplumda bir değişim isteğini doğuruyor. Sandık çağrılarının yükselmesi
boşuna değil. Görünen o ki yakın bir gelecekte bu istek daha da güçlenecek.
İnsanlar, daha adil, daha aydınlık günlerin hayalini kuruyor.
Tam da bu yüzden asgari ücret meselesi hayati bir öneme sahip. Çünkü geleceği asgari ücretlinin
yaşam koşulları üzerinden okuyabiliriz.
Asgari ücret sadece bir rakam değildir; bir ailenin sofrası, çocuğun beslenmesi, gencin eğitimi,
yarının umududur.
Eğer asgari ücret belirlenirken gerçek hayat şartları dikkate alınmaz, sonuçları doğru hesaplanmaz
ve buna göre adımlar atılmazsa ne olur?
Olacak olan bellidir: Baba borçlanır, çocuk aç yatar.
Bu tabloyu değiştirmek mümkündür. Ama bunun için dikkatli olmak, günü kurtaran değil geleceği
kuran politikalar üretmek gerekir.
Doğru yolu bulmaya yardımcı olacak adımlar atılırsa, karanlık yerini aydınlığa bırakabilir. Aksi halde
bedelini yine en alttakiler öder.
Bu yüzden dikkat edelim. Çünkü mesele sadece bugünün asgari ücreti değil, yarın nasıl bir ülkede
yaşayacağımızdır.

YORUMLAR