Yılbaşı denince çoğumuzun aklına aynı sahne gelir: Gece yarısına kadar süren eğlence,
kahkahalar, müzik, bağırış çağırış… Yeni yılın ilk sabahına kadar yaşanan o kısa ama yoğun
heyecan. Sonra mı? Sonra hayat kaldığı yerden devam eder. Alarm çalar, sorumluluklar geri gelir
ve “normal” dediğimiz düzen yeniden başlar.
Aslında yılbaşı tam olarak budur: Kısa bir durak, uzun bir yolculuğun arasına sıkışmış bir nefes.
Ancak yılbaşını sadece eğlenilecek bir geceden ibaret görmek eksik bir bakış açısıdır. Çünkü
yılbaşı aynı zamanda düşünmek için güçlü bir fırsattır. Geride kalan yılı değerlendirmek, yapılanları
ve yapılamayanları tartmak, hatalardan ders çıkarmak için doğal bir eşiktir.
Takvim değişirken insanın kendine sorması gereken sorular da vardır: Nerede duruyorum, nereye
gidiyorum, neyi değiştirmem gerekiyor?
Bu düşünme hali ister istemez geleceğe uzanır. Yeni yıldan beklentiler, hedefler, planlar zihnimizde
sıralanır. Ne yapacağız, nasıl yapacağız, gerçekten istediğimiz hayat bu mu? Yılbaşı gecesi atılan
her kahkahanın ardında, aslında bu sessiz sorular gizlidir. Eğlenirken bile yarını düşünürüz; çünkü
insan sadece bugünüyle değil, yarınıyla da yaşar.
Üstelik mesele yalnızca gelecek yıl da değildir. Hayata daha geniş bir pencereden bakınca, yapılan
her tercihin daha uzun vadeli sonuçları olduğunu fark ederiz. Bu yüzden yılbaşı, insanı sadece yeni
bir yıla değil, kendisiyle yüzleşmeye de davet eder. Düğüm düğüm olmuş düşünceleri çözmeye
çalışmak, yönünü yeniden tayin etmek için bir fırsattır.
Belki de yılbaşının asıl anlamı tam olarak burada saklıdır. Eğlence geçicidir, ama farkındalık
kalıcıdır. Bir geceliğine durup düşünmek, sonra yeniden yola koyulmak…
Yılbaşı, geleceğe atılan bilinçli bir adım olabildiği ölçüde anlam kazanır. Önemli olan, o adımı
atarken neyi geride bıraktığımızı ve neyi yanımıza aldığımızı bilmektir.

YORUMLAR