İsminin olduğu sokağın asfaltındayız
Antik Çağ’ın şaşaalı yaşantısıyla ünlü bu metropolün yirmi üç asırlık serüven dolu hikâyesine ait gerçek ve doğru bilgilerin edinilebileceği bir başvuru kitabına ismini vermiş ve aslında anlattıklarıyla da bu kenti “fark edin” demiş, Ataman Demir… Peki, Ataman Demir noktasında ‘bugün neredeyiz’ diye soralım mı?
İ.Ö. 300 yılında başlayan ve günümüze kadar süren hikayesi içinde mimari ve kültürel mirası ile hala yaşamakta olan eski bir kent, Antakya… İmparatorların gözdesi olmuş, Antik Çağ’ın üç metropolünden biri… O çağlarda nüfusu birkaç yüz binlere ulaşmış, güzelliği ve halkının yaşadığı lüks hayat ile dillere destan olmuş, “Doğunun Kraliçesi” ünvanı almış… Havarilerin, Hz. İsa’nın öğretisini anlattıkları, ona inananlara ilk kez “Hıristiyan” dendiği mukaddes bir kent olmuş…
Biraz da bu yüzden, Ataman Demir ismi, bu kentin ‘dün’ hikayesinde anlatılanların yorgun düşmüş kelimeleri adına hem değerli hem ayrıcalıklı. Bu kente armağan ettiği eseri ‘Çağlar İçinde Antakya’ da bu değer ve ayrıcalığın kitaplaşmış hali.
Hep dendiği gibi… Sokakları, kendine özgü nitelikteki avlulu evleri, bunların içindeki yaşam biçimi, tabii taş döşeli girift sokakları, kentin günlük yaşamına ait kesitlerin, yerinde yapılan rölöveler ve bunlara ait çok sayıda özgün fotoğraflarla zenginleştirilmiş bir eser, Çağlar İçinde Antakya. Hatta öyle ki… Üç büyük dine mensup insanların beraberce yaşadıkları, inançların kardeş olduğu, bütün insanlığa örnek olacak hoşgörü, dostluk ve kardeşlik kenti Antakya’nın sayfa sayfa fısıldayışı…
-BUGÜN NEREDEYİZ?-
Antik Çağ’ın şaşaalı yaşantısıyla ünlü bu metropolün yirmi üç asırlık serüven dolu hikayesine ait gerçek ve doğru bilgilerin edinilebileceği bir başvuru kitabına ismini veren ve aslında anlattıklarıyla da bu kenti “fark edin” diyen Ataman Demir noktasında bugün neredeyiz diye soralım mı? Soralım! En çok da, Ataman Demir Sokağı’nın yanı başında dururken soralım! Ayaklarımızın altında yükseltilen asfalt yola bakan ahşap evlerin hüznü bu kadar derine kaçmışken soralım! Sorarken de dün ne demişiz, onu hatırlayalım!
-NE DEMİŞTİK?-
Düne dair yazdıklarımızın başlığında yer alan Ataman Demir Sokağı’nın hali, aslında Antakya’nın da hali… Bugüne tekrar edeceklerimiz o yüzden ‘eski’ değil, çok ‘yeni’… Başlayalım mı?
“Biraz da o yüzden durdum… İsminin verildiği sokağın başında… ‘Üç büyük dine mensup insanların beraberce yaşadıkları, inançların kardeş olduğu, bütün insanlığa örnek olacak hoşgörü, dostluk ve kardeşlik kenti’ diye anlattığı kentin ‘onu asla unutmadığını gösterdiği’ bu isimliğin olduğu yerde siz hiç durdunuz mu peki? Durun… Ama gözlerinizi de kapatın… Demir’in anlattığı Antakya için… ‘Bir zamanlar’ denilen o kayıp dün için… Kapatın ve hayal edin, hayal edin ve görün… Gördüklerinizi hafızanıza kaydedin ve şimdi, açın…
Ne gördünüz, bilmiyorum! Ama ben ne gördüm, başlıyorum… Gördüklerimi yazmaya başlıyorum… Şu an, Kurtuluş Caddesi ile bu sokağın kesiştiği yerdeyim… O bahse konu isimliğin tam yanı başında… Şimdi sıra o ilk adımda…
Her bir adımda gördüklerimizi de paylaşalım mı? Ataman Demir’in anlata anlata bitiremediği bir kenti bizler nasıl ‘bitirmişiz’, biraz bunu netleştirelim, ki ilk adım da buna dair. Niye mi? Asfalt bir yoldayız! Avlulu evlerin açıldığı dar sokakların nefes alıp verdiği taş yollarını yok etmişiz! Hatta bazı kısımlarına beton bile dökmüşüz! Lime lime olmuş bir yorgunluğun geride kalanını ise Antakya sanmışız! Oysaki asıl Antakya, Demir’in o anlata anlata bitiremediği sayfaların arasında kalmış! Biz ise o sayfaların dışında… Eldeki Antakya’yla! Kalanla… Kalabilenle… Yürümeye devam edelim mi?
Kurtarılmış evler var! Pansumanı yapılmış… Yaraları sarılmış… Yanağından süzülen gözyaşı silinmiş… Ardından otel olmuş, kafe olmuş, lokanta olmuş… İnsanlarla dolmuş… Ama yaratılan bu ‘anlık’ umudun devamında o kalabalık bir anda kayboluvermiş! Yıkık dökük evler artmış… Demir kafesler içine hapsedilmiş evler de… ‘Dikkat, bu yapı tehlike arz etmektedir’ denen evler de…
Ve yaşam, ‘İmparatorların gözdesi olmuş, Antik Çağ’ın üç metropolünden biri…’ diye anlatılan bu kentin dar sokaklarından uçup gitmiş… Taş ve ahşabın Antakya’sı, betonun Antakya sevdasına yenilmiş… Kurtarılanlar, eldeki savaşın zafer naralarına neden olurken, kurtarılamayanlar ise parmakların arasından kayıp düşmüş, düşerken de asfalt zeminde bin bir parçaya ayrılmış!
Evet… Ataman Demir Sokağı çok geride kaldı… Sayfaları arasındaki dünün Antakya’sı da… Ama yanı başına döktüğümüz asfalt yol bizde hala, avuçlarımızda! Hayrını görün!”
-VAR MI?-
Düne eklediklerimize ‘bugün’ adına ekleme yapmak isteyen var mı? Antakya Belediyesi’nden! Hatay Büyükşehir Belediyesi’nden! Mimarlardan! Sivil toplum örgütlerinden! Bu kentin insanlarından! Varsa, ekleyin… Varsa, ayağa kalkın ‘konuşun’… Ve ‘var’ olanlar adına devam eden o ‘yok oluşa’ karşı çıkın… -Tamer Yazar-