Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Açtık, yerleştik, misafir ettik…

Tabelasını da Astık, Ama!

Tabelasını da Astık, Ama!

Aylar süren yorucu bir restorasyon çalışması ile bugüne kazandırılan Kurşunlu Han,Osmanlı mirası olmasının yanı sıra, kent turizmine katacağı sinerji ile önemsenen noktalardan biri. Peki, çalışmaları bitirdik ve işimiz de bitti mi?

Geçtiğimiz günlerde, Türkiye’de yaşanan ‘restorasyon’ ve tarih algısı’ ‘skandalları’ ve bu yöndeki ‘hatalara’ işaret eden bir okuyucu tarafından paylaşılan, “Arkeoloji okumadım, ama restorasyon okuyorum ve iş olanağı, bu kadar kültürel miras bulunan ülkemizde neredeyse yerlerde… Arkeoloji kısmı ise daha vahim durumda! Çünkü biz, ‘ecdat mirası’ deyip o mirasın üstünde zıplayarak resim çekinen milletiz” ifadesinde durup da düşünmemek mümkün mü?
Haklısınız! Samandağ-Aknehir’de bulunan Saint Simon Manastırı’nın kalıntıları üzerine örtü açıp kahvaltı yapanlara denk gelmişler olarak, çok da haksız bir tespit değil! Peki, konu, Antakya’nın kalbinde yer alan bu Osmanlı eseri Han olunca değişti mi? Her şeyi tam olarak yaptık mı? Açılışı da gerçekleştirdik mi?
-HOŞGELDİN YAZISI!-
Antakya’nın Uzun Çarşı’sı içinde yer alan, yüzyıllar öncesinden kalma bu taş yapı, Hatay’daki Osmanlı Hanları arasında ayakta kalabilenlerden biri. Açılışına eklenecek görkemli ‘kurdele’ kesimini ve o kesime eklenecek kalabalıkları beklerken, içerideki dükkânların sessiz sedasız açılışına tanık olduk önce. Ardından da eksik kalan isim tabelalarının asılmasına şahitlik ettik. Ama herkesin beklediği şey farklıydı ve biraz da bu yüzden, eldekini dışarıdan gelenlere anlatacak o ‘hikaye’ için ısrarla bekledik.
Buna dair söylenmesi gerekeni bir Çarşı esnafı dile getirsin mi?
“Buranın ilk halini bilseniz keşke… Harabeydi! Tek kelimeyle bir harabeden farksızdı. Hani hep derler ya ‘öncesi-sonrası’ diye… Burası için de yapsalar keşke. Öncesinde nasıl bir yermiş, herkes görse böylece. Sonrasında ortaya çıkana bizler niye ‘mucize’ diyoruz, anlasalar hatta! O yüzden, buraya gelen bazı misafirlerin de dediği bir şeyi bizler de istiyor ve talep ediyoruz aslında.
Han’ın her iki tarafında birer kapısı var. Niye, görünen bir yerine büyük bir tabela yapmıyoruz. Bu ahşap olur, demirden olur, pirinçten olur… Hadi biz biliyoruz, gördük ne kadar emek verildiğini. Öncesini, sonrasını, yapılanları… Ama bu kente gelenler bilir mi? Bu yapıların ne zorlukla ortaya çıkarıldığını anlatmak varken, niye tam tersi bir yolu seçiyoruz ki?” -Tamer Yazar-