Hatay’ın turizm potansiyelini kaç başlıkta toplamak gerek, bilen var mı? Peki, bu başlıklar arasına şu ana kadar alınmamış ‘trekking turizmi’ adına neredeyiz, hiç sorguladık mı? Biz biraz sorguladık,hatta Defne ilçesi Harbiye’si içinde, Darmaşta’nın dağlık kesimlerinde adımladık ve sonunda da bir vaha keşfettik…
‘Türkiye’nin en güzel 10 trekking parkuru’ başlığında konuşmaya başlasak, Hatay’a sıra gelir mi? Peki ya Antakya’ya… Defne’ye… Harbiye’ye… Aslında buna dair sıralamanın Türkiye’deki isimleri çok değişmiyor! Sıralayalım mı?
Toroslar’ın orta ve güneydoğu bölümünden yükselen Aladağlar mesela… Unutmadan, Artvin’den Rize’ye 45 km. kadar uzanan Trans Kaçkar ve Trans Yayla parkurları da en çok tercih edilenler arasında. Antalya- Fethiye arasında bağlantı sağlayan tarihi yolda uzanan Antalya Çıralı- Likya Yolu da listeye dahil bir diğer isim. Peki, diğerleri mi? Türkiye’nin en uzun kanyonu olan Köprülü Kanyon… Ya da Yalova’nın Çınarcık ilçesi Teşvikiye Köyü çevresinde bulunan Erikli Yaylası. Aksaray-Nevşehir karayolunun 11. km.’sinden sapılarak gidilen ve lavların soğumasıyla oluşmuş Ihlara Vadisi ise en dikkati çekenlerden.
Eldeki liste bitmedi, ama bizlerin bugüne dair listesinde bize dair bir güncelleme var! En çok da Hatay’a dair! Antakya’nın yanı başındaki Defne’ye dair! Harbiye’nin içlerinde ilerleyip, eski Roma’dan kalma trajan su kemerlerini de geçip vardığımız bir yere dair!
-JEEP GEÇEMEDİ-
Trekking, son yıllarda hızla gelişen bir turizm sektörü. Ama eldekileri henüz toparlayamamış bizler için henüz ‘tohum’ halinde bile değil! O yüzden de, geride kalan hafta sonunu, Harbiye’de keşfedilmemiş bir noktada noktaladık. Ama keşfettiğimiz yerin ‘çölde vaha’ misali görüntüsüne de hapsolduk.
Dönemin Roma İmparatoru Trajan tarafından Harbiye’den (Daphne) kente su getirilmesi amacıyla yapılmış, uzunluğu 9 km olan su kemerlerinin kalan, kalabilen kısımlarının yanından ilerledik, gideceğimiz yere ulaşmak için. Su kemerlerinin yorgun haline destek için yapılmış ‘demir aksamların’ çok da estetik olmayan kısımlarının sırıtan hallerini geride bırakırken, ‘eldeki bu’ deyiverdik!
Oldukça yoğun bir şekilde yol yapım çalışmalarının devam ettiği dağlık kesimde Jeep yardımıyla ilerlesek de, çamurlu yolun balçık hali yüzünden yola yaya devam ettik. Yol boyunca birçok noktaya sıralı bir şekilde ekilen zeytin fideleri ise yüzlerimizi gülümseten tek kısım oldu. Oldukça zor bir yolun sonunda bizi bekleyen şey mi? Adeta bu coğrafyanın saklı mucizesi gibiydi… Sahi, hep saklı mı kalsaydı?
-BULUNMASA!-
Sırtımızda çantalar ve ayaklarımızda bu zorlu parkura uyumlu olduğunu düşündüğümüz ayakkabılarla, çamura bata çıka ilerledik. Ama yolun sonunda bizi bekleyen şey, bu kentin saklı zenginlikleri adına inanılmazdı. Fotoğraf makinelerimizin hafıza kartları ve tabi cep telefonlarımızın kayıt alanları bu keşfedişin anları ile doldu. Yaklaşık 35-40 metreden aşağıya düşen suların coşkusunda keyif kahvelerimizi yudumlarken, bölgede iş makineleri eşliğinde yol çalışması yapan işçiler eşlik etti bize ve sohbetimize.
Bildik Harbiye’nin ‘kuruyan’ – ‘kurutulan’ şelaleleri noktasında dururken, eldekinin keşfedilmemiş olmasına biraz olsun sevindik desek mi? Bazen ‘bulunmaması’ daha iyi belki de! Bulduklarımızın başına gelenleri izlerken hele ki…
-DEFNE’Lİ LEZZET-
İş makinelerinin yol açma çalışmalarını yaptıkları, haberimize konu şelalenin de içinde olduğu bölgede ciddi bir zeytin fidesi ekim çalışması dikkat çekiyor. Ancak yol açma çalışmalarının sonunda bölgede nasıl bir ‘düzenleme’ yapılacak, henüz bilinmiyor. Özellikle de keşfettiğimiz bu görkemli şelalenin turizm noktasında nasıl bir değer bulacağı da…
Aslında sormak gerekiyor, ‘İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün kayıt altına aldığı bir nokta mı burası’ diye! Hatta, ‘Şu ana kadar burası için her hangi bir proje ya da hazırlık yapılmış mı’ diye de! Yoksa ‘biz de yeni haberdar olduk’ kısmındalar mı? İhtimal mi? Sanırım ‘evet’…
Soru çok… Ancak şelalenin döküldüğü noktada biriken suların hemen yanı başında ufak bir kamp ateşi etrafında oturan işçilerin misafirperverliği, yorgunluğumuzu da biriken sorularımızı da bir anlığına unutturdu. Bu arada… Yağmursuz ve çok da soğuk olmayan bir havada, masmavi bir gökyüzünün altında yakılan ateşte pişen tavukların önemli bir detayı vardı! Onu söylemeden geçmemek gerek, özellikle de ‘trekking turizmi’ adına konuşurken…
Detaylar mı? Pişirenler anlatsın mı?
“Odun ateşinde pişince daha lezzetlidir. Ama pişirmek için öyle ekipman da aramayacaksın. Defne dalları yeter bu iş için. Tavukları tek tek bu dallara geçireceksin, ardından da ateşin üzerinde kızarmasını bekleyeceksin. Defnenin kendi aroması da vardır aslında… Pişerken, o da siner ete… Afiyet olsun…”
-GERİ DÖNÜŞ-
Geri dönerken, bir kenara atılmış demir bir tabela fark ettik. Üzerinde, ‘dikkat, bu alanda arazi çalışması yapılmaktadır. Bu alana girmek tehlikeli ve yasaktır’ diyen! Buradan biz de bir uyarıda bulunalım mı? Uyarı tabelasını yenileyin! Hatta daha okunur bir yere dikin! Çünkü şunu fark ettik ki, bölgedeki araç trafiği ‘sapa’ bir nokta olmasına rağmen hayli fazla! Keşfedilmemiş alanın ‘az da olsa’ keşfini yapanların trafiği oldukça fazla! Bu ‘az da olsa’ kısmı içinde yer alan bizler mi? Aslında, bu coğrafyanın kadim geçmişini, tarihi ve kültürel birikimini bilenleriz, bildikleri adına çokça haber yapan ve fotoğrafları ile beraber sizlerle paylaşanlarız. Ama eldeki son örneğin anlattığı şey çok net… Daha fazlası var! Bilinenden çok daha fazlası var! Peki, bizler, bu ‘daha fazlası’ adına ne yapıyoruz, soralım mı? -Tamer Yazar-