Peki, “Kent silueti” nerede duracak?
Hatay Valiliği, İl Emniyet Müdürlüğü, Büyükşehir Belediyesi ve daha birçok kurumun isminin geçtiği ‘eski otel’ konusunda karar verici kim olacak henüz bilinmiyor.Yıkılan binanın yerine nasıl bir beton yapı dikileceği de… Ancak talep, verilecek son kararın, kent silueti odaklı şekillenmesi yönünde!
Kent kimliği, bir kenti diğer kentlerden ayıran fiziki, sosyal, kültürel, tarihsel, ekonomik özelliklerin tümünü kapsar. Antakya gibi uzun bir tarihsel geçmişi olan kentlerde ise zamanın değişik katmanlarının üst üste birikmesiyle oluşmuş bir kimlikten söz edilir. Zira bu şekilde oluşmuş kimliklerin kendilerine has bir hikayesi vardır. Bu hikaye içindeki kent görselliği ve mimari detaylar ise bahse konu kimlik adına bir adım öne çıkar!
-BENZER TARTIŞMALAR-
Eski Antakya Oteli’nin yıkım çalışmaları ve uzun bir süre Antakya kent silueti içinde yarattığı ‘karmaşa’ ve ‘kargaşa’, bundan sonra atılacak adımları önemli kılıyor. Her iki yanındaki ‘taş kesme’ eski yapıların varlığına rağmen inşa edilen 9 katlı otelden bugün geriye kalan moloz yığınlarını izleyenlerin ortak eleştirisinde ise bugüne kadar çok fazla tartışılmayan ‘kent silueti’ var.
“İstanbul için konuşanları izlerken bu kenti unutmak olur mu? Bugün, İstanbul’un o güzelim görüntüsü içinden gökyüzüne uzatılan devasa cam ve beton binaları izlerken, işlenen mimari cinayeti bir kenara bırakmak olur mu? Biraz da bu yüzden, yıkımı izlerken, yarın yerine ne konacak, merak ediliyor. Bu kenti yönetenler, Asi Nehri’nin yanı başındaki bu beton çirkinliği yerine ne konumlandıracak, merak ediliyor. Yeni bir mimari cinayet olmaması herkesin dileği!”
-ÖRNEKLERİ ÇOK!-
Kent siluetinin, bir kentin kendi geçmişinde biriktirdiği emanetlerle uyumlu ilerlemesi gerektiğini söyleyen bir başka yorum ise, konunun Avrupa örneğinde durup olması gerekene işaret ediyor, bunu yaparken de, ‘turizm’ başlığında henüz bir araya gelmişler için ‘olması gerekenin’ altını çiziyor…
“Bir kentin yapısını ve göze hitap eden değerlerini görmek için öncelikle belli noktalarında durup silüetine ve yayılışındaki yapıya bakmak gerekir diye düşünüyorum. Günümüzün teknolojik imkanları sayesinde havadan çekilmiş fotoğraflar ve uydu görüntüleri de yardımcı olacaktır şüphesiz. Böyle birçok kenti incelemeye çalıştım. Özellikle Avrupa’da tarihsel dokunun hala korunduğu eski kent merkezlerinde çoğunlukla dar sokaklar, tarihsel yapıların yoğun ve iç içe görünümü dikkat çekiyor. Bu eski kent merkezleri turizmle ilişkili ziyaretlerin de odağını oluşturuyor ister istemez. Tarihsel merkezlerini, bugünün gerekleriyle birlikte yeniden kurgulayıp yaratabilen kentler günümüzde hak ettikleri düzeyde ilgi görüyorlar. Entelektüelleri, profesyonelleri, akademisyenleri, sanatçı ve zanaatkarları yerleşim ve faaliyet alanı olarak yeniden kendine bağlayabilen böyle eski kent merkezi ve mahalleleri, günümüzde bir kentin en büyük çekicilik gücünü oluşturuyor. Hal böyle iken, içinde yaşayanlar ile mimari ve tarihsel çevrelerinin uyuşmadığı, sağlıklaştırma kapsamı içinde ele alınıp yeknesaklığa dönüştürülen yapısal görünümler edindirilmiş, çoğu zaman rant ile ilgili kaygı ve bekleyişlerin ön plana çıktığı kentsel mekanlar ise ne yazık ki kentli ve ziyaretçi için itici olmaktan öteye gidemiyor.”
-KARARIMIZ NE?-
Antakya’ya kuşbakışı bakanların bugün gördüğü 2 yeşil alan var. Bir tanesi, ölenlerimizin mekanı, şehir mezarlığı ve içindeki ağaçlar, diğeri ise kent insanlarının tek mola alanı, Atatürk Parkı. Peki, kent silueti içindeki bu iki yeşil alandan birinin içerisine ‘bina’ kondurmaya çalışırken, eski bir otelin boşta kalacak yerinin kent siluetine uygun şekilde değerlendirilmesini beklemek fazla bir iyimserlik mi? Yoksa hala umut var mı? -Tamer Yazar-