İyi günler sevgili okuyucu.
Yine tanık olduğum ilginç iki olayı sizinle paylaşmak istiyorum. Geçtiğimiz günlerde değerli bir abim ile bir akşam yemeğine çıktık. Asi Nehri kenarında ağaçlarla kaplı şirin bir restoranı seçmiştik. Hava oldukça sıcak olmasına rağmen, restoran hatırı sayılır bir müşteriye sahipti. Restoran servis elemanları da harıl harıl güler yüz ile çalışıyordu.
Servis elemanlarından, sanırım bir yakını daha önce benim yanımda çalışmış genç bir eleman dikkat çekecek kadar çalışkandı. Zor iştir servis elemanlığı ve kafanı kaşıyacak vakit bulamazsın. Biz, yemek masasında, tesadüf odur ki okuduğumuz kitaplardan dem vuruyor, sohbet ediyorduk…
Bir ara yüzümü yıkamak ve kendime gelmek için lavaboya geçtim. Tesadüf bu ya, bu genç servis elemanı da lavaboya girdi ve elindeki cep telefonuyla bir yeri aradı. Ben de ister istemez konuşmasına tanıklık etmiş oldum. Geçimini sağlamaya çalışan bu genç çocuk bir arkadaşına sitem ederek, “Lütfen artık kitapları getir, kitapları ben de okuyacağım” dedi. Bir servis elemanının iş arasında bulduğu bir fırsatı değerlendirip kitap peşinde koşuyor olması beni hem çok etkiledi hem de sevindirdi.
Masama geri döndüm, ama aklım takıldı. Çünkü daha önce benim yanımda çalışan akrabası da her fırsatta kitap okuyan Ahmet adında bir çocuktu. Hemen her hafta bir kitap bitirir, çay ocağının başında yoğunluk olmadığı süre zarfınca kitap okurdu. Çoklukla kendi kütüphanemden de ona kitap vermişliğim olmuştur.
Ardından masada bir düşünceye kapıldım… Okumadığım kitapları, kütüphanemde artık yeni bir okuyucu arayan kitaplarımı paylaşmalı ve belki de bu gençlerin ilgisine sunmalıydım. Bu düşüncemi genç servis elemanına da söyledim, ama sanırım onun okumayı planladığı kitaplar zaten vardı.
Kıssadan hisse, aslında etrafımıza biraz daha dikkatli gözlerle baktığımızda bizi şaşırtacak ve derin düşüncelere daldıracak birçok küçük ayrıntı yaşanıyor. Beni asıl sevindiren, geçmişe oranla çok daha bilinçli bir kuşak geliyor. Kimilerimiz, bu yeni kuşağın sosyal medya sarhoşluğu içinde boğulup kaldığını savunsa da, teknoloji çağında aydınlanmaya dair başka bir devinimin varlığını da görmemiz lazım.
Bir başka küçük hikaye de hayvanlar dünyasına dair…
Şirin mi şirin 2,5 yaşında bir köpeğim var. Henüz iki aylık yavruyken evime giren ve bugüne kadar sevgiyle büyüyen bir köpek… Evim de, Akdeniz Mahallesi’nde ve hayvan barınağına oldukça yakın, ki mahallenin en büyük özelliği başıboş sokak köpekleriyle dolu olmasıdır. Her sabah kendi köpeğim ile arabaya biner, tanıdık sokak köpeklerinin arasından geçip gazeteye gideriz. Tanıdık sokak köpekleri diyorum, çünkü birçoğunu artık ezberledik. Nedendir bilmem, benim köpeğim bu sokak köpeklerinden oldukça korkuyor ve kuyruğunu sıkıştırıp heyecan ile kaçar gibi arabaya biniyor.
Evin hemen önünü yuva bellemiş olan son derece sakin ve benim köpeğimle iletişim kurmaya can atan, onu sıklıkla gözleriyle takip edip arkadaşlık yapmak isteyen, benim kara kız dediğim bir sokak köpeği var. Ama benim köpeğim ondan da korkuyor ve hiç ona yaklaşmıyor.
O gün arabayla eve döndük benim küçük korkak köpeğim ile… Arabanın kapısını açtım, arka koltuktan aşağı indi köpeğim. Ben de bagaja doğru gidip alışveriş torbalarını yüklenmeye başladım. Bu arada mahalleye yeni dadanmış sinirli bir köpek aniden benim köpeğimi deli divane bir şekilde havlayarak kovalamaya başladı. Ben de çaresiz, elimde paketler bir şey yapamıyordum.
Ve kara kız, bugüne kadar kendisine hiç yüz vermeyen, bucak bucak kaçan köpeğimi koruma amaçlı bir anda şahlandı. Yabancı ve asi köpeğin yolunu kesip onu kovaladı ve bizim küçük fırlamayı kurtardı.
Hayvanlar dünyası deyip geçmeyin… Hayvanlar dünyasında bile arkadaşlık dostluk işliyor.
Dedim ya, etrafımıza daha dikkatli bakalım, birçok ayrıntı yakalayacağız.
İyi çalışmalar
YORUMLAR