Gerçekleri sloganlaştırmadan konuşsun!
Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı müze ve ören yerlerini her sene ‘kaç kişi gezdi’ ya da hangi müze ya da ören yeri ‘ziyaret sıralamasında diğerlerini geçti’ şeklindeki istatistiklere bugüne kadar giremeyen Hatay Turizmi adına bugün biz de bir şeyler soralım. En çok da, nehrin yatağında sessizce bekleyen ‘bilinmeyeni’ ama…
Asi Nehri’nin yaz dönemi ile çekilen suları ve azalan debisi, yatağında uzun zamandır gizlenen hikâyeleri de kent insanı ile paylaşıyor. Bu hikâyenin kelimeleri arasında sıkça adımlayan bizlerin buna dair ilk haberi, 25.08.2017 tarihli ve “Kesme taşları ‘ROMALI’ saymadık! Peki, ya bu sütun başı da mı?” başlığında!
Hikâyemiz mi? Kaldığı yerden devam ediyor. Aslında, ilk bulunduğu yere ‘terk edildi’ desek mi? Bugüne kadar, ne nehir yatağındaki ‘kesme taşlar’ için, ne de aynı noktada beliren ve bir Roma Villası’na ait olduğu söylenen ‘sütun başı’ için her hangi bir şey yaptık. Yapmamakla da kalmadık, her türlü atık suyun içinden geçip gittiği bir nehrin yıpratıcı ortamında ‘bilinmeyene’ dair emanetleri kaderine terk ettik. Bunu da, Anadolu’dan kaçırılan tarihi ve kültürel emanetlerin hukuksal takibini dünyanın her noktasında ısrarla yapan bir Kültür ve Turizm Bakanlığı’na sahipken yaptık!
-NE SÖYLENDİ?-
Sular çekildikçe tartışması süren, sürmeye de devam edecek olan konuya ilişkin ilk konuşan isim, eski Roma dönemi mozaikler üzerine çok uzun zamandır çalışmalar yapan, Harbiyeli Mozaik Ustası-Sanatçısı Mehmet Daşkapan olmuş, yaşanan sessizliğin faturasında kaderine terk edilen ‘bilinmeyen’ için şunları söylemişti:
“Aslında ne benim, ne onların (konuya ilişkin kurumların) ne de bir başkasının sözüne bakmak lazım… Ama gerçeğin sözü ne, ona bakmak lazım. Gerçeğin sözü nedir peki? Çıkan kalıntıdır. Şunu sormak lazım o zaman! Bugüne kadar çıkan onca kesme taşın ardından, şimdi çıkan şey, bir sütün başlığı. Tamam da, kime inanacağız? Gözümüzle gördüğümüz şeye mi, yoksa ısrarla ‘burada bir şey yok’ diyenlere mi? Çok net bir şey söyleyeyim size… Tarihin bu kadar sahipsiz oluşu utandırıyor. Diğerlerini bilmiyorum, ama beni utandırıyor. Hele ki böylesi bir coğrafyada. Düşünün ki, köprüden geçerken, 1700 yıllık bir Roma’dan geriye kalan noktada biriken kesme taşlar görüyorsunuz. Öyle ki, keski darbeleri üzerlerinde hala duruyor. Kimse bana hikaye anlatmasın! Herkes, bu taşların, yıkılan Roma Köprüsü’nün ayak kısmındaki taşlar olduğunu çok iyi biliyor. Soruyorum… Niye 100 metre ileride ya da 1 km geride çıkmadı da burada çıktı bu taşlar? Elde bir gerçek var, ki ben de bu gerçeğe inanıyorum.”
-KANUN NE DİYOR?-
Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü bir konuda oldukça net…
-Korunması gerekli taşınmaz nitelikteki tarihi eserlerin yıkılmasına, bozulmasına, tahribine, yok olmasına veya zarara uğramalarına kasten sebebiyet verenler iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar para cezasıyla cezalandırılır.
-Kültür ve tabiat varlıklarını yasal süre içerisinde mazereti olmaksızın bildirmeyen ve bilerek aykırı hareket eden kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
-Yasal sürelerde ilgili makamlara bildirilmeyen tarihi eserleri satışa sunan, satan, veren, satın alan, kabul eden kişi iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar para cezası ile cezalandırılır.
-Tarihi eserleri yasaya aykırı olarak yurtdışına çıkaran kişi, beş yıldan on iki yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar para cezası ile cezalandırılır.
-Tarihi eser bulmak amacıyla izinsiz kazı veya sondaj yapan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. İzinsiz olarak define araştıranlar üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Peki, eldeki sessizliğe gömülen ‘bilinmeyen’ için ortaya konan iddiaları cevaplamaktan kaçınan ve ‘var’ olana ‘yok’ gibi davranmaya devam eden kurumların bu tartışmalı ‘tavrı’ için her hangi bir uygulama var mı, merak ediyoruz!
-FİNAL YAYMAN’IN-
Asi’de biriken sahipsiz hikâyenin yanı başında duran ve ‘tarla sulama’ bahanesiyle kurumsal bir kararla yıkımına karar verilen bir Roma Köprüsü’nün geride kalan hayaletiyle yaşamak durumunda bırakılanlar olarak, son sözü, Hatay’ın Milletvekili olmak için Kültür ve Turizm Bakan Yardımcılığı görevinden ayrılan Hüseyin Yayman’a bırakalım.
“Asi’yi zarif bir gerdanlık gibi binlerce yıldır süsleyen tarihi köprü, Amik gölüyle birlikte bir oldu bittiye getirilerek yok edildi. Bugün gelinen noktada, hem gölün kurutulmasının hem de tarihi Roma köprüsünün yıkılmasının yanlışlıkları apaçık ortada. Yıkılan köprünün yerinde bugün beton ayaklar üzerinde duran iğreti bir köprü yer alırken, Amik gölünün yerinde maalesef yok olan bir tabiat duruyor.”
Ve bizler, o ‘iğreti’ denen köprünün ayaklarının hemen yanı başındaki ‘bilinmeyen’ için cevap beklemeye devam ediyoruz. -Tamer Yazar-