İyi günler okuyucu.
Bir gün eski belediye başkanlarından İris Şentürk hanımefendi ve eşi Hakan Şentürk abimle benim aracımla İstanbul’a doğru kara yoluyla gidiyorduk. Ben güzel ve rahat bir yolculuk olsun diye her türlü şeyi düşünmüştüm. Bir termosta kahve hazırlamıştım. Plastik bardaklar, yol boyunca atıştırmalıklar vb.
Antakya merkezde evlerinin önünden sevdiğim iki değerli insanı aldım ve yolculuk başladı. Ben son derece dikkatli, kontrollü bir şekilde aracın şoför koltuğunda direksiyon sallıyor, kurallara maksimum bir uyum gösteriyordum. Arabanın içinde de gerçekten tadına doyum olmayacak harika bir sohbet vardı. Hem siyaset hem sosyal yaşam hem dostlar konuşuluyor ve araç yavaş yavaş ilerliyordu. Ancak yol bir hayli uzundu ve biz arabada üç şofördük.
Bir süre benim kaptanlığımda yolculuk devam etti. Yalnız benim hız konusunda bir alerjim var. Hız sınırlarının oldukça altında bir tempo ile aracı kullanıyor. Yarım saat içinde kat etmemiz gereken yol uzadıkça uzuyordu. Bizim araçtan çok daha külüstür araç sahipleri yanımızdan geçiyor, benim konforlu aracımla hız sınırlarının altında araba kullanmama anlam veremiyordu. Araba içinde de hafiften bir rahatsız hasıl oldu. İris hanım ve eşi birbirlerine bakıyor ve kibar bir dil ile beni uyarmak istiyorlardı.
Kısaca kontrollü, nizami ama son derece kötü araba kullanıyordum. Nihayet İris hanım: “Sinancığım tebrikler ne güzel bütün kurallara uyuyorsun ama biz senin kaptanlığında bu hızla ancak yarın İstanbul’a varabiliriz. Arabayı başka birimiz kullansa sıkıntı olur mu?” dedi.
Güldük. Ve şoför koltuğuna Hakan bey geçti. Yolculuk olması gereken kıvama gelmişti.
Bu hikayeyi CHP’deki Genel başkanlık tartışmalarına bağlamak istiyorum. CHP defalarca Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun kaptanlığında seçim yarışlarına girdi ve kullandığı araç son derece iyi bir araç olmasına rağmen belki aşırı güven içinde olmak gibi bir içgüdüyle bu yarışlardan hep mağlubiyet ile çıktı. Doğru, kullanılan araç yol alıyor ve teker dönüyor ama yolcular rahat değil ve şikayetçi. Üstelik CHP Genel Başkanı bu kez şanslı. Çünkü aracına iyi bir kaptan şoför daha almış, eğer direksiyonu bu yeni kaptana bırakır ise daha hızlı yol alınabilecek.
CHP’nin durumu bizim Şentürk ailesiyle yaptığımız yolculuğa çok benziyor değil mi?
Bir fark var!
Ben aracımın direksiyonuna körlemesine, inatla bağlı değilim ve doğru bir alternatif olduğunda koltuğumu devredebiliyorum.
Her seçim sonrası yaşanan başarısızlık kaptan şoförün değişmesi tekliflerini ya da taleplerini beraberinde getiriyor. Ama değişen bir şey asla olmuyor. Koltuk ve makam sahibi her daim istediğini alıyor ve koltuğuna sahip çıkıyor. Kimse arabayı kötü kullandığını görmüyor. Kabul etmiyor. Başka bir şoförün rehberliğine kapı aralamıyor. Sonuç kat edilmesi gereken yol bir türlü bitmiyor ama güvenli yolculuk hesabından seçmen uyutuluyor. Biz varacağımız yere varamıyorsak o yolculuğun güvenli olduğuyla övünülebilir misiniz? Ama kısır bir tartışmadır her daim devam ediyor.
E peki arabayı kim kullanacak?
Ben değil herhalde. Bence Kılıçdaroğlu da hiç değil.
İstanbul olduğu yerde duruyor. Araçlar lüks ama neden biz bir türlü İstanbul’a varamıyoruz?
İyi çalışmalar.
YORUMLAR