“Burhan Günel, 7 Nisan 1947’de Antakya’da doğdu, ilk öyküsünü Mart 1971’de Cumhuriyet gazetesinin aylık sanat-edebiyat ekinde, Ökse adlı ilk romanını 1972’de yayınladı. Yazınsal ürünlerinin dışında, çeşitli biçimlerde, altı yüz bölümü aşkın radyo oyunu TRT radyolarında seslendirildi ve yayınlandı. 90’lı yılların başlarından beri resim eleştirileri ve sergi yazıları da yayınlıyor.”(İdefix)
Ökse; Umut Zamanı; Yağmurla Giden; Aksayan; Acının Askerleri; Kalanlar ve Gidenler, Ve 0 Güzel Kadının Çocukları; Eski Desenler, Yasak Odası; Baraka; Ateş Uykusu; Bütün Zamanlar, Ateş ve Kuğu; Güz de Geçer.. gibi romanları;
Sevgi Bağı; Başka Bir Yaz; Dünyanın En Güzel Kadını; Yine Bir Gülnihal; Nergis; Bisiklet Günleri; Evet Aşk,’ Ateşi Seçtim; Karanfil ve Hançer; Çiçekler Korunağı; Kar Düşleri; Uzun Yol Sürücüsü; Taraça; Bülbülü Öldürelim.. adlı öykü yapıtları ve Sonsuz ve Gizli adlı şiir kitabı yazınımızın ölmezleri arasında yer alır.
Sayın Günel, tam anlamıyla bir Hatay sevdalısıydı. Onun Sonsuz Aşkım Hatay adlı yapıtı kentimizle ilgili yazılmış en güzel yapıtlar arasında yer alır.
Acının Askerleri’ni birkaç kez okudum. Hataylı yaşlı bir kadının son günlerini anlatıyor. Fransız işgali altındaki Antakya’daki yaşamı, “yaşlı kadının kendini hep bir ‘işgal’de” duyması, hep ‘acının askerleri’yle savaşması… İç dünyasında ve dış dünyasında… Bence Günel’in en başarılı yapıdır ve her Antakyalının başucu kitabı olmalıdır.
Burhan Günel’le 1998 yılında Eskişehir’de tanıştım. Sonrasında her yıl birkaç kez çok sevdiği kentinde ağırladım. Mart 2000 tarihinde TRT 2, Okudukça Programını ona ayırdı. O da bir vefa borcu olarak çekimlerin Hatay’da yapılmasını sağladı. Hem de hangi mekanlarda: Mozaik Müzesi, Sen Piyer Kilisesi, Eski Antakya sokakları, Uzun Çarşı, Defne Şelalesi, İskenderun sahili…Antakya’nın tarihi ve kültür değerleri ilk kez bir belgeselde tanıtılıyordu.
Bu sıralarda Sayın Günel’le hep Antakya’yı konuştuk. Antakya’nın yazın dünyası, tarihi, kültürü… Antakya’da olmamasına rağmen Antakya’yı çok iyi biliyordu. Anladığım kadarıyla program öncesi epey araştırma yapmıştı.
Bir sohbet sırasında söylediği bir sözü hiç unutamıyorum: “Antakya, şairini, öykücüsünü, romancısını yetiştirmelidir.” Antakya’nın elbette büyük ustaları vardır. Ayla Kutlu, Sabahattin Yalkın, Ali Yüce, Ahmet Miskioğlu, Orhan Tüleylioğlu, Hüseyin Ferhad, Tülay Ferah, Mehmet Aksoy, ve sayamayacağım onlarca sanatçı. Fakat ne yazık ki bu değerlerimizin tümü Ankara, İstanbul gibi büyük kentlerde yaşamını sürdürüyor.
Büyük bir mutlulukla söyleyebilirim ki, son on beş yılda Antakya, öykücüsünü, romancısını, şairini, fotoğrafçısını, ressamını, mozaik sanatçısını yetiştirmiştir. Bugün Antakya’da ancak büyük kentlerde görülebilen bir sanat birikimi vardır.
Bunları niye yazdım? Son bir ay içinde gündemimize iki sinema olayı girdi: biri Nefes Nefese adlı TV dizisi, öbürü “İki İyi Çocuk” adlı sinema filmi.
Ben iyi bir dizi izleyicisi değilim. Dizi izlemem pek. Ama yoğun eleştiriler alan Nefes Nefese dizisine arada bir bakıyorum. Açıkçası kentimizin tanıtımıyla ilgili fazla bir şey bulmadım. Bazen mutfağımızdan söz ediliyor, bir yerinde defne sabunu konuşuluyor. Fakat çok cılız kalıyor. Dilerdim ki baharat kokan çarşılarımız, Ali Yüce’nin şiirlerine konu olan dar sokaklarımız mafya için bir hesaplaşma mekanı olmasın. O güzelim sokaklarda çocuklar oynasın, gençlerimiz fotoğraf çeksin. O güzel mekânlarda insanlar kahve içsin, sohbet etsin.
Geçen hafta eşimle birlikte “İki İyi Çocuk” filmini izledik. Adını Nida Yılmaz hanımdan duymuştum. Yapımcısı Antakyalı bir değerimiz. Benim mezun olduğum liseden, Antakya Lisesi mezunu Mehmet Demir Yılmaz. Antakya’nın tarihi dokusunu, Antakya insanının hoşgörüsünü, Antakya’nın çokültürlü yapısını ne güzel anlatmış!
Teşekkürler Mehmet Demir Yılmaz. Bu tür yapımlara o kadar çok ihtiyacımız var ki,
YORUMLAR