İyi günler sevgili okuyucu.
Yaşı kırk civarında ve üstünde olanların anılarında sıklıkla anlattıkları televizyon hikayeleri hiç bitmez. “Bizim zamanımızda” diye başlayan cümlelerle ilk yayınların heyecanı, televizyon ile yetişen kuşakların hayal dünyasının önce siyah beyaz, sonra renkli bir değişim içinde gelişimi bizim hayatımızda çok önemli bir yer işgal eder.
Televizyon izlemek ciddi bir alışkanlık, eğlence idi. Hangi yaş sarmalında olursanız olun, televizyonun kültürümüzü dizayn ettiği yıllarda en çok haber bültenleri izlenir, günümüze oranla tek kanal olmasına rağmen daha objektif ve tarafsız yayınlar tartışılır idi.
Türkiye’de ilk televizyon test yayını, İstanbul Teknik Üniversitesi bünyesinde kurulan bir stüdyoda 1952 yılında gerçekleşmiştir. TRT yasasının yürürlüğe girmesi ile 1 Mayıs 1968 yılında resmi devlet kanalı TRT yayın yaşamına siyah beyaz olarak ‘merhaba’ demiştir. 1984 yılında renkli yayın ile tanışan ülkemiz, 1990 yılında Star TV ile ilk özel kanalına kavuşmuştur. Hatırlıyorum, o zamanlarda özel kanalların çok sesliliği beraberinde getireceği ve ülkeye büyük bir demokrasi kültürü kazandıracağı savunuluyor idi. İlerleyen süreçte digital ve şifreli yayıncılığın da ciddi ivme kazandığı ülkemizde, bugün itibariyle Digitürk platformunun 2.709.430 abonesi bulunmaktadır.
Şuan televizyonlarımızı açtığımızda yüzlerce televizyon kanalına ulaşabiliyoruz. Çeşit çeşit yayınların yapıldığı yerel ve yaygın, uluslararası ya da yabancı ülke kanallarını (her dilde) bulabiliyoruz.
Çeşitlilik bu denli artmasına rağmen, son zamanlarda özellikle genç kuşak içinde cazibesini kaybeden bir televizyon kültürü olduğu da bir gerçek. Tesadüf olduğunu sanmıyorum ama, artık kimle karşılaşsam aynı söylem ile karşılaşıyorum.
“Ben artık Televizyon izlemiyorum” …
Birçoğumuzun evinde hala en baş köşede bulunan bu renkli kutu neden cazibesini kaybetti? Çok seslilik ve demokrasi kültürümüzü geliştireceği var sayılan televizyon kitle iletişim aracını geriye atan unsur ne idi?
Öncelikle sayısal olarak zenginliğin “tek ses” anlayışına evrildiği, aynı ya da benzer yayınların tekrar edildiği, taklidin sıklıkla gerçekleştiği, manüpülasyon, algı operasyonu, yalan haber ya da maksatlı yorum ve tartışmalarla TV kanalları izleyici üzerindeki güven duygusunu büyük oranda kaybetti.
Ülkemizde son on yıldır televizyon kanallarının büyük bir çoğunluğu gelir kaynaklarında iktidara duydukları ihtiyaç yüzünden, hükümeti ve icraatlarını reklam eden, onları her daim alkışlayan, eleştirinin hemen hemen hiç yapılmadığı sadece övgüye ve alkışa yer verilen bir yayın anlayışı içinde yol almakta. Haber bültenleri bilgilendirmekten uzak, daha çok izleyicide bir algının gelişmesine neden olacak tarzda, hep aldatmaya, kandırmaya ve yalana endeksli olarak yapılmakta. Üstelik yaşanan önemli olaylar karşısında artık moda haline gelen “ yayın yasağı” bahanesiyle, vatandaşın TV kanallarından doğru ve sağlıklı bilgi edinmesi imkansız hale geldi. Bu çok kanallı ama tek sesli yeni medya dünyasında, yayın kuruluşlarının Holdinglerin bünyesinde iş dünyasına sıkı sıkıya bağlı duruşu, Holding sahiplerinin de iktidar ile ters düşmeme çabası ile tam anlamıyla izleyiciyi televizyondan uzaklaştırmış bir durumda.
Ancak en önemli neden, hiç kuşkusuz İnternet ile yepyeni bir boyut kazanan, sosyal medya uygulamalarıyla çehresi ve çerçevesi değişen iletişim dünyası…
İnsanlar televizyon izlemiyor, ona güvenmiyor, ama internet aracılığı ile dünya ile iç içe yaşamaya devam ediyor. Bir cep telefonundan yeri geldiğinde kendi yayınını gerçekleştiriyor ya da güven duyduğu kaynaklardan bilgi alıp, gündemi takip ediyor.
O önceleri şişko, sonraları ince TV kutusu ise giderek yok olmaya yelken açıyor. TV izlemeyen kuşak sizce bu tercihinde haksız mı? Birçok genç, “Ben artık televizyon izlemiyorum “ derken bu sonucu yaratan medya tilkileri hala yalan ve aldatmacanın stratejileri üzerinde kafa yoruyor.
Ben ise başka bir hastalık sahibiyim. İşyerinde ( gazete) karşımda koca ekran gün boyu açık ve haber kanalı sürekli yayın yapıyor. Ama sesi kapalı. Ekranda kırmızı kırmızı “Son dakika “ görünce sesi açıp bilgiyi alıp kapatıyorum yeniden sesi. Ardından internete girip o olayın gerçek yüzünü araştırıyorum.
Ne acı ki, sıfır güven duygusu ile yaşıyoruz.
İyi çalışmalar.
[email protected]
YORUMLAR