Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

1500 yaşında ve yalnız!

İlgilenir miyiz? Fotoğraf Sanatçısı

İlgilenir miyiz?

Fotoğraf Sanatçısı ve Sanat Tarihi Öğrencisi Fahreddin Osmanca, “Manastırın hemen hemen her yerinde rastlayabileceğiniz mozaikler mevcut. Müzemiz ve şehrimiz bu konuda çok zengin olduğu için ilgilenilmemiş veya sergiye değer görülmemiş olabilir! Fakat korunmaya muhtaç olduğu da aşikar!” derken, aslında tekrar edilen bir mesajın altını çiziyor…

Nil Nehri’nin batı yakasında 4 bin yıllık firavun mezarının bulunduğu haberlerini okuduk önce… Ardından da, ABD’nin Ohio eyaletindeki Bowling Green Eyalet Üniversitesi’nde sergilenen “Çingene Kızı” Mozaiği’nin parçalarının Türkiye’ye, ait olduğu topraklara getirildiğini… Hatay’ın Altınözü ilçesinde, bir kısmı toprak altında bulunan Roma dönemine ait nekropolde başlatılan kazı çalışmalarını da… Onca okumanın sonrasında, aklımıza, Defne ve Samandağ ilçelerinin ‘BANA AİT’ tartışmaları arasında sıkışan 1500 yıllık Saint Simon Manastırı geldi. Sahi ne haldeydi? O kadar haberin ardından ne değişmişti? 6. yüzyılda kurulan Manastır’ın bulunduğu alanda, toprağın altında uzanan mozaik taban kendi hikâyesinde keşfedilmeyi beklerken, buradaki değişim adına ‘kaç adım’ atılmıştı?
Cevaplar çok fazla umut vermiyor! O zaman bugüne dair tespitler, Hatay’ın tarihine ve kültürüne dair, bu coğrafyada oldukça fazla adımlamış genç bir isimden gelsin.
-TESPİTLER-
Kendisini “Cemil Meriç’in hemşerisi” olarak ifade eden ve Hatay coğrafyasının yüklendiği ‘dün’ hikâyelerini omuzlayan bir okurumuz, Fotoğraf Sanatçısı ve Sanat Tarihi Öğrencisi Fahreddin Osmanca anlatsın bugün, son mola noktası Saint Simon Manastırı’na dair tespitlerini, eleştirilerini, şikayetlerini ve bizler de, ‘bir gün…’ diyerek, sorunların sonlanacağı o günü hayal edelim! Olmaz mı? O zaman başlayalım… İşte o kelimeler:
-TEPENİN ZİRVESİ-
St. Simon Manastırı, Hatay’ın bağrında, yemyeşil bir tepeye kondurulmuş, bir şehrin bekçisi gibi çıkıyor karşınıza. ‘Bekçi’ dediysem; gidip görmeden, yolunda sabır etmeden bulunmayacak bir yol. Üzerinde ısrar etmeden, yolunda sebat etmeden karşınıza çıkmayacak bir bekçi. Şimdilerde yıkık duvarlar, harap mezarlar ve bir avuç taş mirası karşılıyor sizleri. Zaman zaman yeni evli çiftlerin düğün fotoğrafları çekilmek için ziyaret ettiğini görecek ve kötü bir son ile iyi bir başlangıcın birbirine bu kadar nasıl yakıştığına şaşırarak şahit olacaksınız.
-KENTİN KİMLİĞİ-
Bazı şehirlerin şahsiyeti vardır. Bu şahsiyet, St. Simon’da kendine has bir koku gibi burnunuza ilişiyor… Ve bu koku, daha önce burada yaşayan insanların hayatlarının, hatıralarının gözünüzün önünden bir hülya gibi geçmesini sağlayan bir iksir halini alıyor. Antik kentten hiç eksik olmayan rüzgarla birlikte, aklınızı başınızdan alacak bu büyülü koku, siz, gezinizi tamamlayıp tepeden aşağı inene kadar peşinizi bırakmayacak. Kimisi, size bu kentin ve nice antik kentin kocaman bir taş yığınından başka bir şey olmadığını söyleyecek. Evet! St. Simeon kocaman bir kaya.. Michelangelo’nun ‘Davut’unun ” kaya olduğu kadar! Raffaele Monti’nin ‘Örtülü Vestal’i , Alexandros’un ‘Venüs de Milo’su kadar kocaman bir kaya…
-O SÜTUN!
Erken Hristiyanlık hac merkezi olarak kabul edilen ve “Stilitler Tarikatı”nın kurucusu Antakyalı St. Simon tarafından dini eğitimler verilmek üzere kurulan Manastır, kente gelenlerin görmeden ayrılmadığı mekanların başında geliyor. St. Simon Manastırı, Antakyalı St. Simon’un, ‘bir sütun üzerinde 40 yıl yaşadığı yer’ olarak ün yapmıştır. Bahsi geçen sütün ise manastırın tam ortasında yer alıyor.
-NE VAR?-
Alanda; St. Simon’un sütunu, merkezi sekizgen avlu çevresinde düzenlenmiş çeşitli manastır yapıları ve üç kilisenin kalıntıları yer alıyor. St. Simon’un sütununun 4 metrelik kaide bölümü günümüze kadar ulaşmayı başarabilmiş. Sütunun gerçek yüksek-liğinin 9,5 metre veya 12,5 metre olduğu tahmin ediliyor. Arazinin uygunluğu nedeniyle, kayalar üzerine oyulmuş ve kesme taşlardan inşa edilmiş olan bu büyük Manastır, 130 x 160 metre ebatlarında dikdörtgen biçimli bir alan üzerinde yer alıyor. Birbirine paralel iki duvarla çevrili olan St. Simon Manastırı’nın üç yönden girişi var ve iki girişi hala duruyor. Manastır’ın doğu-batı ekseni ise bir haç biçiminde tasarlanmış.
-BAKIMSIZ!-
Kiliselerin dışında; misafirhane, mutfak, kiler odaları ve sarnıçların yer aldığı Manastır, en yakın su kaynağına 2-3 km uzaklıkta bulunuyor. Bu da sarnıçların varlığını açıklıyor. Su ihtiyacının, yağmur sularının biriktiği sarnıçlarla karşılandığı iddia ediliyor. Manastır’ın, genel olarak bakımsızlığından şikayet etmek mümkün, fakat bu yazıyı bir şikayet yazısına çevirmek istemediğimden, bir çok şeyden bahsetmeyeceğim, ama… Özellikle bahsetmek istediğim ve bizzat şikayet etmek istediğim konu şu ki… Manastır’ın hemen hemen her yerinde rastlayabileceğiniz mozaikler mevcut. Müzemiz ve şehrimiz bu konuda çok zengin olduğu için ilgilenilmemiş veya sergiye değer görülmemiş olabilir! Fakat korunmaya muhtaç olduğu aşikar. Bu alanların, üzerine basılmayacak şekilde düzenlenmesi bile yeterli diye düşünüyorum.
Evet… Samandağ’a gelin, Titus Tüneli’ni ve çevresini mutlaka gezin ve dönüş yoluna düştüğünüzde de, güneş batmadan evvel St. Simon Manastırı’na uğrayıp büyülenmeden bu şehirden ayrılmayın. Hatay’ın en güzel ören yeri, sizleri, dünya üzerinde çok yerde bulunamayacak bir huzurla sizi bekliyor.
-SON AÇIKLAMA!-
Saint Simon ziyaretine ilişkin notlarını bizlerle paylaşan Fotoğraf Sanatçısı ve Sanat Tarihi Öğrencisi Fahreddin Osmanca’nın dile getirdiği beklentiler, 1500 yaşındaki inanç noktası için çok uzun yıllardır tekrar edilegelen notlar aslında ve ısrarla gündemde tutulmaya çalışılan bu notların kurumsal bir idareci tarafından artık çözüme ulaştırılması gerekiyor. Zira konuya ilişkin konuşan bir turizmci, “St. Simon’un, 10 metre yüksekliğindeki taş bir sütun üzerinde 45 yıl inzivaya çekilerek yaşadığı yer olarak da anılan Manastır için Hatay’ın yeni Valisi Rahmi Doğan’ın devreye girmesini beklemek gerekiyor” derken, sahip olunan, ama sorunlarla boğuşan tek yerin burası olmadığının altını özenle çiziyor, çizerken de Samandağ’daki Dor Mabedi’ni işaret ediyor. -Tamer Yazar-