Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

AK Parti politikaları nedeniyle

‘Deizm’ ve ‘Ateizm’ yaygınlaştı Yaklaşan 24 Haziran seçimleri nedeniyle bir

‘Deizm’ ve ‘Ateizm’ yaygınlaştı

Yaklaşan 24 Haziran seçimleri nedeniyle bir araya geldiğimiz Saadet Partisi Genel İdare Kurulu (GİK) Üyesi Dr. Necmettin Çalışkan, FETÖ’nün siyasi ayağından siyaset meydanlarına indirilen ‘din’ olgusuna kadar birçok konuda net açıklamalar yaparken, oldukça dikkati çeken bir tespitte de bulundu.

Saadet Partisi’nin, 24 Haziran 27. Dönem Milletvekili Genel Seçimleri nedeniyle netleşen 600 kişilik milletvekili aday kalabalığı içindeki Hatay listesinin en tepesinde yer alan Saadet Partisi Genel İdare Kurulu (GİK) Üyesi Yrd. Doç. Dr. Necmettin Çalışkan ile 24 Haziran Seçimlerini konuştuk. Konuşurken de, Fransız Yazar ve Filozof Voltaire’in, “Hayat… Hiç teşekkür etmeden alınır, gelişi güzel kullanılır ve farkında olmadan yitirilir…” deyişinden uzakta, var olanı sorguladık. Sorgulanan hayatların ‘umut’ beklentisine ise biraz gülümseme, biraz da beklenti kattık. Konuşulmasından imtina edilen, hatta bu konuda fazla konuşanların sorgulandığı bir ülke coğrafyasında ‘FETÖ’ denen cemaatçi (!) terör yapılanmasının siyasi kanadına dokundurduk! Siyaset meydanlarının vazgeçilmez malzemesi halini alan, DİN’i ise unutmadık. Ama en çok da bugün getirildiği son hali, o son halden geriye kalanları!
Saadet Partisi Genel İdare Kurulu (GİK) Üyesi Yrd. Doç. Dr. Necmettin Çalışkan, cesur sorularımıza cesur ve yürekli cevaplar ekledi. Eklerken de, gireceği Meclis çatısı altında, bizle paylaştığı başlıklardan çok daha fazlasını gündeme taşıyacağının mesajını verdi.

Başlayalım mı ?

Partilerin değil de ittifakların yarışacağı bir 24 Haziran beklentisinde, bir tarafta Ak Parti-MHP, diğer tarafta CHP-İYİ Parti-Saadet Partisi ve Demokrat Parti var… Sanırım bu ittifaklar, bir araya gelemeyeceğini düşündüğümüz isimleri de o ittifaklar içinde buluşturdu.
Doğru mu?

16 Nisan’da yapılan referandumla birlikte, ülkemiz yeni bir sürece girdi. Bu yeni süreç ve yeni sistemle beraber, bugüne kadar alışageldiğimiz seçimlerin dışında bir seçim yaşayacağız. Bir sandıkta hem Cumhurbaşkanı’nı hem Meclis’i belirleyeceğiz. Biliyorsunuz, ülkedeki yeni sistemin getirdiği bir zorunluluk çerçevesinde siyasette ittifaklar da gündeme geldi.
Açıkçası, bu ittifak sürecini başlatan taraf da Ak Parti oldu. Ak Parti, % 50 barajını aşmak zorunda! Şu ana kadar % 34 ile tek başına iktidar olabiliyorken, bugün itibariyle % 49 oy da alsa, aldığı oyun hiçbir anlamının olmadığını gördü. Bu açıdan da ittifak yapma gereği duydu. Diğer taraftan, MHP, Parti içindeki bölünmelerle birlikte % 10 barajının çok altında olduğunu hissetti! Deyim yerindeyse; birbirine kurşun sıkan, çok kısa bir süre öncesine kadar birbirlerine ağza alınmayacak, insanın yüzünü kızartacak hakaretleri yapan iki lider, ‘denize düştü’ ve birbirlerine sarılmak zorunda kaldı. Aslına bakarsanız, buna, Cumhur İttifakı’ndan çok ‘çamur ittifakı’ demek daha doğru olur diye düşünüyorum.
Tabi bunun karşılığında da, ülkemizdeki bu siyasetin doğal bir süreci gerçekleşti. Cumhuriyet Halk Partisi, İyi Parti ve Saadet Partisi arasında ‘Millet İttifakı’ gerçekleşti. İnanıyorum ki, bu da toplumsal barış adına çok önemli bir gelişmedir. Çünkü Ak Parti ve MHP bloğunun karşısında eğer ki CHP-HDP bloğu oluşsaydı, ‘inananlar ve inanmayanlar’ ya da ‘laikler ve dindarlar’ gibi gergin ortamı çok daha stresli bir hale sokacak her türlü sınıflandırma ve ayrıştırma söz konusu olabilecekti. Ama Saadet Partisi’nin varlığı tam da bu noktada çok önemli bir dengeyi sağladı, ki olası bir ayrışma ya da sınıflandırmaya da fırsat verilmemiş oldu.

Toplumun bir kesiminde, sanırım bu kesimi AKP kanadı olarak belirtmek lazım… Saadet Partisi’nin CHP ve İYİ Parti ile ittifak yapması sert şekilde eleştiriliyor. Tüm bu eleştirilerin ve rahatsızlıkların ötesinde, Saadet tabanı ne durumda?

Ak Partili dostlarımızın bir sorunu da şu ki… İktidar sarhoşluğu içerisindeler! 2002 yılından 2018 yılına, 16 yıldır tek başlarına iktidar durumundalar. İktidarda tek söz sahibiler. Bunun verdiği bir rehavet söz konusu. Bu iktidar durumunun getirdiği sarhoşluk sonucu itibariyle, kendilerinden başka kimsenin varlıklarına tahammülleri yok. Öyle ki, ‘bu ülkede sadece biz varız, biz gerçeğiz, bu ülkenin sahipleri biziz, bizim dışımızda herkes ikinci sınıf vatandaş’ şeklinde bir düşünceye sahip olmaya başladılar. Bunun dışında, gerçekleri görememe gibi bir zaafları da söz konusu. Yapılan tüm yanlışlara bir kılıf bulma gibi de bir hünerleri var. Aslında, onlarla farklı galaksilerde yaşayan insanlar gibiyiz.
Bugün, ülkemizin içinde bulunduğu süreç itibariyle, hem toplumsal barışı sağlama açısında, hem kamplaşmaya bir ‘dur’ deme açısından, hem de Saadet Partimizin Meclis’te mutlaka temsil edilmesi açısından bir şekilde bir ittifakın içerisinde yer almak bir zorunluluktu. Bu anlamda, Saadet Partisi tabanı, davasına ve ilkelerine bağlı bir tabandır. Parti yöneticilerinin aldığı tüm iyi niyetli kararları da bu kapsamda destekler. Çünkü bilir ki, tavan, en az kendisi kadar bu ülkenin menfaatini ve geleceğini düşünür.

CHP’nin Cumhurbaşkanı Adayı Muharrem İnce, bir miting sırasında “Benim annem de başörtüsü takan bir kadın” ifadesini kullandı, ardından bu çıkışa AKP kanadından cevap ve tepki geldi! Öyle görülüyor ki, türban ve başörtüsü siyaseti meydanların değişmez malzemesi olmaya devam ediyor. Peki, bu noktada AKP kanadının iyi oynadığını söyleyenlere katılıyor musunuz?
.
Dinimiz, sadece başörtüsünden ibaret bir din değil. Dinimiz içerisinde çok daha öncelikli konular bulunmaktadır. İnsanların huzuru, refahı, aç ya da açıkta hiçbir insanın kalmaması gibi… Bugün bu iktidarın politikaları nedeniyle ülkede ‘deizm’ ve ‘ateizm’ yaygın bir hale gelmiştir. Esas sorgulanması gereken şey budur. 16 yıllık İslami bir geçmişi olduğunu iddia eden bir partinin yönetiminde eğer ‘deizm’ ve ‘ateizm’ yaygınlaşıyorsa, bu sonuç, iktidar partisinin icraatlarına karşı gösterilen bir reaksiyon neticesindedir! Zira yeni nesil, ‘Sizin İslamcılığınız bu ise biz İslamcı değiliz, biz Müslüman değiliz’ şeklinde bir tepki ortaya koyuyor. İşte asıl sorgulanması gereken şey bugün budur. Ama bu yapılmıyor, aksine popülist politikalarla gündemler geçiştirilmektedir. Sanırım bu da ülkemizin en acı gerçeğidir.
.
24 Haziran’da kurulacak sandıkların sonucunu tahmin etmek imkansız belki ama, ilk turda sonuç alınmasını bekliyor musunuz?

Halkın iradesi nasıl gerçekleşirse gerçekleşsin, herkesin buna, çıkacak olan sonuca saygı göstermesi gerekir, öncelikle bunu en başta ifade etmek gerekiyor. Ama şunun da altını çizelim ki, bugün Cumhurbaşkanının kim olacağı sorusunun cevabı dışında önemli olan bir diğer şey de, Meclis’te nasıl bir aritmetiğin oluşacağıdır. Bu arada şu bilgiyi de vereyim merak edenler için… Partimize gelen bir anket sonucuna göre, bugün ‘ölümüne ak partiliyim’ diyen seçmen kitlesi % 24’tür. Bunun dışındaki % 8’lik bir kitle ise, Ak Parti’nin artık ‘sorgulanabilir’ olduğu noktasında durmaktadır. % 6 dolayında da bir kararsız kitle söz konusudur. O anlamda, Ak Parti’nin ulaşabileceği maksimum oy oranı % 38 civarındadır. MHP ile birlikte, meclis aritmetiği içerisinde çoğunluğu sağlamaları oldukça zor görünmektedir. Tabi bu sonucu, HDP’nin barajı aşıp aşmaması da büyük oranda etkileyecektir.

Sizce, Türkiye’de parlamenter demokrasiden tek adam sistemine doğru bir gidiş mi var?

Gidişten daha ziyade, bu durumu filen görüyoruz. Sandıktan, seçimle gelen belediye başkanlarının, hatta başbakanın bile azledilebildiği bir ortamda, Meclis’in devreden çıkarılıp Kanun Hükmünde Kararnameler ile ülkenin yönetilebildiği bir dönemde, hiçbir muhalif söze fırsat tanımayan bir ülkede, evet… Bu gidişata evrilmiş bir durum söz konusu. Kabul edilse de edilmese de, fiili bir vaka olarak böyle bir şeyle karşı karşıyayız. Umarız ki 24 Haziran Seçimi buna bir son verecek.

Deneyimli bir siyaset adamısınız. İslam siyasallaştırılıyor söylemleri için ne söylersiniz?

Bu tür söylemlere siyasetçilerin fırsat vermemesi gerektiğini düşünüyorum. O anlamda, bu konuda eğer ki varsa şüpheler ya da şaibeler, bunların ortadan kalkması için katkı sağlanmalıdır.

Çok tartışılan, ama sonlandırılamayan bir soru var… FETÖ’nün siyasi ayağı! Bu başlık kapandı mı, yoksa hiç mi açılmadı?

FETÖ ile ilgili konu, Türkiye’deki yakın tarihin en problemli konularının başında geliyor. Bir kere, bu FETÖ denen adamlar tarihin ‘hangi döneminde’ büyüdüler, geliştiler, ayrıca emniyeti, adaleti, maliyeyi böylesine ‘teslim’ aldılar, her şeyden önce bunun sorgulanması gerekir. İkinci olarak da… Kanunlarımızda, ‘terör örgütü üyeliği’ ne kadar önemli bir suçsa, ‘teröre yardım ve yataklık’ da bir o kadar önemli bir suçtur. Eskiden, kamuoyu çok iyi bilecektir ki, PKK, her hangi bir dağ köyüne gelip-silahı doğrultup zorla oradaki ailelerden erzak alıp gittiğinde, o can korkusuyla bunu yapan köylüye sabah asker gelip, ‘sen, tamam üyesi değilsin, ama teröre yardımda bulunmuşsun’ diyerek ‘yardım ve yataklık’ suçu yönlendirilebiliyordu. Eğer ki bu kanun bugün uygulanacak olsa, nasıl bir tabloyla karşı karşıya kalacağımızı kamuoyunun takdirine bırakıyorum. Bu noktada, her şeyden önce adaletin uygulanması gerektiğinin altını çiziyorum. Özetle, devletin her bir birimine girebilmiş bir yapının siyaset içerisine girmemiş olduğunu düşünmek her halde saflık olur.

Şöyle bir ifadeniz var… “Ak Parti tekrar kazansa bile şu andan daha farklı ne yapacak? Şu an ne yapmak isteyip de yapamıyor? Hangi kanunu çıkaramıyor? Hangi kuruma söz geçiremiyor? Hangi KHK’yı çıkaramıyor? Mecliste ne istiyor da yapamıyor?” Eğer cevaplar beklendiği gibiyse, bu seçim neyin nesi?

Ak Parti, 16 yıldan bu yana iktidarda. Elinde her türlü yetki ve imkan var. Devletin imkanları var. Kanunların gücü var. Bakanlar Kurulu’ndan Meclis’e, her şey ve herkes emrinde. Bugün, yapılmasını isteyip de yapamadığı hiçbir şey yok! O nedenle, bu seçim, tıkanılmışlı-ğın bir sonucudur. Bakıldığı-nda, ülkede ekonomik bir kriz var. Doların nasıl çıldırdı-ğını, son dönemde nasıl bir seyir izlediğini hepimiz gözlem-liyoruz. Bunun yanı sıra, üretim durma noktasına gel-miş. İşsizlik had safhada. Cari açık tarihin en yüksek dönemini yaşıyor. İşte eldeki bu rakamlar daha da kötüleşmeden, ani ve baskın bir seçim kararı aldılar. Ama korkunun ecele faydası yok.

Son olarak… Sandık başına gidecek olan AKP seçmenine seslenin desem, onlara en net mesajı hangi cümlelerle verirsiniz?

Bir kere, Ak Parti’deki dostlarımıza birinci sorum şudur… Hep bugüne kadar diyorlardı ki, ‘Saadet Partisi esas dava partisi, ama barajı aşması mümkün değil…’ O arkadaşlarımıza bu sözlerini hatırlatırım! Zira bu seçimde ‘sıfır’ baraj olacak. Yani ‘baraj’ diye bir şey olmayacak. O nedenle bu arkadaşlarımızdan Saadet Partisi’ne sahip çıkmalarını istiyor ve bekliyoruz. İkinci olarak da… Çok gergin bir sürecin içinde geçen ülkenin artık normalleşmeye ihtiyacı var. Ülkenin hamasetten ve bağırıp çağırmaktan öte, icraata ihtiyacı var. Bunun için de Saadet Partisi’ne sahip çıkmalarını istiyor ve bekliyoruz. Üçüncü ve son olarak da… MHP ile işbirliği yapan bir yapının içerisinde bulunmanın büyük risklerini de göz önünde bulundurmalarını, 25 Şubat’ın en önemli aktörü konumundaki MHP ile işbirliği yapılıyorsa, bunun mutlaka sorgulanması gerektiğini ifade etmek istiyorum
Cevaplar için .teşekkürler…
Röportaj/Tamer Yazar