Kaç taneler, bilmiyoruz! Kaçı işler halde, bilmiyoruz! Şu ana kadar kaçı için bir çalışma yapıldı, bilmiyoruz! Envantere kayıtlılar mı, bunu da! Bildiğimiz tek şey, uzun yıllardır bakım bekledikleri, ama hatırlanmadıkları!
Birçoğunun çeşmesinden hala su akıyor. Akmayanların çeşme başlıkları ise kapatılmış durumda. Kullanılmadıklarından, bakımları da unutulmuş. Unutuldukları için de sprey boya kirliliğinden birçoğu nasibini almış.
Kimi, şehrin en merkezi yerinde, kimi cadde boylarında, kimi çarşı içlerinde. Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün sorumluluğunda olanlar da var, Vakıflar’a ait olanlar da ama… Sorun, aslında ortak ve bir turizmcinin ifadesi de buna dair:
“Bu çeşmelerin bir kısmı bir kuruma, bir kısmı başka kuruma ait. Hakkında hiçbir şey bilmediklerimiz de yok değil. Ancak hepsinin bir hikâyesi var, durup da dinlediğinizde. Bu kente gelen misafirler için, onlar, bir bakıma mola noktaları!
Tabi bakıldığında, misafir ağırlayacak halleri de kalmamış birçoğunun. Keşke, bu kent için hep ötelediğimiz, rafa kaldırdığımız önceliklerimizi fark edebilsek, bu kentin her bir kaybının aslında kendi kaybımız olduğu gerçeğinde uyanabilsek!
Bunu derken, inanın ben bile inanmıyorum, fark edip uyanacağımıza! Bu kadar umutsuzum! İşimiz gücümüz vitrin düzenlemesi oysaki! Gastronomi’den EXPO’ya, sürekli bir davet çabamız var! Tamam da; bu kadar bakımsız, yorgun, parça parça kurtarılmaya çalışılan bir kente davet neden? Ortak yaptığımız hiçbir şey yok! Restorasyonlar bile belediyelerin elinde, ‘burası senin, burası benim’ şeklinde! Ve bizler, buna, kent çalışması diyoruz! Kolay gelsin…” Tamer Yazar