Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Alanda çalışma yapmışız… Peki, hikâyemiz ne olmuş?

Aradan geçen 60 yılın

Aradan geçen 60 yılın ardından hatırlanan Saint Simon Manastırı içinde belirlenen mozaik alanlarda 3D lazer taraması ve sağlamlaştırma yapılmış, vaftizhane kazısı ise programa alınmış. 2021 yaz dönemi yoğunlaşması beklenen kazılar ise umut vermiş ama… Güvenlik hala bir sorun! Eksikler ise kendini tekrar etmiş!

…St. Simon Manastırı, Hıristiyanlığın ilk hac merkezlerinden biri. St. Simon, Hatay’da doğuyor. Milattan sonra 530 yıllarında Hatay’da büyük bir deprem oluyor ve ailesini kaybediyor. Bunun üzerine kendini dine veriyor. Burada, 480 rakımlı dağın tepesine gelip, Tanrı’ya yakın olmak için kendini inzivaya çekiyor ve kayaya oyulmuş bir sütunun tepesinde 40 yıl kalarak Tanrı ile bütünleşiyor, şifa dağıtıp dini vaazlar veriyor. Böylece ünü yayılınca, akın akın tüm dünyadan ve Anadolu’dan insanlar Manastır’a geliyor ve Stilitler Tarikatı kuruluyor.

Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un, 60 yıl sonra Saint Simon Manastırı alanında yapılan çalışmaya dair paylaşımlarının ardından, yaşı 1500’den fazla bir tarihin sahipliğinde duran kadim coğrafyanın bu 480 rakımlı tepesinin zirvesindeydik hafta sonu ve aradan geçen 60 yılın ardından, manastırın gün yüzüne çıkarılması için kollarını sıvayan Hatay Arkeoloji Müzesi’nin ne yaptığını görmek ve gördüklerimiz arasında da beraberce adımlayalım istedik.
-YAPILAN!-
Kendi kelimelerimize geçmeden, Bakan Ersoy devam etsin…
“Alanda, bir düzenleme yapılacak. 3D lazer taraması, mozaiklerde de sağlamlaştırma yapıldı. Mozaiğimizi değerli kılan bir nokta da, mozaiklerde çok yoğun cam tessera kullanılmış olması, ama maalesef zemine çok yakın olduğu için tahrip olmuş. Bir tane de yazıt var. Yazıtta, ‘Bu güzel alanı tamir ettirdik.’ diye yazıyor. Tarihlendirme açısından önemli bir buluntu. İnşallah, 2021 yılında vaftizhanede bir kazı yapmayı düşünüyoruz. Çünkü orası hiç açılmamış önemli bir alan. Kazılarımız sürecek ve restorasyon tamamlanınca, bu önemli inanç merkezi manastırın tüm bölümleri ziyarete açılacak.”
-BAŞLAYALIM!-
Oldukça uzun bir araba yolculuğu sonrası, Manastır’dayız. Park eden araçların yoğunluğu dikkat çekiyor. Girer girmez, gözünüz ‘kafe’ yazan tabelaya takılıyor ama… Açık değil! Aslında hiç de açılmadı! Manastır öncesi bir sıkıntı noktasında daha duralım… Tuvaletler! Buradaki ziyaretçi trafiğinin bugünkü az hali içinde çok yaşanmasa da, tuvaletlerin su depoları yeterli değil ve sık sık belediyelerden, depolarda eksilen su için yardım isteniyor. Su olmadığında da tuvaletler devre dışı kalıyor. Bu konuda yapılması gereken, daha büyük bir depo mu yoksa başka bir şey mi, düşünsek mi?
-GİRİŞ!-
Manastır öncesi herkesi karşılayan bir tabelamız var. Türkçe ve İngilizce, var olan hikâye anlatılıyor ama… Hep tekrar ettiğimizin altını bir kez daha çizelim mi? Burada ihtiyaç olan, buraya gelenlere anlattığımız hikâyeyi bedenleştirmek ve bu da, 3D animasyon ile mümkün… En azından, buradaki mimarinin aslında nasıl bir görsele sahip olduğunu resimlemekle de başlayabiliriz. İçeride dolaşanların, yanı başından geçtikleri her bir taş kütlesi için bir düş kurmasına yardımcı olabiliriz. Çünkü burası hala bir savaş meydanı gibi! Bazı bölümler dışında, her şey iç içe!
-ÇÖPLER!-
Manastır içinde dolaşırken, karşınıza çıkan çöp kutuları dikkatinizi çekiyor. Buradaki görevlilerin verdiği bilgi de, gelen ziyaretçilerin ellerindeki çöpleri genelde etrafa savurdukları yönünde. Bu da ona karşı bir önlem olmuş ama… 1500 yıldan daha eski bir alanda sizi karşılayan bir tarihe bakarken, tüm o taş bloklarının orta yerine bir çöp kutusu yerleştirirseniz, bu, vermek istediğiniz fotoğraf karesi adına gülümsetir sadece. Bu alanı temiz tutalım tutmasına da, hatta bunun için ne gerekiyorsa yapalım yapmasına da, böyle değil! Az biraz daha profesyonelce!
-OTLAR!-
Buradaki ilk kazıyı, 1930’larda Fransızlar yapmış. İkinci kazının adresinde ise 1960’lı yıllarda Gürcüler durmuş. Aradan geçen 60 yılda ise… Söylesek mi? Unutulmuş! Buraya her defasında gelen bizleri karşılayan sprey boyalar ve o boyalarla yazılmış mesajlar hep buna dair, bu resmi kurumsal unutulmuşluğa dair. Birçoğu temizlenmeye çalışılmış ama… Silinen yerlerin neden beyazladığını, manastır taşlarındaki bu olumsuz renk değişiminin sebebi ne olmuş, bunu da soralım mı?
Aslında konumuz, tüm manastır alanını saran otlar, çalılar ve yabani bitki örtüsü. İşin teknik yanı için bekleyelim beklemesine de… Bu alanı, tüm o otlardan temizlemek çok zor olmamalı! Aldığımız bilgiye göre, ara ara bu bölgeden ot toplayan vatandaşlara çağrı yapılıyormuş! Bu alanın temizlenebilmesi adına! Mevcut tablo, bunun da çok işe yaramadığını gösteriyor, ki bu da, taşıma su ile değirmenin dönmediğinin işareti!
-BİR MOZAİK!-
Samandağ ve Defne ilçeleri arasında, Aknehir Mahallesi yakınlarında, yaklaşık 480 rakımlı tepede bulunan 6. yüzyıla kayıtlı manastırda son çalışmanın ardından bir şey daha dikkatinizi çekiyor… Alandaki taşlardaki numaralar! Anlaşılan, restore edilmek üzere numaralandırılmış her biri. Bilmeyenler için hatırlatalım, 20 dönümlük bir kazı alanı burası. Kilise, vaftizhane, sarnıç ve diğer mimari kalıntıların kalabalığında size ‘hoş geldin’ diyen bir dün hikâyesi ama… Güvenlik sıkıntısı bitmemiş!
Her şey bitti, adımlarımızın finali derken, dönüşte, yerde bir parça mozaik bulduk! Buradaki çalışmadan arta kalan trafikten unutulan mı, bilemedik ama… ‘Güvenlik’, dedik yine! ‘Biraz daha özen’ diye de ekledik! Tesadüfen bulduğumuz parçayı mı? Otların arasına koyduk yeniden, ki onca otun, bitkinin neden temizlenmediğini de anladık sanki! Koruyamadığımızı korusun istemişiz! Öyle mi? -Tamer Yazar-