AKP, kamuoyu yoklamalarında oy oranının düşmekte olduğunu gördüğü veya muhalefet tarafından ortaya atılan bir konunun aleyhine sonuçlar vermekte olduğunu hissettiği an, gündemi değiştirmekte oldukça hünerlidir. Bunun böyle olduğu yıllardan beri süregelen uygulamalardan net bir şekilde anlaşılmaktadır.
Gündemi değiştirmede, gündemi belirlemede, haksız iken haklı konuma çıkabilmede, mağdur edebiyatı yapmada, AKP’nin birinciliği kimseye bırakmayacağı bilindiği halde, muhalefet her seferinde bu tuzağa düşmekte, bu oyuna gelmekte ve bunun sonucu olarak ta iktidar alternatifi olduğuna dair seçmene güven verici bir duygu aşılayamamaktadır.
Böyle olunca da her türlü olumsuzluğa rağmen AKP’nin sandıktan yine birinci parti olarak çıkması mümkün olmuştur.
Bakınız son günlerdeki olaylara ve gelişmelere?…
Bir taraftan Rıza Zarrab olayı.
Uğrunda 2 defa ABD’ye nota verilen Rıza Zarrab, ABD savcısı ile anlaştıktan ve sanık iken tanık konumuna geçtikten sonra, ülkemiz yetkilileri tarafından hasım olarak kabul edilmiş, hakkında soruşturma açılmış, kendisinin ve yakınlarının mal varlıklarına el konulmuştur.
Zarrab’ın anlattıkları, itirafları, özgün medyada ayrıntılı bir şekilde yer almıştır. Diğer medya guruplarında ise üstü örtülü bir şekilde olsa bile, yinede bu itiraflar satır aralarında görünür olmuştur.
Zarrab’ın anlattıkları, Türkiye’de yaptıkları, ilişki kurduğu siyasiler, onlara verilenler göz önünde tutulduğunda, bunun siyasi iktidar açısından büyük bir çöküntüye neden olması gerektiği açıkça görülmektedir.
Zarrab olayı, AKP’nin oylarının seçmen nezdinde azalmasına neden olmuştur. Kamuoyu yoklamaları da bunu göstermiştir.
Öte yandan, Anamuhalefet partisinin belgeleri ile ortaya koyduğu MAN adası olayı da, AKP’nin siyasi arenada eksi hanesine yazılan bir gelişme olarak gündeme oturmuş idi.
MAN adası olayı ve gelişmeleri, siyasi iktidarın oy oranındaki önemli düşüşe neden olacak boyuta ulaşmıştır.
Bunlara ilaveten ekonomideki sıkıntı ve bu krizin seçmen nezdinde etkili olacak boyuta ulaşması da, ayrı bir sorun olarak AKP iktidarının önünde durmaktadır.
İşte gelişmeler bu doğrultuda iken, kamuoyunda gündemi değiştirmek, kamuoyunu başka konularla meşgul etmek suretiyle aleyhe olan gelişmeleri ve olayları unutturmak için, birden bire Lozan konusunun gündeme taşındığı yolunda bir izlenim uyanmıştır.
Bilindiği gibi Lozan Barış antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tapusudur. Dünyada, aradan yaklaşık bir asra yakın bir süre geçtiği halde geçerliliğini koruyan tek antlaşma, Lozan Antlaşmasıdır. Bu durum, herkes tarafından bilindiği halde, Tayip Erdoğan’ın Yunanistan’a yaptığı resmi ziyaret sırasında Lozan’ın “güncellenmesi gerekebilir” yolundaki açıklaması ile gündem birden bire değiştirilmek ve Lozan’a odaklanmanın sağlanması istenmiştir.
Oysaki Lozan Barış Antlaşmasının, ne güncellenmesini gerektirecek bir zorunluluk vardır, nede antlaşmaya imza koyan devletlerin böyle bir isteği söz konusudur.
Ne demek güncellemek?. Önemli olan Lozan antlaşmasının gereklerinin, noktasına, virgülüne kadar uygulanıp uygulanmadığını izlemektir.
Yıllardan beri Yunanistan’ın bu antlaşmayı ihlal ettiği ve 18 ada veya adacığı işgal ederek silahlandırdığı medyada yazıldı, çizildi, söylendi.
Kardak kayalığı için yapılanlar hala belleklerde bütün tazeliği ile yerini korumaktadır. Ama ne yazık ki daha sonra 18 ada yada adacık, Yunanistan tarafından bir tür işgal edilmiş ve silahlandırılmıştır.
Lozan’ı güncelleme yerine, bu 18 ada yada adacığın ne şekilde Yunanistan’ın denetimi altına girdiğini sorgulamak gerekmezmi?…
Görünen o ki; Amaç Lozan’ın güncellenmesi değil, amaç gündemi değiştirmektir.
Sanıyorum ki bu kez kamuoyu, bu taktiğin farkına varacak ve gündemin değiştirilmesi yoluna başvuranlara beklenen yarar sağlanmayacaktır.
Bu konuda uyarmak görevi de muhalefete düşmektedir. Umarız ki gereği yapılır….
[email protected]
YORUMLAR