Antakyalı Ortodokslar, Nehna Platformunu kurarak tanıtım atağını hayata geçirdi
Antakyalı Ortodokslar; Anna Maria Beylunioğlu, Can Terbiyeli, Emre Can Dağlıoğlu, Ferit Yuhanna Tekbaş, Ketrin Köprü ve Mişel Uyar bir araya geldi, tanıtım atağını hayata geçirerek, internet ortamında “Nehna” platformunu kurdu.
“Nehna”; Ortodoksların sesi olmak, hafızasını diri tutmak yanı sıra, bu toplumun unutulmaya yüz tutmuş kültürünü ve adetlerini, yok olmakta olan dilini ve hemen hemen hiç yazılmamış tarihini araştırmak, bulmak, büyütmek ve yaşatmak için yola çıkıp ve bu platformu kurdu.
Duvar Gazetesi’nden Burcu Özkaya Günaydın, Arapça ‘Biz’ demek olan Nehna’nın kurucu kadrosunda yer alan Anna Maria Beylunioğlu ile Nehna’yı ve Antakya Rumlarını konuştu.
Arapça bir ismi tercih ettiklerini çünkü bu toplumun yüzyıllardır Arapça konuştuğunu söyleyen Beylunioğlu, bu toplumu diğer Rum Ortodokslar arasında, özellikle de İstanbul Rumlarından farklı kılanın da bu dil olduğunu ifade etti. Daha önceleri bu bölgede, büyük ihtimalle farklı diller de konuşulduğunu söyleyen Beylunioğlu, ibadet dilinin de uzun zamanlar Rumca olduğunu, bölgedeki Araplaşma ile birlikte dil ve kültürün Araplaştığını ifade etti.
Günümüz koşullarında toplumlarının bugün giderek azalan oranda bu dili konuşsa da Arapçayı sevdiğini belirten Beylunioğlu, kendini halen bu dille, bu dilin ve kültürün merkezde olduğu müzik, yemek gibi kimlik öğeleri ile ifade ettiğini bildirdi.
Yazar grubu daha geniş…
Kurucu ekipte Samandağlı, Altınözlü, İskenderunlu ve Mersinli arkadaşların yer aldığını söyleyen Beylunioğlu, şunları dile getirdi:
“Antakya’yı geniş anlamı ile aldığımızı eklemek isterim. Antakyalı Ortodoks derken, sadece bugün Türkiye’de resmi olarak bir ilçe olarak kabul edilen Antakya merkezi kastetmiyoruz. Antakya’yı tarihi anlamında düşünüyoruz. Antakya Rum Patrikliği’ne bağlı olan cemaatin nüfusunun yoğunlukta olduğu Antakya merkez gibi bugün Hatay’ın diğer ilçeleri, İskenderun ve Mersin’den de bahsediyoruz. Yazar grubumuz ise biraz daha geniş, Antakyalı Ortodokslar dışında da bize katkı sunanlar var ve daha da genişlemeyi hedefliyoruz. Bizim toplumumuza değen konularda katkı sağlayacak herkes aramıza katılabilir. Antakya’ya ve toplumumuza dair bazı projeler oluşturma konusunda kurucu ekipte yer alan isimler olarak, uzun zamandır sıkça konuşuyorduk. Antakyalı Ortodokslara dair özellikle dini alanda yayın yapan birçok oluşum ve sosyal medya platformu mevcut. Kültürel alanda da yayın yapan birkaç grup var ancak bu topluma, tarihine, çok güçlü olduğunu düşündüğümüz kültürel öğelerine ve güncel sorunlarına dair etraflıca yayın yapan, kapsayıcı bir platformun eksikliği konusunda hemfikirdik. Toplumdan da bu konuda talep olduğu yolunda duyumlar alıyorduk ancak herhangi bir adım atılmamıştı. Birçok anlamda birbirinden farklı düşünen bir ekip olarak son bir yıldır platformun ismi, manifestomuz, web sitesinin içeriği ve vizyonu üzerinde çalışmaya başladık. En sonunda, 15 Ekim itibariyle Nehna.org’u yayına aldık.
Arapça, gençler arasında azalarak konuşuluyor…
Antakyalı Rum Ortodokslar da azınlık cemaatlerinin yaşadığı dil ve kimlik gibi sorunlarla mücadele ediyorlar. Yüzyıllardır konuştukları dil olan Arapça, bugün gençler arasında azalarak konuşuluyor. Kimliklerini algılayışlarında ve dışarıdan algılanışlarında da sorun yaşıyorlar. Kilise olarak Rum Ortodokslar, çünkü Doğu Roma İmparatoru Ortodoksluğu seçtiğinden beri zaman içerisinde Rumluk ve Ortodoksluk bir dini aidiyet olarak bütünleşmiş. Ancak bölge zaman içerinde Araplaşmış, dilleri de zaman içerisinde Rumcadan Arapçaya dönmüş. Bununla beraber bölgedeki kültür de Arap kültürü ile harmanlanmış, bugün kültürel olarak kimliklerinin çok önemli bir bölümünü oluşturur hale gelmiş. O sebeple dini aidiyeti ifade etmese de bugün bölgedeki insanların kendilerini Arapça konuşan Rum Ortodoks, Antakyalı Ortodoks, Arap dilli Rum Ortodoks ya da Arap Ortodoks gibi tabirlerle ifade ettiklerini duyabilirsiniz. Bir de bu toplumun bir kısmı zaman içerisinde dışarıya göç vermiş. İstanbul’a geldiklerinde İstanbul Rumları ile aralarında var olan sosyo-kültürel farklılıklardan dolayı bir ilişkisellik oluşamamış. Hatta bugün İstanbullu Rumların ‘Rum’ tanımının da dışına itilmişler. Bu İstanbul’da yaşayan toplumun bir kısmında ‘hayır biz Rumuz’ gibi bir tepki geliştirse de azımsanamayacak bir kısmı da bu itilme ile karşılaşınca Arap kimliğine sarılmış. Tüm bu anlattıklarım bugün toplum içerisinde kaynamaya devam eden Araplık/Rumluk tartışmasının zeminini oluşturuyor. Tabii bana sorarsanız doğrusu, yanlışı, sonu olmayan bir tartışma bu. Çünkü kimlik özneldir, akışkandır, değişkendir.
Halklar bayramlarını beraber kutlar…
Toplumumuzun bir diğer meselesi de el konulan ve geri verilmeyen mülkler. Diğer azınlık toplumlarının yaşadığı gibi bu bölgede de gerek ayrımcı azınlık politikaları sebebiyle, gerekse de nüfus azlığı sebebi ile mazbutaya alınan ve el konulan mülkler olmuş. Antakya Türkiye’ye 1939’da katıldığından 1936 Beyannamesi’nde mülk beyanında bulunamamışlar. Ancak bugün el konulan malların iadesinde halen 1936 beyannamesi esas alınıyor. Lozan’da temsil edilmiyordu gibi bir açıklama yapılıyor ara ara. Sanılanın aksine Lozan’da tanınan belli bir azınlık grubu yok aslında. Lozan’da azınlıklara geniş haklar tanınıyor ancak maalesef bu haklar uygulanmıyor. Mülk sorununun çözümü 1936 Beyannamesi’nin dayanak alınmasına ve Lozan Antlaşması’nın olması gerektiği gibi uygulanmayışına dayanıyor diye düşünüyorum.
Zaman içerisinde etkileşimleri belli bir noktaya ulaşmış. İki halk da bayramlarını beraber kutlar, birbirlerine sık sık gelir gider bu günlerde. Ortak diyebileceğimiz bayramlarımız da var. Mesela Arap Alevilerde kutlanan Kıddes Bayramı, İsa Mesih’in vaftizinin anmasıdır bir anlamda. Bugün Arap Alevilerin ziyaret olarak kullandığı mekânlara baktığımızda bazılarının Hıristiyanlık tarihinde kullanılan mekânlar olduğunu da görüyoruz.
Varlık vergisi bütün gayrimüslimleri vurdu…
Varlık Vergisi’nden sadece İstanbul Rumları etkilenmedi. En çok İstanbul’dan toplandı vergi. Ancak bu vergi, 2. Dünya Savaşı’nın yarattığı zorlu ekonomik koşulları yüksek gelirli insanları vergilendirerek iyileştirmek gibi bir neden öne sürülerek Türkiye coğrafyasında yaşayan bir kısım Müslümanla beraber bütün gayrimüslimleri vurdu. Varlık Vergisi’nin Antakya ve çevresindeki uygulamalarına dair bazı akademik çalışmalar mevcut ama oldukça yetersiz. Vergi burada da yerel halkı bükmüş, büyük kısmı göç etmiş, mallarını yok pahasına satmışlar, bir kısmı gelirlerinin kat kat üstünde bir vergi ile karşılaşınca vergiyi ödeyemeyip Aşkale’ye gitmek durumunda kalmış. Elimizde bazı gazetelerde ve yüksek lisans tezlerinde bulunan bazı listeler var. Ancak anlatılar oldukça az. Nehna’da bu konuda bir dosya oluşturmayı hedefliyoruz. Varlık Vergisi dosyasının da ilk yazısını Emre Can Dağlıoğlu ve Mişel Uyar kaleme aldı; Varlık Vergisi’nin 79. yıldönümünde yayınladık. Şu anda da bu verginin uygulandığı ailelerden insanlara ulaşmaya çalışıyoruz. Önümüzdeki aylarda onların tanıklıklarına yer verdiğimiz röportajlar ve yazılar yayınlamayı hedefliyoruz.
Nereye gidilirse gidilsin Antakya hep vatan…
Bugün, yurtdışında yaşayan birçok Antakyalı gibi, Antakya Rumları için de bu kent bir vatan gibi. 1939 ilk ayrılış sebeplerinden biri. Türkiye’ye katılmak istemeyen bazı aileler bölgeyi terk ediyor. Son olarak da ekonomik ya da eğitim sebebiyle büyük şehirlere ya da yurtdışına gidenler var. Gidenler için nereye ve ne kadar önce giderlerse gitsinler sanıyorum memleket hep Antakya’dır. Öyle güçlü kimlik öğelerinden bahsediyoruz ki, nereye giderlerse gitsinler kimliklerinin merkezine aldıkları müzik ve yemek gibi unsurları belli düzeylerde yaşatmayı başarmışlar.
Şu anda kurucu ekibimiz altı kişi. Ancak yazar kadromuz daha geniş. Hepimiz, gönüllü olarak platforma emek veriyoruz. İleride, dernekleşirsek bir çalışan kadrosundan bahsedebiliriz. Ancak şu an için bu konuda konuşmak için erken. İnternet sitemiz de bizim toplumumuza değen konularda ayrımcı söyleme başvurmadığı sürece, yazmak isteyen herkese açık. Nenha platformunun çalışmalarını www.nehna.org’dan takip edebilirsiniz.”
Mehmet ÖZGÜN